TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

EVLİLİKTE

NPİstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ı daha çok uzmanı olduğu psikiyatri alanında yazdığı kitaplardan ve özellikle de "evlilik" üzerine yaptığı çalışmalardan tanıyoruz. Son kitabı "Evlilik Psikolojisi" nde de konuyu detaylarıyla incelemiş. Nevzat Tarhan ile "evlilik" hakkında konuştuk.

 

- Son kitabınız "Evlilik Psikolojisi". Bu kitapta hangi konuları işlediğinizden ve neyi amaçladığınızdan bahseder misiniz?

- Bu kitapta evliliğin öncesi ve sonrasıyla pratik yaşamda karşılaşılan her konuyu ele almaya çalıştık. Modern çağın aileye bakışı, evlilikten beklentiler, farklıların uzlaşması, evlilik öncesi kişinin kendini tanıması, kiminle evlendiğini doğru analiz etmesi, eş seçiminde ailenin rolünün ne olduğu, nişanlılık dönemi ve yaşanan sorunlar, eşler arası iletişim, sevgi, aşk, kıskançlık, güven, fedakarlık gibi konuların evlilikteki karşılıklarının ne oldukları, ailede krizlerin doğru yönetilmesi, yaşanan iletişim hataları, aldatma, boşanma, ikinci evlilikler, şiddet, gelin kaynana ilişkileri, çalışan anneler gibi konular kitabımızın ana temalarını oluşturuyor. Kitap, evliliği düşünenler ve evli olanlar için rehber bir çalışma niteliğinde. Yaşanan sorunların altında yatan psikolojik dinamiklerin de ele alındığı bir eser oldu ve büyük bir kabul gördü.

 

 

Evliliği yanan bir ateşe benzetebiliriz. Ateşin devamlı yanması için sürekli beslenmesi gerekir, tıpkı bunun gibi evliliğin de sağlıklı yürüyebilmesi için evliliği beslemek, evliliğe yatırım yapmak icap eder. Kitabın yazılış amacı budur. Bu yatırım da, ancak kişinin kadın erkek psikolojisi, eşler arası iletişim, çocuk ve ergen psikolojisi vs. gibi konularda bilgi sahibi olarak kendini geliştirmesiyle gerçekleşebilir. Evlilik kendine ait sosyal ve psikolojik sınırları olan bir kurumdur. Bu sınırlar iyi öğrenildiği zaman, evlilik de iyi yürür. Bu nedenle bireylerin evlilik konusunda eğitilmeleri, hayat boyu sürecek sağlıklı birliktelikler için önemli bir etken olacaktır.
 

 

 

- Evlilik kararı verilirken, eğer taraflar aşıksa çoğu zaman başka bir kriter aramıyor. Ama aşk yoksa fiziksel çekicilik, meslek, para, ailelerin durumu gibi kriterler doğrudan belirleyici oluyor. Bu aşamada kadınların ve erkeklerin kriterleri neye göre değişiyor? Kadın nelere bakıyor, erkekler nelere bakıyor?

- Evliliğin doğasını anlayabilmek için biyolojik, psikolojik ve sosyal yani kültürel temellerini iyi bilmek gerekir.

Eşleşme biyolojiktir; insanın genetik algoritması, doğal yapısı evlenmeye yöneliktir. Kadın ve erkeğin birbirlerine cinsel eğilimleri vardır. Bu eğilim, içgüdüseldir ve insan soyunun devamı için gereklidir. Yani evlilik öncelikle insanın biyolojik ihtiyacıdır denebilir. Kadın erkek ilişkilerinde, erkek aşk verir, cinsellik ister; kadın da cinsellik verir, aşk ve sevgi ister. Kadın psikolojik doğası gereği cinselliği ikinci planda tutar. Çünkü kadın sevilmeyi, değer verilmeyi, duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasını daha çok önemser.

 

 

 

- Evliliğin bir de kültürel yanı var değil mi?

- Evet, eşleşme biyolojik olsa da evlilik kültürel bir olgudur. Kadın ve erkek arasındaki içgüdüsel çekimi, kültürel bir kurum haline getirir. Bir toplum için kültür, kabul edilebilir standartlar kümesi anlamına gelir ve kültürlerde evlilikle ilgili standartlar birbirinden farklılıklar gösterir. Evlilikteki standartları kültürler kadar insanın kişiliğinde bulunan iletişim stili, sorun çözme tarzı, düşünce biçimi belirler. Bu üç unsur, sosyal bir kurum olan evliliği iki tarafın karşılıklı zaafına dayalı işleyen bir birliktelik haline getirir.
 

 

 

- Sizce eş seçimini yaparken baz alınması gerekenler neler? Mesela aynı dünyanın insanı olmak ne derece gerekli? Türk filmlerinin fakir kız zengin erkek aşkı yürümez mi?

- Evlilikte kişiliğin önemli olması yanında, yaşam felsefesi de önemli. Evliliğe, aileye önem verir kişilikte biriyle evlenmek ön planda olmalı. İnsanın hayatındaki hedefler piramidinin en tepesinde soyut hedefler olmalı. Maddi hedeflerin ikinci, üçüncü planda olması gerekiyor. İnançlı birisinin soyut hedefi Allah'ın rızası ve memnuniyetidir. Hatta kariyer koçları bu hedefi şöyle verirler; "Bir insanın ego ideal olarak ne olması gerekir? Hayatının sonuna geldiğinde nasıl anılmayı istiyorsun, mezar taşına ne yazılmasını istiyorsun, idealin bu olmalı." derler. İyi insan mı, insanlara faydalı birisi mi, yoksa nitelikli bir dolandırıcı mı? İşte insanın yüksek idealleri budur. Bu idealler eş için de önemli olmalı.

Eş adaylarının birbirini sağlıklı tanıyabilmesi için sevgiyi ikinci, aklı ve mantığı birinci plana almaları gerekir. Evlenmeye hazırlanan gençlerde ise mantıktan çok duygular ön plandadır. Bu nedenle evlenecek genç, duygularının kontrolünde hareket eder ve eş adayını tanımaya çalışırken onun hakkında yanlış değerlendirmeler yapar. Hatta ona karşı objektif olamadığı için doğru değerlendirmelerle yanlış yargılara da varabilir.

 

 

 

- Özellikle size ulaşan vakalardan da yola çıkarak; kadınlar ve erkekler evlilikten ne umuyorlar, ne buluyorlar?

- Kişiler evlilik öncesi kendilerini tanımalı ve evliliğe verdikleri anlamı birlikte oluşturmalıdırlar. İnsan kendini doğru analiz edemezse, beklentileri de gerçekçi olmaz. Bu da evlilik sonrası çatışmaların fitilini ateşler. Evlilikte kadın ve erkeklerin beklentilerinde farklılıklar görüyoruz. Bunları maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz.

Kadınlarda önceliği olan psikolojik ihtiyaçlar;

Sevgi ve şefkat ihtiyacı

İlgi ve destek ihtiyacı

İstendiğini hissetme ihtiyacı

Terk edilmeyeceğine inanma ihtiyacı

Çocuklarını büyütme sorumluluğunu paylaşma ihtiyacı

Açık iletişim ve danışma ihtiyacı

Güvenlik ve korunma ihtiyacı

Takdir edilme ve onay ihtiyacı

Evde eğlenme ihtiyacı

Parasal güven ihtiyacı

Erkeklerde önceliği olan psikolojik ihtiyaçlar ise;

Özerklik (bağımsızlık) ihtiyacı

Kendine güven ihtiyacı

Cinsel mutluluk ihtiyacı

İlişkilerde sınır ihtiyacı

Saygı görme ihtiyacı

Mücadele ihtiyacı

Yetilerine inanma ihtiyacı

Adil davranma ihtiyacı

Dışarıda eğlenme ihtiyacı

Parasal özerklik ihtiyacı

Evlilikte tarafların iyi ilişki kurması, psikolojik farkındalık, duygusal kavrayış ve bireylerin doğru analiz yapmasından geçer.

 

 

 

- Evlendiğinin daha erkesi günü "ben bu insanla mı evlendim?" diyenler var, özellikle de kadınlar arasında. Neden insanlar evlenmeden önce kendilerini gizler? Bu noktada karşı tarafın gizlemeye çalıştığı kişilik özelliklerini anlayabilmek için bir takım yöntemler, ip uçları var mı?

- Çiftlerin iletişim biçimi, birbirini anlama ve rol paylaşımı evliliğin ilk yıllarında şekillenir. Bu önemli dönemin sağlıklı bir şekilde atlatılabilmesi evliliğin temellerini sağlamlaştıracaktır.

Evlilik öncesi çiftlerin birbirlerini tam anlamıyla tanıması çok zordur. Evlenecek çiftler uzun bir nişanlılık dönemi geçirseler bile, birbirlerini tam anlamıyla tanımaları mümkün olmaz. Eş adayları evlenecek olmanın kaygısıyla hareket ettikleri ve bunun için yoğun bir zihinsel motivasyon harcadıklarından birbirlerine doğal davranmazlar. Bir anlamda, gerçek yüzlerini ister istemez maskelerler. Evlilik öncesi gençlerin ilgileri hep birbirlerine yöneliktir ve birbirlerini memnun etmeye çalışırlar. Birbirlerinin beklentilerini, ihtiyaçlarını, isteklerini düşünerek hareket ederler. Evlendikten sonra ise şahsi öncelikler ön plana çıktığı için çiftlerin zaafları, kontrolsüz hareketleri kendini gösterir, çiftler birbirlerine karşı daha doğal davranmaya başlar. Evlilik öncesi eşlerin birbirlerine duyduğu ilgi ise evlilikten sonra başka alanlara yönelir. Bütün bunlar çiftlerin evliliğe bakış açısını değiştirir ve ister istemez ilişkide krizler, çatışmalar ortaya çıkar.

 

 

 

- Aşk evlilik için ne derece gerekli ve yeterli? Aşkla başlamış bir evlilik neden hüsrana uğrar ya da sadece "aşk" evliliği nereye kadar yürütür?

- Evlilik başından sonuna kadar monoton değildir ve birbirinden farklı üç dönemi vardır. İlk dönemde eşlerin ilişkisine romantik duygular hakimdir. Daha sonra karşılıklı kişilik çatışmalarının yaşandığı dönem başlar. Eğer kişiler akıllı davranırlarsa bu dönemi aşarlar ve daha sonra bağlılık dönemi ortaya çıkar. Bu süreçte, evlenmeden önce yaşanan aşk da sürer. Fakat bu duygu, evlilik sağlıklı yürüyorsa sevgi ve saygıya dönüşür. Hem aşkın hem arkadaşlığın olduğu evlilikler bu yüzden en ideal evliliklerdir. Dolayısıyla aşkın yok olup olmaması evliliğin kendisiyle değil, eşlerin bu duyguyu besleyip besleyememesiyle ilgilidir. Ayrıca birbirine aşık iki kişinin evlenmeseler de aşklarının daha uzun olacağının garantisini kimse veremez.

 

 



- Türkiye'de son yıllarda evlilik profilleri değişti. Boşanmalar arttı. Toplumsal yapıdaki değişmeler evliliklere nasıl yansıyor? Bu sebeple ortaya çıkan sorunlar zaman içerisinde çözülebilir sorunlar mı, yoksa bu doğal bir süreç ve böyle devam mı edecek?

- Boşanan insanlar, genellikle eşlerinin kişilikleri ve ruhlarının, kendilerinden farklı olduğunu söyler. Meselâ bazı insanlar, arabaları bir iki arıza yaptığında onu hemen satar, yenisini alırlar. Evlilikte de durum böyledir, ufak tefek arızalarda hemen eş değiştirmek şeklinde kendini gösterir. Buna nasıl sabrederim, bu gemiyi batırmadan nasıl götürürüm?' tarzında hareket etmek, büyük bir çaba gerektirir. İnsanlar eskiye göre daha bencil zevkler peşinde ve daha sabırsız olduklarından, zorluklara katlanma yönünde daha az verici davranıyorlar. Zevk peşinde koşmayı daha fazla tercih ediyorlar ve evlilik sorumluluğu onlara yük gibi geliyor. Buna bağlı olarak da boşanmalar artıyor.

Eşinin ağzı koktuğu için ya da göğsü küçük olduğu için boşanan çiftler vardır. 'Senin göğsün küçük, beni tahrik etmiyorsun' diye eşine sürekli söylenen bir erkek, sonunda karısı tarafından terk edilmiştir. Bunların hepsi insanın evliliğe verdiği anlamla, 'evlilikte ne, neden önemlidir? Öncelikler hangileridir?' sorularına verilen cevaplarla ilgilidir. Bir insanın dokuz iyi özelliği, ağız kokusu gibi bir kötü yanı varsa, böyle bir sebepten evlilik yıkılmaz. Burada meseleye çözüm yolu bulmak gerekir. Bu düşüncedeki bir insan, eşi trafik kazası geçirse ve ayağı sakatlansa, onu bırakacak demektir. Bu insan evliliğe hazır değildir, evliliği bilmiyor kabul edilir.

Boşanmada alkol kullanımı ve ona olan bağımlılık, karşımıza önemli bir sebep olarak çıkar. Sigaranın zararı, kişinin daha ziyade kendi organlarına iken, alkolde insanın sosyal iletişimi ve bu arada evlilik bağları zayıflar. Alkol insanın akıl ve yargı gücünü zayıflattığı için, kişiye yani iş yaptırır. Bunun sonunda, - bir süre sonra - evlilik devam edemez hale gelir. Evlilikteki önemli boşanma sebeplerinden biri de güven zayıflaması, sadakatsizlik ve cinsel ihanettir. Kişinin, önündeki uzun evlilik yolculuğunu eşiyle yapamayacağı kanaatine varması veya eşinin kendisine zarar verebileceği düşüncesi de çiftleri boşanmaya götürebilir. Boşanma, mantığın insana en lazım olduğu zamanlardan biridir. Çünkü insan bu dönemde hep duyguları ile hareket eder. Mantık kullanıldığı zaman, kişi geleceğini akıllıca garanti altına alacak, sonra da herkes kendi hayatını yaşayacaktır.

 

 



- Evlilikte fedakarlık nereye kadar olmalı?

- Eşler arası iletişim ve aile içinde fedakarlığın sınırlarına dikkat etmek gerekir. Geleneksel yapımızda kadın eşine adeta bir taht kuruyor ve erkeğin her istediğini yapıyor. Evlilikte verici olmak, eşler arası iletişim için hayati bir öneme sahiptir ancak bu uygun yerde, uygun zamanda uygun kişiye yapıldığı zaman faydalıdır. Eşler, özellikle de kadınlar kendi kişiliğini yok sayarak, karşı taraftan övgü ve takdir beklentisi içine girerek fedakarlık yapmamalı. Eşlerden biri, fedakarlık yaptığı zaman diğer eş bunu anlamıyorsa, "Ben fedakarlıklar yapıyorum ama bunların değeri bilinmiyor" demek yerine fedakarlık yapmamayı tercih etmeli. Bir kadın kocasının her istediğini yapıyor ama ondan sürekli nankörlük görüyorsa, bunu onun başına kakmak yerine o fedakarlıkları yapmamayı tercih etmeli. Bu karşı tarafı "neler oluyor" diye düşünmeye itecektir. Fedakarlığa duyarsız eşe karşı verici olmanın dozunu ayarlarken, onun fedakarlık yapmasına zemin hazırlamak da gerekiyor. Bazı kadınlar, eşi fedakarlık yapacağı zaman sert çıkışlar yaparak, surat asarak onun fedakarlık yapmasını engel olurlar. Bunun yerine fedakarlığa zemin hazırlamak, bunu yapamıyorsa geriye çekilip beklemek gerekir. Fedakarlığın istenildiği için yapılması da özellikle erkekleri rahatsız eder. Kadın eşine "Fedakarlık yap, yapmıyorsun" dediği zaman erkek savunmaya geçer. Fedakarlık bekleyen kişi, acı çektiğini, üzüldüğünü, incindiğini kısacası duygularını karşı tarafa ben diliyle anlatabilirse, eşinde fedakarlık duygusu uyanır.

 

 

 

- Evlilikte 3. kişilerin (kayınvalide v.b.) etkisi nasıl ortadan kaldırılır?

- Gelin kaynana ilişkisinin temelinde her iki tarafın birbirlerine ön yargılılarla yaklaşması yatar. Evlilikten önce kayınvalide, "Gözüm gibi büyüttüğüm çocuğumu bir genç kadın elimden alıyor." gelin ise "Bir kalpte iki kadın olmaz, annesinden koparamazsam eşime sahip olamamam." psikolojisiyle hareket eder. Bunun gibi duyguların her iki tarafta da olması doğaldır. Ancak bunların zamanla davranışlara yansıması sorunlara neden olur. Çünkü bir düşüncenin beden diline yansıması önemlidir. İletişimin yüzde ellisinden fazlası sözel değil, davranış dilidir. İnsanın davranışlarını ise bilinçli beyin değil, bilinçaltı yönetir. Yani bir kimsenin beden dili, onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini ele verir. Mesela oğlunun elinden alınacağını düşünen kayınvalide bunu bakışlarına yansıtırsa, gelinde "Kayınvalidem bana hain hain bakıyor" diye düşünür. Bunun gibi davranışlar gelinin eşini annesinden uzaklaştırma çabalarını körükler ve ortada hiçbir sebep yokken tartışmalar çıkar. Sonuçta da kayınvalidenin istemediği olur ve erkek annesine karşı tavır alır.

Her konuda olduğu gibi aile içi iletişimde püf noktası, tarafların niyetidir. Peygamberimiz "Müminin mümine hüsnü zanla muamele etmesi gerekir" buyuruyor. Gelin kaynana ilişkisinde problemlerin olmaması için en azından birinin önce iyi zanla, art niyetsiz hareket etmesi gerekir. Gelin iyi zanla hareket ederse, davranış dili kayınvalidesini pozitif yönde etkiler ve o da pozitif davranmaya başlar. Unutmamalı ki kaygı ve korkunun arttığı yerde güven zayıflar, güvenin zayıflaması ise iyi niyeti ortadan kaldırır.

 

 

 

- Bazı evliliklerde eşler birbirlerinin özgüvenini ve özsaygısını yıkmaya çalışırlar. Neden?

- Eşinin ihtiyacını, beklentilerini arayıp bulmak, orta noktada buluşmak yerine, kendi hayat senaryosunu karşı tarafa empoze edenler, sorunlar karşısında müvekkilini, suçlu ya da suçsuz olduğunu düşünmeden, körü körüne savunan avukatlar gibi davranır. Oysa evlilikte hakim gibi olmak, ortada bir problem olduğu zaman "Acaba eşim haklı mı?" diye düşünebilmek sağlıklı bir iletişim için şarttır. Evlilikte "Seni seviyorum"dan daha güzel bir söz varsa o da "Sen haklısın" dır. Eşlerin gerektiğinde sorunlar karşısında birbirlerine "Sen haklısın" diyememesi zıtlaşmayı körükler ve sorun ne olursa olsun, eşler birbirinin kişiliğini sorgulamaya başlar.

Erkek ve kadının, kadın-erkek iletişiminden beklentisi birbirinden farklıdır. Erkek bir sorun olduğunda kabuğuna çekilerek, düşünür ve çözüm üretir. Yani çözüm odaklıdır. Kadın ise sorunu çözmeyi hedeflemez, onu eşiyle paylaşmak ister. Erkek iletişimin bilgi aktarımı; kadın ise yalnızlığı giderme ve paylaşma boyutunu önemser. Bir başka deyişle, iletişimde erkeği sonuç, kadını ise süreç ilgilendirir. Burada iki taraf da birbirinin bu yönünü dikkate almazsa, ilişkide sürekli iletişim hataları meydana gelir. Örneğin erkeğin yaptığı sekiz işten üç tanesi yanlış ise kadın yapısı gereği yanlış olanlara yönelir ve bunları eleştirir. Erkek ise hatalarının söylenmesinden, kendisine buyurgan tarzda konuşulmasından hoşlanmaz.

Kadının ise, bir sorun olduğu zaman konuşarak rahatlaması adeta şarttır. Bu yüzden erkek sorun olduğu zaman eşini mutlaka dinlemelidir. Sorun çözülmeyecekse bile, bol bol konuşma hakkı verirse onun psikolojik ihtiyacını karşılamış olur.

Eşler arası iletişimde hatalara odaklanarak eleştirel bir dil kullanmak ve karşı tarafı yeterince dinlememek sevgiyi azaltır. Doğru yapılan işleri taktir etmek yani pozitife vurgu yapmak ise sevgiyi artırır.

 

 

 

- Evlilik problemlerinde hangi aşamada profesyonel yardım almak gerekir?

- Eşler arasında yaşanan sorunların, krizlerin temel nedeni evlilik hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaktır. Eğitim sistemimizde bu konu ailelere bırakılmıştır. Fakat eskisi gibi aileler, evliliğe katkıda bulunamamakta ve hakemlik görevini üstlenememektedir. Eskiden bir sorun olduğu zaman yeni evlenen gençlere aile büyüklerinin yardımı olurdu. Çünkü babaanne, büyükbaba, anne, baba ve yeni evli çift aynı evde yaşıyordu ve bunlar birbirlerine destek oluyordu. Tabii sevecen, sevgi veren şefkatli anneanneler, babaanneler artık yok denecek kadar az. Ayrıca gençler de büyüklerine karşı toleranslı değiller. Bütün bu nedenlerden dolayı günümüzde çiftlerin, aile içi sorunlarda uzmanlardan yardım almaktan başka çaresi kalmamıştır. Aile terapistliği alanında profesyonelleşmiş uzmanların çalıştığı merkezler bu açığı kapatmaktadır. Aile terapisi denilince akla sadece sorun olduğunda çözüm üretmek gelmemeli. Aileye rehberlik ederek muhtemel sorunların çıkmasını engellemek de aile terapisi ya da danışmanlığı içindedir. Aile terapisinin bilimsel adı çiftterapisidir ve sadece eşlerden biriyle olmaz.

Eşler arası iletişimde de bir doğruyu farklı şekillerde söyleyebilmeyi başarmak gerekir. Eşler genellikle "Benim kalbim temiz, dobra dobra konuşuyorum" diye düşünür ve nasıl konuştuğunun önemli olmadığını zanneder. Gerçekten de bu yaklaşım ilk anda insana doğru gibi gelir ama bu tarz iletişimin ilişkiye zararı yoksa bile -ki çoğu zaman vardır- faydasını görmek mümkün değildir. Bu, kalçadan yapılması gerekirken ağızdan alınan bir iğnenin vücuda yararı olmaması gibidir. Eğer iletişimde iyi niyetiniz, bilginiz, istekleriniz, beklentileriniz gibi veriler karşı tarafa doğru yollarla aktarılmazsa, sonuç alınmaz. Bu ise iyi niyetinizin, çabanızın bir anlam ifade etmemesi anlamına gelir. Eşler arası iletişimde doğru yöntemlerin neler olabileceği ve bunların nasıl kullanılacağı, eşlerin kişilik yapısının ve iletişim tarzlarının tespit edilmesine bağlıdır. Bunları da en iyi şekilde yapacak olan bir uzmandır.


- Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

- Rica ederim. Başak Hayat Dergisi okuyucularına selam ve saygılarımı sunuyorum.



KAYNAK: BaşakHayat Dergisi

Kasım 2006 Sayı: 5

 

Okunma : 48203

 

İlgili

Haberler

Foto Galeri