EVLİLİKTE ELEŞTİRİ
Bir insanın kişiliğini eleştirmekle  hatalarını eleştirmek ayrı şeylerdir. 
 
Eğer eleştiri insanın şahsiyetine  yönelikse, o kimse kendini değersiz hissettiğinden, savunmaya ihtiyaç duyar,  ruhunda suçluluk ve pişmanlık duyguları uyanır. Fakat yaptıkları eleştirilirse  bu faydalı bir harekettir. Aksi halde insanlar hatalarının farkına varamazlar.  Kadınla erkek birbirlerini eleştirirken, ‘sen benim için değerli ve önemlisin.  Bu söylediğini şöyle değil de böyle yapsak, nasıl olur?’ tarzında konuşmalıdır.  Eleştirinin yöntemi de, kendisi de çok önemlidir. ‘Sen’ dili ile eleştirmek  yerine ‘ben’ diliyle eleştirmek çözüme daha yakındır.
 
 Meselâ erkek eve gelip, ortalığı  dağınık gördüğünde, ‘sen ne biçim kadınsın, bıktım evin bu halinden, gelmek bile  istemiyorum?’ dediğinde, bu davranışı aradaki sevgiyi örselediği gibi evliliği  de olumsuz yönde etkileyecektir.  Kadın belki erkeğin korkusundan evi toplar,  ama bir müddet sonra kendini önemsiz göreceğinden sürekli varlığını ispata  çalışır ve arada bir güç mücadelesi başlar. Halbuki aynı erkek, ‘evi böyle  dağınık gördüğüm zaman, kendimi kötü hissediyorum,’ dese ve ‘ben’ dilini  kullansa daha iyi sonuç alacaktır. O zaman karşı taraf ‘demek ki, evin  dağınıklığı eşimi incitiyor’ diyerek, savunma duygusu yerine içindeki sorumluluk  hissini harekete geçirecektir. Eleştiri böyle olursa yararlı olur ve hataların  düzelmesine imkan verir; yoksa kılıç çekme biçimindeki tenkit köprünün üzerinde  karşılaşan keçiler gibi iki tarafı da kaybettirir.
 
 Ayrıca eleştirinin tarzı da  önemlidir. İnsan kızarken ya da eleştirirken bile, sevgiyle kızıp  eleştirmelidir. Fakat bunu başarabilmenin yolu kâmil insan olmaktan geçer.  Kısaca doğru evlilik, doğru kişi olmamıza bağlıdır. Eğer bizler doğru kişi  olabilirsek; evliliğimiz de doğru olacaktır. Bu sebeple başkalarını doğrultmadan  önce kendimizi doğrultmaya çalışmalıyız.
 
 Evliliğe  Verilecek Doğru Anlam Nedir?
 
 Eğer insanlar, hayat yolundaki  engelleri beraber aşma ön kabulüyle hareket ederlerse, evliliğe doğru anlam  vermiş olurlar. Bu kabulün dışındaki anlamlar, evlilikte sorun meydana getirir.  
 
 Evliliğin  Belkemiği: ‘Biz’ Duygusu 
 
 Kadın ve erkeklerin eğilimlerinde  farklılık vardır. Kadında duygusal kapasite daha güçlüdür. Korkuya direnci  azdır. Erkeğe göre daha barışçı özelliklere sahiptir. Erkekte ise evrimsel  psikoloji içinde değerlendirilebilecek avcı özelliklerin getirdiği agresif olma,  tehlikelere daha çok göğüs germe söz konusudur. Stres oluşturan durumlarda erkek  beyninde ‘Savaş ve Kaç!’ tepkisi ortaya çıkarken, kadında koruma ve korku  duygusu ile ilgili alan harekete geçer. Kadınların beynine çocuklarını koruma  eğilimi kodlanmıştır. Bazı feministler hoşlanmasa da, genetik biliminin bize  sunduğu bilgi böyledir; bu bilgiye uymak da insanın menfaatinedir.
 
 Bu halin kültürel bir boyutu  olmakla birlikte, biyolojik yönü çok daha fazladır. Kadınlar, zihinsel  yatırımlarını ‘ev’ faktörüne yapıp, daha çok evlerinde mutlu olurlar. Erkeğin  hoşuna giden şey ise, dışarıda bulunup üretmektir. Böyle bir paylaşım, insanın  psikolojik doğasına da uygundur. 
 
 
  ‘Biz’ duygusunu  zedeleyen unsurlar
 
 
 Püriten ahlak özelliği olan kişi,  karşı tarafın kendisi gibi düşünüp hissetmesini ister. ‘Eşim benim gibi  düşünmeli, benim gibi hissetmeli, benim dünya görüşümü taşımalı’ şeklindeki  düşünce püriten ahlâkın bir göstergesidir. Meselâ, ‘ben kayığa binmeyi  seviyorsam, o da sevmeli’ gibi düşünür bu tiptekiler.
 
 Erkekler daha çok araba satın  almaktan hoşlanırken, kadınlar ev eşyasını tercih ederler. Arabayı seven erkek  ya da iyi bir eşya satın almak isteyen kadın küçümsenmemelidir. Bu davranışın  kültürel bir boyutu olmakla beraber, kişilerin fiziksel ve genetik yapıları bunu  gerektirir.
 
  ‘Biz’ duygusu, farklılıkları kabul  ederek ‘birliktelik’ yaşandığında dengelenir. İnsan bencil olmadan bağımsız,  üstünlük kurmadan özgür olabilmelidir. Bunu elde etmek de emek ve yatırım ister.
 
 Güzel piyano çalan birisine ne  kadar çalıştığını sorduğumda, ‘günde dokuz saat’ cevabını almıştım. Bir piyanoya  bu kadar zaman ve emek veriliyorsa, iyi bir evlilik için kimbilir ne  fedakârlıklar yapılmalıdır. Bu sebeple, emek verilen ve yatırım yapılan  evlilikler kaliteli olur. Bu yapılabilirse, farklılıklar içinde mutluluğa bir  yol bulunabilir. Önemli olan karşı tarafı değiştirmeye çalışmak değil, esnek bir  yaklaşım gösterebilmektir.
 
 Meselâ erkekler duygusal olarak,  kadınlara göre daha fakirdirler. İnsan duygu fakiri olduğu zaman, karşı tarafın  ne hissettiğini anlayamaz. Karşısındakinin duygularını anlamamak kadar bencilce  bir şey yoktur. Kişi, ‘Kendimi onun yerine koymalıyım’ veya ‘ onun yerinde olsam  ne yapardım?’ diye düşünmeyip, sadece kendi penceresinden bakarsa, eş duyum  yapamaz, doğru davranamaz.
 
  Kadın ve erkeğin, birbirlerinin  farkında olmalarını sağlamak için, aynalama metodundan yararlanırız. Bu metotta,  insan bir şey anlattığında, muhatabı kendisini anladığını ve onayladığını tasdik  eder. Duyguların böyle bir yöntemler paylaşımı, eşduyumu güçlendirir, onaylama  sürecini hızlandırır. Eş duyumun güçlenmesi demek, karşı tarafa ‘düşünce tarzını  ve ne demek istediğini anlıyorum’ demektir. İki kişi arasında eşduyum modeli  oluşturulduğunda, taraflar birbirine itaat etmiş ve birbirini tamamlamış olur.
 
 Meselâ, Hz. Peygamber Hz. Fatma’ya,  ‘Sen Ali’nin cariyesi ol ki; Ali’de senin kölen olsun’ diyor. Bu hiçbir şeyin  tek taraflı olmadığı mânâsına gelir. Burada Hz. Peygamber, bencil olmadan  bağımsız olmayı, karşı tarafın hakkını anlayarak ve kendimizi onun yerine  koyarak, ‘biz’ duygusuyla davranmayı öğütlemektedir. Böyle bir ortamda mutlu bir  evlilik gerçekleşecek, mutlu çocuklar yetişecektir.

