Koskoca bilim adamları seviyesi uygun olmayan bir tartışmaya girdiler. ”Abesle iştigal, satılık hastalık, ilaç endüstrisinin adamı olmak” gibi ağır ithamlar havada uçuşuyor.
Konunun uzmanlarının fikir birliğine varamaması hasta ve hasta yakınlarında ümitsizlik ve güvensizlik oluşturmaya başladı.
Bu tartışmalar gerçeği arayıp bulma değil ego savaşlarına dönüşürse en çok bilim dışı tavsiyelerde bulunan şifacılara yarayacak gibi gözüküyor.
Kolesterol vücudumuzun temel enerji ve yapıtaşı kaynaklarından birisidir, büyük çoğunluğu vücudumuz tarafından üretilir. Bir inşaatta ki kuma benzetebiliriz. Nasıl kum, çimento, kireç, su belirli oranlarda olması gerekir kolesterolde yaşayan vücut da belirli oranlarda gereklidir. Az veya çok kum inşaatın ömrünü ve kalitesini belirlediği gibi kanda ki düşük ve yüksek kolesterol dokularımızın iyi inşa edilip edilmemesini açıklar.
Tartışmanın bir tarafı kolesterol en büyük düşmandır yok edilmelidir derken diğer tarafı kolesterolün yüksek olmasının bilimsel temeli yoktur istediğinizi yiyip içebilirsiniz diyor.
Kendi tıbbi özgeçmişimde hatırladığım örnekler vardır, öğrencilik yıllarımda çoğu hocalarımız anne sütü karşıtı söylem içindeydiler, yeni mamaların anne sütünün yerini tuttuğunu söylüyorlardı daha sonra geleneksel öğreti ve aktarımlara sadık kalan bilimsel görüş haklı çıktı. Anne sütüne destek bilimde tekrar ortak görüş haline geldi.
Bu tartışmalarda şunu görüyoruz “Tek doğru yok” kimi dinlesek haklı diyeceğimiz tezleri var. Fakat körün filleri tarifi gerçeği gibi hangi tarafı tutsan gerçek budur diyebiliriz.
Aslında aynı tartışma hangi diyetin geçerli olduğu konusu veya çok yaygın ve koruyucu olarak da kullanılabilen ilaçlar aspirin, antidepresanlar, dikkat eksikliği ilaçları konuları için de geçerlidir.
Dünyada en çok satan ilaçlar arasında yer alan kolesterol düşürücü “statin grubu” ilaçları alındığında gerçekten kanda kolesterol düşüyor. Fakat bu ilaçların karaciğer bozucu, kas dokusunda hasar yapıcı, cinsiyet hormonlarını azaltıcı etkisi çok sıklıkla rastlanılmaktadır. Yerinde kullanılmadığında veya hekim tarafından “risk-fayda, kar-zarar” hesaplaması iyi yapılmamışsa faydadan çok zarar vermektedir.
Geçmişte normal kan kolesterol seviyesi 240 kabul edilirken bugün 200 e düştü. İlaç firmaları daha aşağı çekmeye çalışıyorlar. Bir insanın gençlik yıllarındaki kan kolesterol seviyesi ileri yaşlarda aşırı artmamışsa ve doktoru özel bir gerekçe öngörmüyorsa garanti olsun diye kolesterol düşürücü ilaç almak sakıncalıdır.
Aspirini 50 yaşından sonra herkes almalıdır iddiası bile tartışılmalıdır. Çünkü aspirin nedeniyle iç kanama geçiren vaka sayısı o kadar çok ki. Diğer taraftan kalp krizini önleyici etkisi de bilinmektedir.
Aynı durum antidepresanlar için de geçerlidir. Günlerde eş dost tavsiyesi ile bana şu iyi geldi diyerek kullanılan antidepresan nedeni ile intihar fikirlerinin arttığı vakaları, maniye girip komşusuna aşık olan kadınları, kişiliğini değiştirip sorumsuz saygısız olan tipleri, yahut içine kapanıklığı tedavi edelim derken öfkeyi artırarak yan baktın diye kavga eden vakaları o kadar çok görüyoruz ki.
Dikkat eksikliği ilaçlarında çocuğun akademik başarısını artırırken büyümesinin yavaşladığı , kalp ritminin bozulduğu örnekleri hiç de az değil.
“40 yaşına gelen her kadın östrojen hormonu almalıdır” diye oluşturulan hormon pazarının kötü sonuçları kadınlarda kanser vakalarının artmasından sorumlu olduğunu hatırlayalım.
“Yan etkisi olmayan ilaç kullanılmayan ilaçtır” diyen hekimler haklı ama “Bir insanı tedavisiz bırakmak da hastaya zarar vermenin türlerinden birisidir” diyen hekimler de haklı.
Gerçek çözüm tıbbın şu anda ilerlediği yol olan “Kişiye özel tedavi” yolunda. Kişinin genetik ihtiyacına göre ve genetik özelliklerine göre ilaç seçiminin yapılmasında. Onkolijide ve Nöropsikiyatride Türkiye’de uygulanmaya başlandı.
Kişinin farmakogenetik kimliğini belirleyerek uygun ilacı seçmek ve ilacın karaciğerde metabolizma hızına göre ilacı seçmek uzun ilaç kullanımı gereken durumlarda çok işe yaramaktadır.
“Hastalık yoktur hasta vardır” diyen Lokman Hekim, Hipokrat ve İbni Sina çizgisini hekimlerin değil hasta ve yakınlarının da bilmesi gerekir.
Bugün hastalıkların dörtte üçünün yanlış yaşamak ve hatalı beslenmekten kaynaklandığı bilimce ortaya çıkarıldıkça kadim hekimleri saygıyla anıyoruz.
Bilim adamlarımızın da insanlığın en önemli yol göstericisi bilime olan güveni şahsi hesaplarla sarsmamaya dikkat etmelerini öneriyorum.
Okunma : 5052