Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; İstanbul Beykent Üniversitesi Psikoloji Kulübü tarafından “The Mind: Yolculuk XII. Psikoloji Günleri” kapsamında düzenlenen etkinlikte konuşmacı olarak yer aldı. Çevrimiçi düzenlenen etkinlikte, “Geçmişten Bugüne Çocukluk Bağlantılarımız” başlıklı sunum gerçekleştiren Tarhan, çocukluk istek ve ihtiyaçları arasında denge kurmanın çocuğun gelişen karakteri üzerinde önemli etkisi olduğunu söyledi. Tarhan; “Çocuk geliştirirken ebeveynlerin en sık yaptığı hatalardan biri çocukların istek, ihtiyaç ve tutum paradigmasını uygulayamamak. Kuralsız bir ortamda büyütülmüş çocuk, nerede duracağını bilmiyor. Çocuğa özgürlük-sorumluluk dengesi öğretilmesi gerekiyor. Aksi halde çocuk anneye babaya kafa tutmaya başlıyor, ters role giriyor. Suça meyilli oluyor, yalan ve hile makinesi haline gelebiliyor.” dedi.
“Çocuk doğar doğmaz sevgi ve bağlanma duygusunu annesiyle kuruyor”
Çocukluk döneminin önemi hakkında değerlendirmelerde bulunan Tarhan, çocuğun istek ve ihtiyaçları hakkında konuştu. Çocuğun ilk sevgi ve bağlanma nesnesinin annesi olduğunu aktaran Tarhan; “Psikoloji bilimi insanın kendini tanıması, geliştirmesi, hayat yolculuğunda doğru yöne yönelmesini, doğru kararlar vermesini ve doğru adımlar atmasını sağlayan bir şeydir. Kendine, mesleğine yatırımdır ama daha önce kendine ve insanlığa yatırımdır.” Dedi. “Geçmişten Bugüne Çocukluk Bağlantılarımız” başlığı çerçevesinde çocuklukla ilgili normali konuşmak istediğini aktaran Tarhan, “Çocuk ne ister, neye ihtiyacı vardır, büyükler ne yapar ve ne yapmalıdır… Bunu konuşalım. Çocuk ister ama ihtiyacı nedir? Buna karşı çocuğun davranışı ve büyüklerin davranışları nasıl olmalıdır, bir eğitmenin davranışı ne olacak? İnsan davranışını analiz ederken çocukluk dönemini analiz etmek çok önemli. Geçmişini bilmeyen, geleceğini planlayamaz. Bu sosyoloji ve tarihte de böyledir. Geçmişiyle vedalaşmayan, geçmişiyle ilgili travmasını çözemeyen kimse gelecekle ilgili hep yanlış kararlar verir, kimlik karmaşası yaşar. Bu toplum için de geçerli. Bu nedenle çocukluk dönemini tanımak çok önemli. Mesela çocuk, öncelikle hep söylenen bir şey sevgi ister. Çocuğun psikolojik gıdası sevgi, çocuğun içini ısıtan bir şeydir. Çocuğun doğar doğmaz ilk hissettiği duygu ise korkudur. Annesini hissettikten sonra ise ağlaması geçiyor. Annesinin nabzını, kokusunu ve sıcaklığını hissediyor. O ilk korkuya karşı sevgi ve bağlanma ortaya çıkıyor. İlk sevgi nesnesi anne. Daha sonra sevgi nesnesi tabi büyüdükçe değişiyor; babası, kardeşleri, ailesi, toplum, insanlık, evren ve yaratıcı oluyor.” dedi.
“0-3 yaş arasında çocuğa sevgi verilmezse travmatize oluyor”
Erken çocukluk döneminde çocukta sevgi duygusunun önemine değinen Tarhan, 0-3 yaş arası dönemde sevgi eksikliği yaşayan çocukların ileriki yaşlarda travmatize olarak psikolojik rahatsızlıklar yaşayabileceğinin altını çizdi.
Tarhan; “0-3 yaş arasında çocuğa sevgi, güven veren bir ilişki yoksa çocuk travmazite oluyor. Anne yoksunluğu yaşayan çocuklar zamanla güvenecek, bağlanacak nesne olmadığı için, fiziksel bakım iyi olsa bile beyinleri büyüme hormonu salgılamıyor. Bu hormon salgılanmadığında ani ölümler oluyor veya çocuk sık sık hasta oluyor. İki, üç kişilik sevgi verin diyorlar bu durumdaki çocuğa. Çok sevgi verilen çocuklarda ise sevgi doyumsuzluğu oluyor, herkesten onu bekliyorlar. Ergenliğe girdikten sonra çocukluk dönemiyle vedalaşıp erişkinlik dönemine geçmesi lazım kişinin. Ergenlikle vedalaşmak demek artık hayatın gerçeklerini göğüslemek demektir. Bunu yapamadığı zaman iki üç kişilik sevgiyi herkesten beklediği için sevgi doyumsuzu oluyor. Bir bakıyorsun Borderline Kişilik Bozukluğu olan ya da depresif ve bağımlı kişilikler ortaya çıkıyor. Çocuğun temel psikolojik gıdası sevgidir. Sevgi, insanın en önemli gıdasıdır ama çocukta bu çok daha önemlidir. Özellikle çocuk beyni soyut düşünceyi daha geliştirmediği için 5-6 yaşa kadar ilgiyi, sevgi zanneder. İlgi gösteren beni seviyor zanneder. Onun için çocukluk dönemlerinde mahremiyeti bilmeyen çocuklarda ilgi gösteren kişi kendisini seviyor zannederek, cinsel istismara aday olabilir. Saygı, çocuğu ciddiye almaktır. Ciddiye alınmayan çocuk sevilmediğini düşünür.” ifadelerini kullandı.
“Evde sıcak bir atmosfer varsa çocuk kendini güvende hisseder”
Kurallı ve sevgi dolu aile ortamının çocuğun gelişimindeki önemine dikkat çeken Tarhan, sevgi ve disiplin dengesi hakkında konuştu. Tarhan; “Sevgi ve disiplin bir dengedir. Ev, okul ortamı gibidir… Okul ortamı kurallı olmalıdır. Hayatın kuralları vardır. Bu kurallar bizim hangi yöne gideceğimizi tayin etmede yardımcı olur; belirsizliğe, bilinmezliğe, güven ihtiyacına karşı ve korku gidermeye karşı yol işaretlerine ihtiyacımız var. Bunlar da kişisel sınırlarımız, sosyal kural ve sosyal normlardır. Tutarlılık da önemli. Bu nedenle disiplin kar yağışı gibi olmalı. Kar yağışı yavaş ve devamlı olursa tutar. Fırtına eser, birden kaybolursa tutmaz. Onun için disiplin ve nasihat kar yağışı gibi yavaş, devamlı, kararlı ve tutarlı bir şekilde olmalı. Çocuk evde ebeveyn uyumu da ister. Çocuk evde her şeyi örnek alır. Anneyi, babayı ve anne babasının ilişkisini örnek alır. Eğer evde sıcak bir atmosfer varsa, o evde çocuk kendini güvende hisseder. Ev güvenli bir mekân haline gelir. Gelecek kaygısı azalır; öğrenme ve girişkenlik artar, çocuk risk almaya başlar. Eğer evde uyum yoksa evde devamlı ses tonu yükseliyorsa eve gelenler korkuyla geliyorsa, böyle bir ortamda çocuğun sağlıklı yetişmesini bekleyemeyiz. Bu nedenle bu zayıf aile, tutarsız aile tutumlarıdır. Böyle ortamlarda yetişen çocuklar mutluluğu dışarıda arıyorlar ve madde kullanmaya çok yaktın çocuklar oluyor. O nedenle bazı aileler soruyor ‘çocuğumuzun yanlış yapmaması için ne yapmamız lazım’ diye. Önce evi sıcak bir atmosfere dönüştürün diyoruz. Ev sıcak bir atmosfer olduğu zaman eve gelenler güvende hisseder.” şeklinde konuştu.
“Ön beyin gelişimi yani insani özellikler çocukluk döneminde öğrenilir”
Ön beyin gelişiminin çocukluk döneminde yaşandığını aktaran Tarhan, ön beyin fonksiyonları gelişmemiş kişileri şu sözlerle tanımladı: “Aile değerleri daha çok zayıflamış. Sabırsızlık, acelecilik daha yüksek, kendini ifade daha yüksek, tüketiciler artmış, sosyal normlara uyma zayıflamış, duygusal zekâ, mantıksal zekâ farkı artmış. Duygusal ve sosyal beceri gerilemiş, sosyal sorumluluk duygusu azalmış. İçsel sorumluluk duygusu azalmış ve bütün bunlar neyi gösteriyor aslında çocukluk demek, ön beynimizi eğitmek demek. İnsanın insan olmasını sağlayan ön beynimizdir. Çocukluktan itibaren insan çocuğu dünyaya prematüre olarak doğuyor, dünyada olgunlaşıyor. Biyolojik olarak prematüre doğmuyoruz ama psikolojik olarak prematüre doğuyoruz. Mesela bir ördek yavrusu yumurtadan çıkar çıkmaz yüzüyor ama insan yavrusu 1 yaşında ayakta duruyor, 15 yaşında ancak kendi ihtiyacını karşılayabiliyor. Kişilik gelişimi olarak bunu öğrenmemiz gerekiyor, sosyal bir varlığız çünkü. Bu nedenle insanı insan yapan organımız ön beyin, sol beyin eril beyin, sağ beyin dişil beyin, ön beyin yönetici, yürütücü beyin bunu geliştirmek demek aslında insanlığımızı geliştirmek anlamına geliyor. Sağlıklı çocukluktan sağlıklı erişkinliğe geçmek için çocukluğumuzun iyi geçmesi gerekiyor. Her insan bir eğitmendir, anne-baba eğitmendir, yönetici eğitmendir ama ilk eğitmenimiz kendimize karşı eğitmenliğimizdir. Kendi kendinin lideri olamayan başkasının lideri olamaz. Takım olmak çok önemli, insan çünkü ilişkisel bir varlıktır tek başına yaşamaya göre yaratılmamış. İşte insan ilişkilerinde, yöneticilikte, aile içerisinde takım ilişkileri bu nedenle önemli.” ifadelerini kullandı.
“Sevgi ve disiplin önemli bir dengedir”
Çocukta sevgi ve disiplin dengesinin önemine dikkat çeken Tarhan, çocuğun istekleri ve ihtiyaçları arasındaki dengenin çocuğun karakterine olan etkisine değindi. Tarhan; “Çocuk gelişiminde ebeveynlerin en sık yaptığı hatalar; çocukların istek, ihtiyaç ve tutum paradigmasını uygulayamamak. Kuralsız bir ortamda büyütülmüş çocuk, böyle olunca nerede duracağını bilmiyor. Çocuğa özgürlük-sorumluluk dengesi öğretilememiş. Bazı durumlarda çok rastladığımız baskıcı tutumlar oluyor, çocuğa hiç fırsat vermeyen tutumlar, bu nedenle özgüven eksikliği olan, sosyal fobili çocuklar görüyoruz. Çocukta girişkenlik, atılım özelliği gelişmeyebiliyor. Yani sevgi ve disiplin bir denge. Sevgi çok, disiplin zayıf olursa farklı sonuçlar; sevgi zayıf, disiplin çok olursa farklı sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Her şeye izin verilen aile ortamı, gevşek disiplin ya da tutarsız disiplin varsa çocuk hayatı tanıyamıyor, maddeye ve suça yöneliyor. Tersi bir şekilde sevgi ve disiplin ikisi de fazlaysa, çocuk korkak, özgüveni düşük bir çocuk oluyor. Ergenliğe girdiği zaman çocuk anneye babaya kafa tutmaya başlıyor, ters role giriyor. Sevgi zayıf, disiplin çoksa çocuk anti sosyal, suça meyilli oluyor, yalan ve hile makinası haline gelebiliyor. Bunun için sevgi ve disiplin dengedir.” dedi.
Okunma : 1532
ÜHA