1998 yılında Memory Center of America'nın Türkiye temsilciliğini alan ve Üsküdar Üniversitesi kurucu Rektörü olan Nevzat Tarhan ile son dönemlerde artan canlı bomba eylemlerinin nasıl ve ne şekilde geliştiğine, bu kişilerin hangi tür psikoloji ile bu eylemleri gerçekleştirdiğine, intihar eylemcilerinin nasıl yetiştirildiğine, canlı bomba eylemlerinde rol model almanın ve bunun yanı sıra son dönemlerde daha çok kadınların rol model olarak kullanılmasının altında yatan gerçeklerin neler olduğuna, canlı bomba eylemlerinin toplum üzerindeki yarattığı psikolojik etkilere ve bu tür sorunların çözüm yollarının nelerin olabileceğine dair konu başlıklarını sizler için kaleme alıp biraz olsun anlamaya çalıştığımız bir röportajı gerçekleştirdik.
M.A. K: İntihar eylemlerinin geçmişteki örneklerinden bahseder misiniz?
N.T: Geçmişte intihar eylemlerinin ilk örneklerine Haşhaşi örgütü olarak bilinen Hasan Sabbah grubunun yaptığı eylemlerde rastlıyoruz. Verilen görevi yapmak için Alamut fedailerinin rahatlıkla intihar saldırısı yaptıklarını görüyoruz. Öldürüleceğini bile bile suikast yapıyorlar yani bu bir çeşit intihar. Günümüz de bunun benzerini en çok Lübnan’daki Hizbullah örgütünde görüyoruz.
M.A. K: İnsanları, intihar eylemcisi olmaya götüren süreçler nelerdir?
N.T: İncelendiği zaman bunun arka planında hayatta kaybedeceği bir şey olmayan kişilerin olduğunu görüyoruz. Özellikle ümidin tükendiği anda işlenen suçlar vardır psikolojide. Mesela tavuk korkak bir varlıktır ama yavrusunu kurtarmak için kendisini tehlikeye atar, alevler içerisindeki yuvasına dalar yavrusunu kurtarır ya da köşeye sıkıştığı an aslana saldırabilir. Canlı bomba psikolojisinde iki şeyin dinamiği vardır: Birincisi insan ümidi tükendiği an her şey yapabilir. İkincisi de bu kişilerin kaybedecek bir şeyi yoktur ve yaşama sebebi ortadan kalkmıştır. Yaşama sebebi ortadan kalktıktan sonra kendini yok etme konusunda haklı hissetmeye başlar. Baktığımızda bu tarz kişilerin terör kurbanı olduğunu görürüz.
M.A. K: Bir insan nasıl oluyor da canlı bomba olmayı kabul ediyor?
N.T: Canlı bomba olma isteği çocukluk döneminde çoklu travma geçirenlerde ve kurulu düzen tarafından çok şiddetli terörize edilmiş ailelerde görülüyor. Bu ailelerin terör hikâyelerini dinleyerek büyümüş olan çocuklarında yahut hapishanelerde işkenceye uğramış kişilerin aile içerisinde anlattıklarıyla on-yirmi sene önce benim annem, babam ya da kötü muamele gördüler. Büyük bir zulme, haksızlığa uğradık, kimliğimiz aşağılandı tarzındaki bilgilerle dolmuş çocuklarda çok şiddetli bir öç alma duygusu ortaya çıkıyor. Kimlikleri ve idealleri için feda ediyorlar kendilerini. Böyle bir durumda bunun öcünü almam lazım tarzında intikam duygusunun yüceltildiği kültürler de çok fazla var. Bu tarzda ki intihar eylemcilerinin arka plandaki psikolojisinde de bu var. Mesela intikam duygusunun en çok yüceltildiği kültür Fars kültürüdür. O kültürde acı çekme felsefesi vardır, hatta Kerbela’ da bile zincir vurarak kanatırlar kendilerini. Bu aslında acı çekerek “Nirvana” ya çıkma tarzındaki Pagan kültürünün geleneğidir. Bu Fars kültüründe devam eder ve İslamiyet ile bunu birleştirmişlerdir. Fars kültürünün bu nedenle canlı bomba ortaya çıkarma potansiyeli fazla. Bu çağda ilk Hizbullah bu şeklide ortaya çıkmış hatta orada yapılan araştırmalarda Hizbullah’ın geçmişte öldürülmüş kahramanlarının resimleri canlı bombalarının üzerinde çıkmıştır. Bak bu şehit oldu, davası için kendini feda etti, siz de kendinizi feda edebilirsiniz şeklinde.
M.A. K: Bir rol model alma var yani ?
N.T: Tabi rol model olarak alıyorlar. Şehitlik kültürünü canlı bomba eğitiminde kullanıyorlar ve bunu çocuklara öğretiyorlar. Onlara senin için bu dünya zaten ölümlü dünya, bu dünya zaten çile, daha iyi bir dünyaya geçebilirsin diyorlar. Sonrasında cennetin örnekleri denilebilecek yaşantı örnekleri veriliyor. Numuneler tattırılıyor ve ölümden sonra sizi bu şeklide bir hayat bekliyor tarzında şehitlik duygusunu çok anlamlı bir şekilde aşılıyorlar ya da ırk kimliğini yücelterek, kendi ırkımızı kendi kültürümüzü kimliğimizi korumak için kendimizi feda edebiliriz tarzında yetiştiriyorlar. Kişilerde şehitliği idealize ediyorlar, sonra da bunları canlı bomba olarak kullanıyorlar.
M.A. K: İntihar eylemcileri nasıl yetiştiriliyor?
N.T: Bunlar annesi, babası zulme uğramış kişiler bu tür eylemlere daha çok meyil ediyorlar. Yani böyle kişileri buluyorlar. Kapalı grup oluşturarak sen yüksek bir ideal için intihar edersen tarihte iz bırakacaksın tarzında telkin ediyorlar. O şekilde anlatıldığında kişi hipnotize oluyor. Aynı şeyi bir insana yüzlerce defa tekrar ettiğiniz zaman ve farklı bir uyaran duymadığı zaman o uyaranı kişi standart olarak kabul ediyor. İnsan da öyle bir psikoloji vardır. Farklı düşüncelerden uzak kaldığı zaman aynı telkine maruz kalanlarda gerçeklik algısı değişiyor. İntihar eylemcisi olacak kişileri uyaransız bırakarak insanlardan izole ederek kamplarda eğitiyorlar ve intihar bombacısı yapıyorlar.
M.A. K: Ruh sağlığı yerinde olmayan insanlar canlı bomba olmaya eğilimlidir?
N.T: Evet, böyle terör kurbanı olan yani akıl sağlığı olmadan intihar eylemcisi olanların en önemli özelliği bu. Bu tarz insanlar çoklu travmaları olan kişiliklerdir. Kültürel olarak beslenen kişiler de var tabi. Bazıları da depresyonda olan kişiler. Son bir iki sene içerisinde İŞİD ’e giden hastalarımızı ambulansla yoldan aldık getirdik. Öyle kaç tane hastamız yattı. Hatta yolda polise de ihbar ettik İŞİD’ e gidiyor dedik. Polis, yolda üniversite mezunu birini yakalıyor. Polise ben seyahate gidiyorum falan diyor, sonra bunu bırakıyorlar. Ankara Garı'nda ailesinin izni ile aldık, yatırdık. Eşi ve iki çocuğu vardı, onları da götürmek istedi, onlar razı olmayınca tek başına gitmeye kalktı. Hastaneye yattıktan sonra vazgeçti. İŞİD’ e gitmeyi şu şekilde idealize ediyordu, “şimdi dünya yaşanılmaz güvenilmez durumda, kıyamet yakında kopacak, kıyamet alametleri var o halde benim böyle bir durumda şehit olmam lazım, Allah yolunda ideal olanı yapmam lazım” tarzında gibi. Hastada da bipolar bozukluk denilen duygu durum bozukluğu vardı. Duygu durum bozukluğunun coşku döneminde kendini ermiş gibi hissederek kendisini feda etme tarzında bir davranışa yöneldi. Duygu durum bozukluğu olan birçok kişi intihar komandosu olabiliyor. Böyle bir hastalık grubu intihar komandosu için ciddi risk oluşturuyor. Bunu küçümsememek lazım.
M.A. K: Medyaya yansıyan intihar eylemlerinde bu eylemleri gerçekleştiren kişilerin çok rahat oldukları gözlemleniyor. Bu kadar rahat olmalarının nedeni nedir?
N.T : Kişi, artık hipnotize olduğu için onu dini bir tören gibi yapıyor. Bende öleceğim, bende parçalanacağım ve vücudunu parçalanacak gibi görmüyor, algı körlüğü oluşuyor. O, daha sonraki hayalindeki hedefi ve böyle bir olaydan sonra bırakacağı izi düşünüyor. Çevresi tarafından onaylanmayı ve bu onaylanmanın etkisiyle de yaptıklarını idealize etmiş oluyor ve bu olaya kilitleniyor, buna da hedefe kilitlenme deniyor. Bir örnekle açıklayacak olursak, kediler dördüncü katta olmasına rağmen kuş gördüğü zaman düşeceğini bildiği halde kuşu yakalamak için atlar, kuşu yakalar ama dört kat düşer. Bu bir beyin fonksiyonudur. Hatta şimdi futbolculara biz zihin eğitimi verirken o kedinin kuşu yakalamaya odaklanması gibi biz de futbolcuları öyle bir kilitleyelim ve oynatalım ki etraftaki küfürleri duymasınlar, başkalarına karşı öfkelerini kontrol etsinler ve sadece maçı düşünsünler diye kullanıyoruz.
M.A. K: Hocam intihar eylemcileri herhangi bir madde etkisi altındalar mı?
N.T: Tabi. Felsefe olarak bunu kafasında oturtmuş kişilere cesaret vermesi için madde kullanılıyor. Bu maddelere cesaret hapı deniyor. Amfetamin grubu ilaçlar var. O ilaçlar alındığı zaman kişi kendinde aşırı cesaret hissedebiliyor. Mesela o maddeyi alan bir kişi elini elma sanıp kestiğini biliyoruz. Geçenlerde Ankara'da bir kişi intihar etti. Aslında beşinci kattaymış. “Ya havuz ne güzel gözüküyor.” demiş hanımına ve atlamış. Madde aşırı alındığında kişiler halüsine oluyor. Az miktarda alındığında ise cesaret etkisi yapıyor. Ben bunu rahat yaparım diyor. O andaki olayı basit bir olay olarak görüyor. Hatta intihar otu diye bir ot var Sri Lanka adası'nda. O ot tespit edildiğinde Birleşmiş Milletler dünyaya yayılmasın diye Sri Lanka adası'na 110 milyon dolar bağış yapıyor. Otu çiğneyenlere cesaret geliyor, rahatça intihar edebiliyorlar, böyle kimyasallar var. Doğal olarak da üretilen maddeler bunlar. Esrar gibi maddeler kişiyi yatıştırıyor, cesaret vermiyor. Pasifize ediyor ama sentetik uyarıcıların hepsi cesaret veriyor. Clup hapı deniyor. Mesela o hapı alan kişi bütün gece dans ediyor. Gece boyunca özgüven ve cesaret geliyor. Utanma duygusunu kaybediyor ve yüzü kızarmıyor ama ertesi gün perişan oluyor tabi. Hatta yine panik bozukluğun tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar bulundu. Bu ilaçları verdiğimizde kişide ölüm korkusu kayboluyor fakat bu seferde ilacı alan kişi trafiğe girdiğinde acayip bir şekilde araba kullanıyor. Bu sebepten böyle haplar piyasaya verilmiyor. Bu kişiler hapları illegal yollardan temin edilerek kullanılıyor.
M.A. K: Son yıllarda canlı bomba olmada, kadınlar daha çok tercih ediliyor sizce bunun nedeni nedir?
N.T: Kadının bağlanma duygusu erkeklere göre daha fazladır. Kadında erkekten farklı olarak annelik hormonu var. Bu bağlanma, oksitosin hormonu olarak geçiyor. Canlılarda en çok emzirme döneminde salgılanıyor. Annelik yapabilmeleri için bu gerekli bir hormon. Evlilikte de bağlanmaya, âşık olmaya yatkın olan kadındır. Evliliği ayakta tutma eğilimindedir çünkü bağlanma hormonu en çok kadında salgılanır. Mesela erkeğin kadına sarılması kadında oksitosin hormonu salgılatır normalde. Şimdi kadınlar bu özelliği nedeniyle bağlanma konusunda daha açlar. Bir ideale daha çok kendilerini feda edebilirler. Bu konuda daha sadık olabilirler, psikolojik olarak daha açlar. Bir canlı bomba, bir fedai olduğu zaman tanıdığı çevrede onay alacak. Yine tanıdığı çevrede kahraman olacak ve böyle bir kahramanlık duygusu için bile kendini feda etmeye layık görüyor, kendini buna değer görüyor. Baktığımızda genellikle birbirlerini, kendini feda etmeyi onaylayan kültürlerde daha çok görülüyor.
M.A. K: Peki kendini yok etme, kendini adama hissini ya da bunlara benzer psikolojiyi tedavi etme yöntemleri yok mu? Varsa nelerdir açıklar mısınız?
N.T: Canlı bomba adayları yakalandığı zaman madde etkisinde mi değil mi? Ona bakılması lazım. Bir kere, yakalandığı zaman mutlaka kanının alınması, orada kimyasal toksikoloji incelenme yapılması lazım. Bu, durumu çok etkiler. Yani orada planlı yapıp yapmadığı, bir örgütle olup olmadığı ile ilgili, yani bir maddeyi alıp da kendisini feda etmesi, yani örgütlü bir yapı olursa onu planlamıştır ve kimyasalını temin etmiştir. O anlaşılır. Daha sonra bunun sorgulama ile birlikte müşahede altına alınması lazım. Bu müşahede de herhangi bir akıl hastalığının etkisiyle mi yapıyor bunu? Çünkü bir insanın kendisine zarar verme özgürlüğü yok normalde. Yani bir insan kendisine zarar veriyorsa önce bir akıl sağlığı yerinde mi, değil mi diye düşünmek lazım. Herhangi bir akıl hastalığı şizofreni, bipolar bozukluk gibi hastalığı var mı, yok mu bunlara bakılır. Bunlar yoksa böyle bir durumda sağlıklı bir kişinin tercihi olarak kabul edilir ve hukuki süreç ondan sonra işletilir. Eğer hastaysa tedavi edilmesi gerekiyor. Genellikle bu kişiler bir anda karar vermiyorlar, büyük bir hazırlık dönemi var. Genellikle bir kimsenin intihar bombacısı olabilmesi için önce zihinsel olarak hazır olması gerekir, daha sonra çeşitli pratiklerden geçirilmesi gerekiyor. Grup olarak geçiriliyor ve bu kişilere beyin yıkama yöntemleri uygulanıyor. Beyin yıkama yöntemlerinin de özel bir tekniği var. Kişi ilk başta söylediğim gibi, uyaransız bırakılıyor ve aynı şekil binlerce defa aynı şey tekrar ediliyor. O kişi buna artık hayatın tek gerçeği gibi inanmaya başlıyor. Bu gibi beyin yıkma yöntemleri yapılıyor. Bunlar var mı, yok mu onlar araştırılır. Bu kimse böyle bir süreçten geçmiş mi buna bakılır. Hatta narko analiz diye bir yöntem var, damardan iğne ile verilerek kişinin bilinç baskısını kaldırıp o kişinin bazı bastırdığı duygular,korkular varsa onlar ortaya çıkarılıyor. Mesela eskiden 70’li yıllarda CİA Lsd’ yi kullandı. Lsd’ yi kullanarak kişileri konuşturarak sakladığı bilgilere ulaşmaya çalıştı. Daha sonra bu insan haklarına aykırı bulundu ama bunun daha Lsd olmayan fakat tedavi yöntemi olarak kullanılan kimyasal hipnoz denilen bir hipnoz metodu kullanılabilir. Bu kişinin bastırdığı duygular korkular var mı? Analiz yapılır, buna göre bu kişi hastayım, pişman oldum diyorsa ve rüyadan uyanmış gibi birden bire bu işten uyanıyorsa tedavi de edilebiliyor ya da rehabilitasyona alınabiliyor.
M.A. K: Herhangi bir köşeye bomba bırakmak yerine neden bir canlı bomba kullanılıyor?
N.T: Ellerinde canlı bomba varsa bu kolay bir yöntem. Diğeri daha zor. Bu teknik bir konu aslında. Yani şu anda herkeste canlı bomba olabilme potansiyeli var. Yakalamak zor ancak özel tekniklerle fark edilip yakalanabiliyor ama diğerindeyse güvenlik cihazları daha önceden tespit edebiliyorlar. Sağa sola konulmuş bombaları paketleri tespit edilebiliyor. Onun için bunu tercih ediyorlar. Bir de yetiştirdiği elemanlarının bu konuda olması ve terör sürdükçe de zaten terör kurbanları ortaya çıkıyor. Bunun üzerine yapılan çalışmalar var İspanya’da. Bask’ta terörü önlemeden önce intihar komandoları ya da terörist olanları en çok melezlerde çıkmış. Yani İspanyol da, Bask bölgesi insanında değil. Annesi babası ortak evlilik onlarda, toplum tarafından dışlanan kişilerde daha çok ortaya çıkmış. Yani biz Türkiye’yi düşünürsek eğer Anadolu insanı, Güneydoğu insanını dışlanmış, ırkçılık yapmış olsaydı büyük çoğunlukla Türk milleti ırkçılık yapmış olsaydı güneydoğuyu çoktan kaybetmiştik. Biz toplum olarak Türk-Kürt ayrımı yapmıyoruz. Komşumuzla bu nedenle de ötekileştirmiyoruz. Lakin ötekileştiren gruplar var. Büyük çoğunluğunu İslam terbiyesinin getirdiği kültürle ırk ayrımı yapmıyoruz, yapmamışız. Bu, Güneydoğu'nun Türkiye’den ayrılmamasının en büyük nedenidir. Bu görünmeyen bir toplumun ruhunu oluşturuyor. Yani bizim milli ruhumuzu oluşturan resmi ideoloji Türk ırkçılığı üzerinde şu anda, ama halk bazı marjinal uygulamalar da bu Türk ırkçılığını benimsememiş, yani uygulamada ötekileştirme yapmamış Kürt insanını. Ama ikili ilişkilere baktığımızda hiçbir ayrım yok hiçbir dostluk ilişkisine yansıyan bir şey de yok. Komşular rahatlıkla senelerce aynı mahallede oturabiliyorlar, Ermenilerle de aynı şekilde. Osmanlıdan gelen bu kültüre alışkanlık nedeniyle ırkçılıkla ilgili toplumsal boyutunu çözmüşüz. Yani tam çözülmüş değil çünkü batı kültürünü alan Türk insanında ötekileştirme ve ırkçılık dürtüleri var yani küçük görme, ötekileştirme ve kimlik ayrışması yapma eğilimleri var. Ayrımcılık uygulamamız ırkçılığı önlüyor. Bu nedenle canlı bomba psikolojisi ile ilgilenirken şu anda Güneydoğu kökenli insanların canlı bomba ile ilgili retleri artmaya başladı. Bu durumun arka planında güneydoğu halkının bunu kabul etmemesi yer alıyor. Ben bunu şöyle açıklıyorum: Üç türlü kültür örneği var: Biri Amerikan kültürü. Diğeri mozaik kültür, bütün kültürlerden var. Çoklu mozaik kültürüyse yalnız kolay dağılabiliyor. Avrupa kültürü ise , yani gökkuşağı kültürü onda da hiyerarşi var. Mesela İngilizler üst kültür gibi görünüyor. Diğerleri, İtalyanlar vs. daha alt kültür gibi görüyorlar. Biz Ebru kültürüyüz. Yani renkler karışmış, ayırması mümkün değil. Toplum psikolojisi kitabımda var bu. Bu kültür nedeniyle kültürel spriting yapmayı başaramadılar. Şu anda mesela Sur olayları oluyor. Bu kadar teröristlere karşı duyarsız davranma dönemi eğer başka bir ülkede olsaydı iç savaş çıkmıştı. Halk desteklemediği için şu anlık sadece bir kaç bölgede çatışmalar kaldı. Burada siyasetin iyi niyeti istismar edilmiş, toplum böyle bir durumda oradaki ayaklanmayı onaylasaydı bütün Diyarbakır ayağa kalkardı, Sadece bazı teröristler direniyorlar bu da şunu gösteriyor: Halk bunun yanında değil. Şuna gelmek istiyorum: İntihar bombacılarının oluşmasında kişinin yaşadığı çevrenin onaylaması çok önemlidir. Yaşadığı çevre onaylıyorsa kişi canlı bomba oluyor, onaylamıyorsa canlı bomba olması çok zayıf bir ihtimal. Bunun için burada en güzel savaş psikolojik savaştır. Bu psikolojik savaşın etkisiyle toplumda oradaki şefkatli yaklaşımın devam etmesi gerekiyor. Yani bu konudaki güvenlik güçlerinin hoyrat davranmaması, devam etmesi gerekiyor. Bu konuda yapılan hatalar varsa hemen telafi edilmesi gerekli. Yani oradaki toplumun desteğini kazanmadıkça askeri çözümler geçici kalır. Bunlar sosyal çözümlerdir. Şu an terör olayları arttı, ona rağmen halkın ve kanaat önderlerinin bu olayları onaylamamasını çok önemli görüyorum. Bu işin sona yaklaştığını görüyorum. Artık teröristler halkın desteğini alamadılar, bu onu gösteriyor.
M.A. K: Canlı bombaların topum üstündeki etkisi nedir? Örgütler toplumda nasıl bir algı oluşturmaya çalışıyorlar?
N.T: Zaten canlı bombanın maksadı oradaki bir kaç yüz kişiyi öldürmek değil. Asıl amaç toplum üzerinde şok etkisi yaratmak. Canlı bomba konusu toplum onayı ile çok yakın bağlantılı. Psikolojik savaşta şu var: Biz güçlüyüz duygusu uyandırmak istiyorlar. Bak biz terörize edebiliriz, sistemi alt üst edebiliriz, panik uyandırabiliriz şeklinde. Türkiye de gerçekleşen canlı bomba olaylarından sonra Almanya ‘da ve trenlerde olmamasına rağmen insanlar trenlere binmemeye başladı. Her an bomba konulabilir diye. Türkiye’deki bombalama olayı Türkiye’ den çok Almanya’dakileri etkiliyor. Bizde o panik yaratmadı. Bizde bir şey değişmedi. AVM’ ler hala aynı kalabalıkta devam ediyor.
M.A. K: Canlı bombaya maruz kalan kişiler nasıl etkileniyor?
N.T: Burada üç türlü tepki var: Biri kötü dünya sendromu denilen bir durum. Terör gruplarının da maksadı böyle bir sendrom uyandırmak. Sistem kötüye gidiyor, düzen kötüye gidiyor, dünya kötüye gidiyor, güvencede değiliz şeklinde bir psikoloji oluşturmak istiyorlar. Ümit duygularını yok etme, karamsarlık oluşturmak istiyorlar. Bu duyguya katılanlar olabiliyor ama yönetimin güç, kontrol bende demesi ve güven vermesi bunu dağıtıyor burada. Bunun için kurulu düzenin olması bunu engelliyor. Mesela daha önceleri terör ile mücadelede kolluk kuvvetlerinin asker kökenli olanla ve emniyet kökenli olanlar koordineli çalışamıyordu. Komutanlar, generaller cepheye gitmiyorlardı ama şimdi gidiyorlar. Bu çok ciddi bir fark. Asker genelkurmay başkanını, kuvvet komutanını güneydoğuda çadırda görürse asker savaşır, mücadele eder orada. Oradaki üsteğmen yüzbaşı rahat mücadele eder. Şu anda o var. Bu nedenle burada güven duygusu çok önemli. Teröristler oradaki mücadele edenlere, sahada olanlara bu güven duygusunu yok etmeye çalışıyorlar.
M.A. K: Canlı bomba eylemleri toplum üzerinde nasıl bir korku psikolojisi oluşturmaktadır?
N.T: Teröre maruz kalanlarda kötü dünya sendromu duygusuna kapılmamaları için toplumda güven olup olmadığına bakılır. Eğer güven varsa böyle durumlarda bazı kişilerde önce bir şok etkisi yapar. İlk olarak birinci derecede yakınları kurban olan kişilerin, ateş en çok onları yaktığı için maruz kalırlar, fakat medyanın etkisiyle şimdi travmalar küreselleşti. Bu 11 Eylül 2001 ikiz kule bombalamasında normalde o bölgede birkaç yüz bin kişiyi etkiledi. Ama televizyonların etkisiyle bütün Amerika günlerce onu konuştu, bütün sohbetler onun oldu ve bu da çoklu travmaya dönüştü. Bu da çoklu travmaya dönüşüyor burada. Zaten terörde amaç dehşet ve korku uyandırıp insanları rutin yaşayışın dışına kaçırmak, ekonomik ve sosyal hareketlilikleri durdurmak. Bunu istiyorlar. Ekonomik ve sosyal hareket durmazsa terör sonucuna ulaşamaz. Oradaki kurbanlar açısından ümit duygusunun kaybetmemeleri önemli. Bir kısım kesim travma nedeniyle ciddi şekilde alkolik oluyorlar mesela.
M.A. K: Eylemlere maruz kalanlar sonraki süreçlerde normal hayatlarına dönebilirler mi?
N.T: Travmayı birinci derecede yaşayanlarda mesela Vietnam Savaşına gidip halen alkolik olan kişiler var. Savaştan sonra o travmaları yenemedikleri için alkolle kendilerini sakinleştirerek yapıyorlar. Yani Kronik alkolik olan çok kişi var. Bazıları kendilerini dine veriyor. İnsandaki sığınma duygusuna ihtiyacı var. Onun için insanın temel duygusu, kendini güvende hissetmesi, sığınma duygusu olduğu için bu duyguyu kişi kendi kültürüne, inancına göre harekete geçiriyor. Terör olaylarının kurbanları eskiden diyelim sadece o bölgedeyse şimdi tüm dünyaya yayılıyor.
M.A. K: Dünyada son yıllarda terörizmin artmasının nedenini neye bağlayabiliriz?
N.T: Rahibe Teresa’ ya “Dünya daha yaşanılır nasıl olur?” diye soruyorlar. Çok güzel bir sözü var, diyor ki: “Birebir iyilik yapmakla olur.” diyor. Yani insanlar birebir iyilik yapmaktan vazgeçip bir gelir adaleti olmazsa dünyada. Birleşik kaplar usulü ile. Bak işte nasıl Suriye ‘den göç başladı? Gazetelere bakarsanız İsveç 80 bin tane sığınmacıyı sınır dışı etme kararı almış ki yani Türkiye 2 milyonun üzerinde sığınmacı var. Koskoca ülke birkaç yüz bin kişiyi koruyamıyor. Benmerkezci toplum. Avrupa toplumu son derece konformist, benmerkezci, hedonistik bir toplum, zevkçi toplum konforu bozuldu şimdi. Düzeni bozuldu onların ve bunun için de bu ötekileştirme hatta Biafra diye İsviçre’de de 70-80 yıllarda Biafra denen Afrika’da açlıktan ölen Afrikalılar vardı. Çocuk başını kaldıramıyordu böyle resimler. İsviçre’de referandum yapıldı bu çocuklara yardım edelim mi, etmeyelim mi diye. Yardım etmeyelim çıkıyor referandumda düşünün artık. Ama şu an onlara dokunmaya başladı bir taraftan açlık varken insanoğlu yaşama duygusu ile mücadele ediyor. Batma ihtimaline rağmen botlarla gidiyorlar Yunanistan’a, Bulgaristan’a. Bunu engelleyemiyorlar ve kendilerine dokunduğu için telaş içerisinde batı sistemi yani burada şunu demek istiyorum: “Küresel adalet yoksa küresel barış olmaz.” Şu anda artmasının en büyük sebebi maalesef bu. Birleşmiş Milletler bile adil değil. Yani Birleşmiş Milletler dünya parlamentosu gibi olması lazımken dünya parlamentosu gibi değil. Mesela Türkiye’ de diyelim Türkiye parlamentosu şöyle olsa beş tane aşiretin onayına bağlı olsa Türkiye’ deki parlamento. Demokratik denir mi bu sisteme, demokratik denemez. Beş tane lider evet derse geçerli, evet demezse geçersiz. Yani böyle bir yönetim sistemi olursa demokratik denemez ama dünyaya baktığımızda beş tane ülkenin evet demediği hiçbir şey geçerli olmuyor. Bu nasıl demokrasi? Bunun adına demokrasi deniyor. Demokrasi önce Birleşmiş Millet’ e getirilmeli. Yani bu çatışmaların arkasından bence Birleşmiş Milletlerin insanları bir parlamento haline getirmek gibi bir zorunluluğa doğru götürüyor. Küresel adaleti oluşturmak için bu duruma mecbur kalacaklar. Amaç adaletse bu çağda yöntem demokrasidir. Demokrasinin bizim kültürümüzdeki karşılığı rızaya dayalı yönetim demektir. Rızaya dayalı yönetim oluşturursak dünyada demokrasiyi küreselleştirirsek adaleti gerçekleştirmek daha kolay olacak.
M.A. K: Canlı bomba vakalarının önüne geçebilmek için çözüm önerileriniz nelerdir?
N.T: Şu anda en çok adaletsizliğin olduğu ortam Ortadoğu olduğu için canlı bombalar daha çok artacak. Saddam döneminde insanlar arsında istibdat vardı. İstibdatta bu olaylar sessizdi, şimdi açığa çıktı aslında. Önceden yoktu, sessizdi diyemeyiz. Bu nedenle bunlar dünyanın iyiye giderken yaşadığı doğum sancıları gibi. Bunlar küresel barışı doğuracak. İkinci dünya savaşından sonra bütün Avrupa, nasıl demokrasi iyiymiş diye öğrendi, burada da bütün dünya Birleşmiş Milletlerle sorunu çözmeyi öğrenecek. Onun için, düzelmesini istiyorsak küresel bir çözüm gerekiyor. Yani taktik ve stratejiyle bunları halletmeye çalışıyorlar, bunlar geçici çözümler, pansuman çözümler, sosyopsikolojik çözümler. Bunu ancak insanlardaki adalet duygusunu küreselleştirebilirsek yapabiliriz. Bunun için de birçok kişi kendi menfaatinden fedakârlık yapması gerekir.
Burada sosyolojik çözümler olarak en önemlisi bütün ülkelerin adalet ilkesini benimsemesi lazım. Yani buraya getirirken Birleşmiş Milletlerin bir gündemde adalet konusunu toplanması lazım. Dünya ne kadar adil? Adil değilse zaten yaşanılır olması da zor. Adalet şunun için önemli: İnsanın kendisini güvende hissetmesi için önemli. İnsanlar niye canlı bombaya yöneliyor? Kendini, kimliğini, geleceğini güvende hissetmiyor. Güvende hissetmediği için böyle bir ortamda yaşamaktansa yaşamamak daha iyi diyor ve çeşitli duygularla, kimisi intikam duygularıyla, kimisi cennet inancıyla, kimisi başka ideallerle, kimisi çıkarı için terörü besliyor. Bu nedenle bunun oluşması için mutlaka insanların kendisini güvende hissetmesi lazım. Güvende hissetmenin yolu da adalet duygusudur. Adalet duygusunu tatmin etmezsek bu olaylar bitmez. Bunun sosyal psikolojik boyutu bu. Uzun vadeli çözüm bu. Orta vadeli çözümde de burada muhakkak diplomasi yolunun açık olması lazım. Diyalogun açık olması gerekiyor. Diyalog kapılarını kapatıp rest çekerek yapılan yaklaşımlar olumsuz etkiler. Hatta mesela bu Putin’in davranışı cinnet geçirmek gibidir. Yani yapayalnız kaldı dünyada. Türkiye’yi de ret ediyor şimdi. Mevlana’ya soruyorlar cihat nedir diye. Mevlana: “Delinin elinden silahı almaktır” diyor. Eğer şu anda siyasi olarak cinnet geçirenler varsa onun elinden savaş çıkmadan silahı almayı başarmak lazım. Bu da diplomasiyle olur. Ret etmek yerine diplomasiyle kavga çıkaranların elinden silahı almayı başarmak lazım. Mesela Esad’ı yok saymak yerine onun elinden silahı nasıl alırım? Putin’i yok saymak yerine onun elinden silahı nasıl alırıma kafayı yormak gerekiyor çünkü. Bunlar kısa vadeli, orta vadeli sonuçlar ama canlı bomba kurbanları içerisinde muhakkak canlı bomba bir aileden çıktıysa bütün aileyi terör adayı diye kabul etmemek gerekiyor. Bir milletten, bir bölgeden çıktıysa o bölgeyi terör adayı olarak kabul etmemek gerekiyor. Bir insanın diyelim dokuz tane iyi özelliği var, bir tane kötü özelliği var, bu kötü özelliği var diye dokuz tane iyi özelliğini yok mu sayacağız bu insanın? Bir gemide diyelim dokuz tane cani olsa bir tane masum olsa gene o gemi batırılmaz. Yani insan hakları bunu gerektiriyor. Yani terörle mücadele edilirken bu özenin gösterilmesi lazım. Bir köyde dokuz tane terörist olsa bir tane çocuk olsa orası bombalanmaz. Terörle mücadele de bu şekilde olmalı, böyle yapılırsa halkın güveni kazanılır. Güveni kazanıldığında da terör köklü olarak bitirilir yoksa orayı dümdüz yapabilirsiniz ama bir müddet sonra orada kalan izlerden yeni teröristler ortaya çıkar. Uzun vadeli çözümde de kısa vadeli çözümde de halkla sıcak ilişkinin diyaloğu gerekiyor çözüm olarak bunlar söylenebilir.
SONUÇ
Özetle tüm dünyada ve ülkemizde her ne kadar klasik terör saldırıları gündemde olsa da son dönemlerde canlı bomba eylemleri artmış bulunmakta. Bu eylemlerin tercih edilmesinin nedenleri ise aslında çok basit. Bu tür eylemler, diğer saldırılara oranla daha kolay planlanabiliyor ve son ana kadar denetlenebildiği için de uygulama bakımından daha etkili ve sonuç odaklı. Eylemci, arkada işe yarar hiçbir iz bırakmıyor, dolayısıyla da yardım aldığı kişiler hakkında bilgi de veremiyor. Hepsinden önemlisi de, eylem planının en zor bölümünü olan “yakalanma” için herhangi bir kaygı barındırmıyor oluşu. Bunların dışında intihar terörizmin altında ağırlıklı olarak psikososyal travmalar, mezhep çatışmaları, dini inanış ve duygular, narsist kişilik bozuklukları gibi birçok sebep neden ilişkisine dayalı maddeleri sıralayabiliriz. Ve öyle görünüyor ki, seçilen eylemciler duygularını rahatlıkla harekete geçirebilecek, kendi amaçlarına kolaylıkla hizmet edebilecek nitelikte olup genellikle toplumda bir yer edinemeyen, ya da “şehit” olma inancı, kahraman olma duygularıyla beyinleri yıkanabilen kişiler olarak seçiliyor.
Buradan yola çıkılarak şunu da söylemek gerekir ki, kimseyi ötekileştirmeden, benmerkezcil olmadan, adalet duygusu anlayışı içerisinde, birlik ve beraberlik ilkeleriyle bütünleşip yaşayabildiğimiz müddetçe, “insan” olabilmenin vasıflarına ulaşır ve bu tür kanlı, cani, akıl almaz, vicdani boyutta hiçbir karşılığı olmayan eylemlere son verebilir ve hayatı daha yaşanılır bir yer haline getirebiliriz.
Okunma : 10311