AŞKTA KADIN ERKEK FARKI
Aşk duygusu kadınlarda erkeklere  nazaran daha güçlüdür ve kadınlar aşk kahramanıdırlar.
 
 Kadınlar kendilerine  doğuştan verilmiş bu hususiyet sebebiyle bir çekim alanı oluştururlar ve bu  çekim güçleriyle evliliklerini devam ettirirler. Evrimsel psikoloji açısından  bakıldığında, türün devam edebilmesi için kadının cazibesi gerekir. İnsan  neslinin devamında beynimize yazılan bu program işlemektedir.
 
 Aşkta insana tesir eden ilk şey  dış güzellik ve cinsel çekiciliktir. Fakat Sokrates’in söylediği gibi  ‘güzelliğin saltanatı kısa sürer’. Fizikî güzellik, ilk etkileme gücü olduğundan  kısadır. Ondan sonra da iç güzelliğin saltanatı başlar. İç güzellik kapalı kutu  gibidir. Katları açtıkça onu bilir ve bulursunuz. Ancak nazik davranmayıp  duyguları incitirseniz aşk zarar görür. Kişinin aşktaki başarısı, kutudan çıkan  özellikleri bozmamaya ve dağıtmamaya bağlıdır. Bundan sonra akıllıca sevmek,  akıllıca vermek ve akıllıca almak gerekir. Bu da ancak insanoğlunun  niteliklerini bilmesiyle gerçekleşir. Yalnız karşı tarafı tanımak için kendini  tanımak esastır. Eğer karşımızdaki insanın vasıflarına, tanıma ve anlama  gayesiyle bakarsak yeni yeni keşifler yapmak mümkün olacaktır. Çünkü insan ruhu  engin bir deniz gibidir. Meselâ, Kızıldeniz’e girenler bilirler ki; denizin  etrafı kupkuru çöl olmasına rağmen suya daldığınızda rengarenk bir dünya ile  karşılaşırsınız. Dışardan görünmez ama; içerde mercanlar, balıklar, birbirinden  farklı denizaltı yaratıkları vardır. İşte aşkta Kızıldeniz’de yüzmek gibidir.  Yüzeyden baktığınızda görünmeyen bir dünya içine  girdiğinizde bütün  renkliliğiyle karşınıza çıkar. Aynı kişiyle yıllar süren, mutlu bir beraberliğin  sırrı budur.
 
 Nitelikli Aşkın  Özelliklerİ 
 
 Nitelikli bir aşk yaşamanın  kuralı, duyguları ürkütmemek ve acıtmamaktır. İnsanın içinden geldiği gibi  davranması güzel şeydir ama; nazik olmak daha da güzeldir. Bu kişinin gelişmiş  bir ruha sahip olduğunu gösterir. Sevdiğinin hislerini incitmemek kaygısıyla  hareket eden, onun ruh halini anlamaya çalışan insan iyi bir aşıktır. Meselâ  sevdiği adamın kaza yaptığını duyan bir kadın  kazadan sağlam kurtulan ve durumu  kendisine anlatan erkeğe, ‘sen ne biçim adamsın! Hiç araba sürmeyi bilmiyorsun  zaten’ derse, onun yaşadıklarını anlamamış demektir. Kadının söylemesi gereken  şey, ‘Eyvah! Büyük bir tehlike atlattın. Nasıl oldu?’ diye sormak ve onun  yanında olduğunu erkeğe hissettirmektir. Bunu söylemeyen bir kadın karşısındaki  erkeği ne kadar severse sevsin, yine de onu anlamamıştır. Varolan sevgi, bu  manevî hasarı engelleyemez. 
 
 Gerçek Aşk 
 
 Hakiki aşk, romantik duyguların ön  plâna çıktığı, ergenlikle birlikte başlar.
 
 Aşkın Kimyası
 
 ‘Aşkın Kimyası’ kavramı insanlara  ilaç verilerek onlarda romantik duyguları uyandırmak yada tam tersine bir ilaçla  bu duygusal eğilimlerin yok edilebileceğini anlatmak için kullanılan bir  kavramdır. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Aşkın ilaçlarla  yönlendirilmesi, tıbbın insan duygularına bir müdahalesi değil midir? Evet, duygusal bir  müdahaledir ve bilimsel etik açısından da ciddî bir tartışma konusudur. Kimyasal  silah diye nitelendirdiğimiz bu ilaçların doğru şekilde kullanılması gerekir.  Aksi halde bu ilaçları kullanan hasta sonradan çok pişman olacağı birine aşık  olabilir. Bilhassa antidepresan etkisi olan ilaçlar, beyinde manik uyarılmaya ve  mutlulukla ilgili alanların fazla çalışmasına sebep olabilir. Neticede evli  olduğu halde, ilaçların tesiriyle rastgele birine aşık olan kimse daha sonra ki  bir tedaviyle normal haline dönebilir. Bu da gösteriyor ki; ilaçlarla yapay bir  aşk oluşturulması mümkündür.
 
 İyi Aşıklar 
 
 Gerçek aşıklar, beyin sağlığı iyi  olanlar arasından çıkar. Çünkü ruh beyin vasıtasıyla kendini ifade eder.  Bilhassa depresyon geçirenlerin doğru aşkı yaşamaları zordur. Zira depresyon,  sağlıklı düşünme ve muhakemeyi bozarak yanlış yönelimler doğurur. Gizli  depresyonlar da bu tip durumlara yol açmaktadır. Genç bir kadın hastam, kapısına  gelen tüpçüye âşık olmuştu. Tedavi olduktan sonra ‘ben nasıl böyle bir şey  yaptım?’ diyordu. Olayı kadın hastamın eşi açısından düşündüğünüzde eğer  hastalığı yok sayarsanız evliliği hemen bitirmesi gerekirdi. Ancak bu, altta  yatan bir depresyonu işaret ediyordu ve tedavi sonrasında her şey normale döndü.
 
 Bu örneğe benzer şekilde liseli  aşıkların yaşadığı hastalıklı aşklar vardır. Lise yıllarının yaşandığı devirler  psikoloji de normal şizofrenik dönem periyotlarındandır. Hz. Muhammed’in,  ‘deliliğin bir şubesi’ dediği gençler, bu dönemde çılgınca aşık olup, kısa bir  süre sonra sevdiklerini söyledikleri insanı unutabilirler. Bunlar gerçekçi  aşklar değildir. Hassaten ergenlik döneminde yaşanan aşklarda muhakkak  büyüklerin yardımı gerekir. 

