Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın özel röportajı...
Herkesin yakından tanıdığı ve akademik geçmişi başarılarla dolu olan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, tüm birikimlerini Kurucu Rektörü olduğu Üsküdar Üniversitesi’ne aktarmaya hazırlanıyor. Bu yıl öğrencilere kapılarına açacak olan tematik üniversitenin geleceğin nörobilimini üreteceğini söyleyen Tarhan, “Bazı meslekler vardır ki, o mesleklerin emeklisi yoktur, rahmetlisi vardır. Sağlık mesleği de böyle bir meslek” diyor.
Daha iyi bir eğitim almak adına 14 yaşında Kuleli Askeri Lisesi’ne kaydolan Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın, gözlükleri nedeniyle muharip olamayınca yöneldiği tıp fakültesi ile önünde yepyeni bir sayfa açılır. Hekim olan dayılarını da örnek alarak girdiği fakülte, kariyerine bunca başarı ve yeni öğrenciler yetiştirme şansı ekler. GATA’daki ihtisasının ardından Türkiye’nin birçok köşesindeki askeri birliklerde hekim olarak görev alan Prof. Dr. Tarhan, emekliliğinin ardından da öğrencilerden ayrı duramaz. Bir dönem Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde ders veren Prof. Dr. Tarhan, bunca yıl içinde edindiği bilgi, birikim ve deneyimi, en üst teknolojik olanaklarla bir araya getirerek yaşama geçirdiği Üsküdar Üniversitesi için neredeyse bir çocuk kadar heyecanlı. 3 yıl önce vefat eden eşinin yokluğu duygusal olarak burukluk yaratsa da üniversitenin mütevelli heyetinde yer alan büyük oğlu, bu heyecanına ortak oluyor.
Çocukluğunuz nasıl geçti? Meslek seçiminizde ailenizin nasıl bir etkisi oldu?
1952, Amasya Merzifon doğumluyum. Bizim oralarda eğitime çok önem verilir. Annem de beni küçük yaştan itibaren kütüphanelere yönlendirdi. Yaşıtlarım oyun oynarken ben Merzifon Halk Kütüphanesi’ne giderdim. Çocukluk dönemime dair hatırladıklarım hep olumlu şeyler. Eğitimin yüceltildiği bir ailede büyüdüm. Dayım hekimdi, başka bir dayım diş hekimiydi. Ailede örnek alacağım kişiler hep eğitimli kişilerdi. Ben liseye başlayacağım zaman Merzifon’da ilk lise açılmıştı. Babam da yeni olduğundan lisenin zayıf olacağını düşünerek, yatılı bir okulda okumamı önerdi. Bunun üzerine yatılı lise imtihanlarına girdim ve 1966’da Kuleli Askeri Lisesi’ni kazanınca okumak için evden ayrıldım. Askeri lisede okurken bir handikapım vardı, lisede numaralı gözlük kullandığım için muharip sınıf olamadım. Yardımcı sınıf olmak istemediğim için de tıp fakültesine girmeye karar verdim. Ailemin yönlendirmesi de var ancak kendi ilgi duyduğum alan olduğu için tıbbı tercih ettim.
HEDEFİ BEYİN PİLİ ÜRETEBİLMEK
Üsküdar Üniversite’nin kuruluş fikri nasıl oluştu? Bu aşamaya nasıl getirdiniz?
1998 yılında Memory Center of America’nın temsilciliğini aldığım zaman, işe 3 kişi başlamıştık ve prensip olarak yenilikçi olmayı, çok çalışmayı, işimizi iyi yapmayı ve hasta yararını gözetmeyi önümüze hedef olarak koymuştuk. Bunlar bizim mesleki değerlerimizi oluşturdu. Bilimsel referansı olan ve hasta yararını gözeten teknolojik ne varsa getirttik ve kazandığımızı yatırıma dönüştürdük. 1999 yılında Caddebostan’da bir apartman dairesinde başlamıştık, açılışımızı Süleyman Demirel yapmıştı. Bir sene sonra da Amerika’daki merkezin onayını alarak Süleyman Demirel’e güçlü hafıza ödülü verdik. Daha sonra Feneryolu’ndaki kliniğimiz açıldı, 2006 yılında hastanemiz açıldı. Biz dünya standartlarının üzerine çıkmayı amaçladık. Örneğin beyin pili üretmeyi hedefliyoruz. Bunları gerçekleştirmek için üniversite ortamı şart. Geleceğin nörobilimini Türkiye’de uygulamak istiyoruz. Kendi alanımızda uluslararası standartların üstüne çıkıyoruz. İşi iyi yapmayı hedeflediğinizde, rüzgar sizden yöne esmeye başlıyor. O rüzgarı Üsküdar Üniversitesi’ne çevirdik. Ben bütün birikimimi üniversiteye vakfettim. YÖK’ün istediği şartları yerine getirdik. Bu sene 17 bölüm açma ve 1020 öğrenci alma iznini verdi. Daha sonra yüksek lisans ve doktora ile ilgili adımlarımızı da atacağız.
Üsküdar Üniversitesi nasıl bir üniversite olacak?
Biz tematik bir üniversiteyiz. Davranış bilimleri ve sağlığı konusunda öncü olmayı hedefledik. Bu yeni bir konsept. Dünyada medical school tarzında bazı tıp fakültelerinde uygulanıyor. Tıp fakültesine göre daha özelleşmiş alanlar. Biz davranış sağlığı ve bilimleri konusunda özelleşerek gelişmeyi hedefliyoruz. Psikoloji, felsefe, sağlık, davranış genetiği, biomühendislik, sağlık bilişimi, bilgisayar mühendisliği gibi alanların hepsini multidisipliner olarak çalıştıracak bir yapı kurmayı hedefliyoruz. Hastanemizdeki nörobilim laboratuarlarını üniversitenin hizmetine verdik.
Kariyerinizde hayal ettiğiniz noktaya ulaştınız mı?
Ben hayal ettiğim noktanın da üzerindeyim şu an. Altyapı, laboratuar imkanları ile üniversite kurmak hayalin de ötesinde, uygulaması çok zor bir şey. Hayal ettiğim tüm şeylerin gerçekleştiğini görüyorum.
EĞİTİMCİ DEĞİLİZ, KÖPRÜNÜN NASIL GEÇİLECEĞİNİ ÖĞRETİYORUZ
Derslere girmeyeli kaç yıl oldu?
1999 yılında üniversiteden ayrıldım. Öğrencilerimi özledim, elbette ki üniversitelere panellere gidiyoruz ama bir müfredat uygulayarak ders vermek istiyorum ama öğrenciye ders verip giden bir öğretim üyesi modeli değilim. Modern anlayışta üniversitelerde beyin temelli eğitim modeli vardır. Buna göre de üniversiteler öğrenenlerin üniversitesidir. Hocalar ve öğrenci birlikte öğrenirler. Burada öğretim üyesi bilgi öğreten değil, bilgi hazinelerinin anahtarını veren kişidir. Biz öğrencilere nasıl düşüneceklerini, kendilerini nasıl geliştireceklerini öğreten kişiler olmalıyız. Yani eğitimci değiliz, köprünün nasıl geçileceğini öğretiyoruz. Bilgi hazinelerinin anahtarlarını veriyoruz. Bilgiye ulaşmak kolay, google sayesinde herkes bilgiye ulaşıyor ama o bilgiyi doğru amaçla, doğru şekilde ve doğru yerde kullanmaları gerekiyor.
İlk kez 2012-2013 eğitim yılında öğrenci almaya başlayacaksınız. Öğrenciler neden Üsküdar Üniversitesi’ni tercih etmeliler?
Öğrenciler kadar biz de heyecanlıyız aslında, ilk defa öğrenci alacağız. YÖK bize çok güçlü bir kontenjan desteği verdi. Kaynaklarımız ve fiziksel altyapımız şu an bin 20 öğrenci için uygun durumda. Biz üniversitede yeniyiz ancak davranış sağlığı ve biliminde oldukça deneyimliyiz. Ulusal ve uluslararası birçok projenin altında imzamız var. Bu alanda özelleşmek isteyenler için bütün altyapıya sahibiz. Öğrencilere kariyer olanakları da sağlayacağız. Bizim üniversite kurmamızın en büyük nedenlerinden biri de staj taleplerine yetişemememizdir. Böyle bir ihtiyacın olduğunu gördük. Tüm bu farklılıklar, bizi tercih edilebilir kılıyor.
Yoğun çalışma temposundan kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?
Ben kendimi çok çalışıyor olarak görmüyorum, çünkü sevdiğim işi yapıyorum. Sevdiği işi yapan insan, çalışırken aynı zamanda eğlenir. İş yapmak beni yormuyor. Kendime zaman ayırma konusunda da dengeyi iyi kurmaya çalışıyorum. İşim farklı ilgi alanlarını barındırıyor, kitap çalışmalarım var. Bunları yaparken de dinlenmiş oluyorum. Boş zamanımda kitap yazarak yaparak dinleniyorum.
KAYAK YAPMAYI 50 YAŞINDAN SONRA ÖĞRENDİM
Hobileriniz var mı?
Hafta sonları spor yapıyorum. Ben birkaç kimlik sahibiyim, hekim kimliğim var, insan hakları mücadelesi yapan sosyal bir kimliğim var, öğretim üyesi kimliğim ve yönetici kimliğim var. Hepsini aynı anda yürütmeye çalışıyorum. Amacım, hepsinin dengeli bir biçimde gitmesi. Bunun formülü de kategorik düşünmede yatıyor. Bir konu ile ilgilenirken başka konuları rafa kaldırıyorum. Kategorik düşünme zaman yönetiminde çok önemli bir şey. Bunu yaptığınızda ortaya verimlilik çıkıyor. Mesela kayak yapmayı çok severim, 50 yaşından sonra oğlumla beraber öğrendim. Hemen hemen her sene yapmaya çalışıyorum.
Ne tür kitaplar okur, nasıl müzikler dinlersiniz?
Kitaplara çok düşkünüm. Çok kitap okurum ve hızlı okurum. Mesleğime ve sosyal hedeflerime yönelik kitapları tercih ediyorum. Uzun uçak yolculuklarında da roman okurum. En son Sinan Yağmur’un Aşkın Gözyaşları kitabını okudum. Müzik olarak da daha çok klasik Türk sanat müziği dinliyorum. Hastanede bir ilk olarak yaptığımız şeylerden birisi de müziği tedavide kullanmak olmuştu. Perşembe günleri canlı müzikle ritm tedavisi uyguluyoruz. Bu bilimsel olarak da kanıtlanmış bir yöntem.
“Ben sahadan kopmak istemiyorum, hem sahada hem de eğitim kısmında yer almak istiyorum. İyi bir sistem kurarak bu tempoyu devam ettireceğimi düşünüyorum. Klinik psikoloji bölümü ile ilgili öğrenci yetiştirme konusundaki prensiplerimizi yaşatmaya devam edeceğiz.”
ANTİK YUNAN SOHBETLERİ YAPACAK
Hayatınızda neler değişti rektör olduktan sonra?
Hayatımda pek bir şeyin değiştiğini söyleyemem, aynı akış devam ediyor. Öğrencilerle iletişimi sürekli canlı tutmak istiyorum. Eğer yapabilirsem öğrencilerle haftada bir gün psikoloji sohbetleri yapmak istiyorum. Antik Yunan’da uygulanan model gibi bir model yarattım kafamda. Bu hem öğrenciyi hem öğreteni geliştirir. Bunu becerebilirsek düşünceyi düşündürtmüş oluruz. Düşünce hakkında düşünen bir okul olacağız. Kendi kültürü ve değerleri olan, kendi kültürümüze uygun modernizmi devam ettiren bir psikoloji okulu olmayı hedefliyoruz. Bu kültürü öğrencilerimizle paylaşmayı istiyoruz.
EŞİNİN YOKLUĞUNDA AİLESİNE KENETLENDİ
Ailenizle olan ilişkileriniz nasıl?
İki tane oğlum var. Eşim 3 sene önce rahmetli oldu. Ölüye aşık olunur mu denir ya, ben kendimi öyle hissediyorum. Eşimin desteğinin olmaması duygusal olarak olumsuzluk oluşturdu. Bunu çocuklarımla daha fazla vakit geçirerek aşmaya çalışıyorum. İki torunumla da iyi zaman geçiriyorum. Büyük oğlum üniversitemizin mütevelli heyetinde yer alıyor, sağlık yöneticisi. Kendisini bu alanda çok geliştirdi ve bana destek oluyor. Küçük oğlum da Bilgi Üniversitesi’nde işletme öğrencisi.
EĞİTİM TERCİHİ
Okunma : 6263