Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ASFA Eğitim Kurumları tarafından düzenlenen “Ailede Yeni Doğrular” başlıklı söyleşiye katıldı. Çocukların öğrenmesinde ailenin dürüst ve pozitif olmasının önemini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, çocukların içinde sevgi olan disipline ihtiyacı olduğunu söyledi. Aileden alınacak en büyük mirasın psikolojik ve sosyal sermaye olduğuna dikkat çeken Tarhan, çocukların bu çağa göre yetiştirilmesi gerektiğini belirtti. Eski sorulara yeni cevaplar olması gerektiğini de ifade eden Tarhan; “Çocuğu bu çağa göre değil, geçmiş çağa göre yetiştiriyoruz. Öyle olunca da çocukla aramızda uçurum oluyor.” şeklinde konuştu.
ASFA Eğitim Kurumları tarafından Bağlarbaşı Kültür Merkezinde düzenlenen buluşmaya eğitimciler ve veliler yoğun ilgi gösterdi.
“İnsan her şeyi sosyallikle öğreniyor”
Sosyal ortamın en iyi öğrenme yeri olduğuna dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Aile demek aslında bir insanın yetişmesi demektir. Bir ekosistem gerektiriyor. Nasıl arılar bir ekosistemse doğadaki her şey de bir ekosistem. Biri eksilirse denge bozuluyor. Mesela arılar kaybolsa elli sene sonra dünya çöl haline geliyor. Arılar olmadığı zaman elli sene sonra rüzgâr yetmiyor, dünya çöl haline geliyor ama insan dünyadan yok olursa ne oluyor? Elli sene sonra dünya daha yeşil oluyor. Çünkü insan bu dünyaya ait değil. Bir filozofun dediği gibi; ‘İnsan dünyaya atılmış, bırakılmış’ diyor. İnsan dışardan gelmiş, dünyanın bir ürünü değil. İnsanın varlığı evrimle bile açıklanamıyor. İnsan çocuğu, hayvan çocuğundan farklı doğuyor. İnsan çocuğu psikolojik olarak prematüre doğuyor ama hayvan çocuğu mesela bir ördek yumurtadan çıkıyor sonra hemen yüzüyor ama insan çocuğu ancak bir sene sonra ayakta durabiliyor. İnsan her şeyi sosyallikle öğreniyor. Sosyal bir ortam içinde öğreniyor. Sosyal ortam en iyi öğrenme yeri, en küçük ekosistem ise ailedir.” şeklinde konuştu.
“Aileye yapılan yatırım orta uzun vadeli yatırımdır”
Ailenin çocuk için güvenli bir alan olması gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocuğu ailesiz bırakmanın çocuk ihmali olduğunun altını çizdi. Tarhan; “Güvenli ortamda çocuk büyür. Güvenli ortamda aile olur. Ailenin güvenli alan olması lazım. Ailesinde çocuk üç şeyi örnek alıyor: Anneyi, babayı bir de anne babanın ilişkisini. Temel öğrenme anne ile başlayıp diğer öğrenmeler anaokuluna gittiğinde, sosyalleşmeye başladığı zaman oluyor. Çocukların beyindeki hücre gelişiminin %50’den fazlası 0-3 yaş arasında düşünebiliyor musunuz? Çocuk alır, böyle su döker; ‘Ne yaramaz çocuk.’ deriz. Aslında o çocuk yer çekimine karşı kaslarının gelişiminin egzersizini yapıyor. Çocuk her şeyi sonradan öğreniyor. Bu durumda çocuğu ailesiz, annesiz-babasız bırakmak çocuk ihmalidir, çocuk istismarıdır. Fiziksel istismardır, fiziksel ihmaldir... Onun için aileye yapılan yatırım orta uzun vadeli yatırımdır.” dedi.
“Çocukların özgürlük ve sorumluluk dengesini öğrenmesi lazım”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, iyi bir çocuk yetiştirmek için amacın çocuğu mutlu etmek değil, hayata hazırlamak olduğunu belirtti. Tarhan; “Sus, sus küçüğün söz büyüğün, sen çocuksun konuşma, sus büyüklere cevap verilmez dönemi artık geçti. 10 yaşından sonraysa çok zor, 10 yaşından önce kolay çünkü 10 yaşına kadar çocuk anneye babaya bağımlı. Böyle durumda anne baba evin liderliğini kaptırmışsa çocuk evin lideri küçük hükümdarı, küçük prensesi olmuşsa, o çocuk artık sizi öyle bir kullanır ki. Mesela bazen hasta, otistik çocuklar oluyor. Anne liderliğini çocuğa kaptırmış, evde patron çocuk olmuş... Anne; ‘Biz hasta diye her dediğini yaptık.’ diyor. İyi bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız amaç çocuğu mutlu etmek değil, çocuğu hayata hazırlamak. Hayat mükafatını tahammül edenlere veriyor. Onun için çocuklara sorumluluk duygusunun gelişmesi için dayanıklılık eğitimi ve doyum erteleme becerisinin öğretilmesi lazım. Çocuğun özgürlük, sorumluluk dengesinin öğrenmesi lazım. Çocuk hem özgür olacak hem ait olacak. Çocuğun bu dengeyi sağlamak için anne babanın rehberliğine ihtiyacı var.” ifadelerini kullandı.
“Çocuğun içinde sevgi olan disipline ihtiyacı var”
Çocuklara sorumluluklarını öğretmenin fırsat eğitimleri ile olduğundan bahseden Tarhan; “Çocuk öğrenirken beyindeki ödül sistemiyle öğreniyor. Ödül sistemini harekete geçirirse beyin onu kimyasal kalıcı hafızaya yazıyor. Çocuğun inanmadığı, hoşlanmadığı bilgiler kuma yazılmış gibi hemen kayboluyor ama inandığı bilgiler beyinde kimyasal harflerle yazıldığı için kalıcı oluyor. Eğlenceli bir dizi, film derken yani böyle çocukla annenin oynadığı zaman oyun esnasında çocukluk döneminde deneyimleyerek öğreniyor. Bir saat vaaz vererek, konferans vererek, hayat dersi vererek, her sabah kahvaltısını konferansa çevirerek çocuğu düzeltemeyiz. Çocuk anneyi kızdırmak için tam tersini yapıyor. Kitap okuyor gibi yapıyor içine cep telefonunu alıyor, anne de sanıyor ki ders çalışıyor. Tam tersine, ters kimliğe gidiyor. Onun için çocuğun içinde sevgi olan disipline ihtiyacı var ve fazla sıkarsanız kaçıp gider. Sabun gibi fazla gevşek bırakırsanız da kaçıp gider. Onun için tatlı bir disiplinle yapacağız. Sorumluluğu nasıl vereceğiz? Çocuğa okul öncesi dönemden başlayarak çocuk yürümeye başlayınca sorumluluk öğretilir. Çocuğun yatağını toplaması lazım diyelim. Çocuk söylene söylene; ‘Bıktım senden.’ Deyip söylene söylene yatağı toplar. Bunu on yaşın altı için söylüyorum. Öyle demek yerine dese ki ‘Çocuğum bak sana ihtiyacım var. Tek başıma yetişemiyorum, şu yatağı toplayalım.’ dese beynindeki ödül sisteminde iki durumu harekete geçirir. Birincisi anneyle birlikte olmak ve evin bir parçası olduğunu hissetmek. Bu iki tane ödül, çocuğun beyninde ödül sistemini harekete geçirir ve yatağını kendi toplamaya başlar. Bir müddet sonra, ‘Anne ben yatağımı topladım.’ der. Al sana sorumluluk. Çocuğa sorumluluk öğretmek fırsat eğitimleri ile oluyor.” dedi.
Evi bir yuva, sığınak haline nasıl getiririz?
Kişilerarası iletişimde pozitif olmanın önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kötülükle mücadele etmek ve çocuğu düzeltmek için iyi, doğru, güzel davranışların artırılması gerektiğini söyledi. Tarhan; “Anne baba, ailede öğrenen örgüt olmalı. Ataerkil ailede, baba her şeyi bilir. Herkes ona itaat eder ama öyle ailede yetişen çocuk da ilk fırsatta evden kopmaya çalışır, ilk âşık olduğu kişiyle evlenmek ister. İlgi gösterene âşık olur. Ondan sonra kız çocukları yanlış evlilikler yapar. Erkekler de İstanbul dışında okuyacağım diye tuttururlar. Aslında İstanbul dışı değil evden kaçma olarak görüyoruz. Akıllı anne baba evi nasıl sıcak atmosfer haline getirir? ‘Evi bir yuva, sığınak haline nasıl getiririz?’ diye odaklanmamız lazım. Negatif bir şey yaptığın zaman, negatifi düzeltmenin yolu pozitifi arttırmaktır. Karanlıkla mücadelenin yolu, bir mum yakmaktır. Aynı ailede de kötülükle mücadele etmek, çocuklarını düzeltmek istiyorsak iyi, doğru, güzel davranışlarımızı arttıracağız. Bunu arttırdığımız zaman çocuk evde oluşan sıcak atmosferde büyüyüp gelişir. Onun için burada çocuğun üç şeyine: Özeline, özrüne ve kutsalına karışmayın diyoruz. Onun kutsalından, özelinden ve özründen başladığın zaman iletişim kuramazsın. Onun için iletişimde onun özeline saygı duyacağız, pozitif iletişim kuracağız.” dedi.
“Ergenlere zıtlaşarak gidilmez”
Ergenle pozitif ilişki kurulması gerektiğine dikkat çeken Tarhan, ergenlerin anne baba ile ego savaşlarına girdiğini belirtti. Tarhan; “Ergene negatiften yaklaşmayacaksın, ergenle pozitiften ilişki kuracaksın. Böyle bir hayat yolculuğuna çıktığı zaman onun hatalarını, kusurlarını düzeltme tarzında olunca özellikle bu zamandaki ergenler anne babayla ego savaşlarına giriyor. Benim dediğim senin dediğin, benim gücüm senin gücün diye… Ergen kendi kimliğini önlem alıyor. 10-12 yaşından sonra anne baba ikinci planda, arkadaş birinci planda oluyor çünkü vücutta hormonal denge öyle. Çocukta özerklik duygusu gelişecek ki kendi gemisinin kaptanı olsun. Anne babanın ona fırsat vermesi lazım. Anne ile babanın hayat gemisinin kaptanlığını öğretmesi lazım. Anne baba onu öğretmeyince çocuk bu sefer özerklik duygusu varsa ergen gibi oluyor. Anne a derse, o b diyor. Bunun kitaplara girmiş karşılığı var. ‘Karşıt Olma Karşı Gelme Bozukluğu (KOB)’ diye bir rahatsızlık... Her şeye karşı bir çocuk ortaya çıkıyor. Anne ne derse tam tersini yapıyor. Bu çocuk büyüdüğü zaman suç makinası haline dönüyor. Bu çocuklar takip ediliyorlar, anti sosyal oluyorlar, suça karışıyorlar... Zeki çocuklar, becerikli çocuklar, ama toplumun tam karşıtı, anti sosyal onun için deniliyor. Toplum karşıtı eylem yapmaktan zevk alıyorlar. Birisini öldürmekten, dövmekten zevk alıyorlar… Çocukluk çağında travmaları var. Onlar hep çocukluk çağı istismarıyla, fiziksel, duygusal istismarla büyütülmüş çocuklar. Bunlar bir müddet sonra ergenliğe girince sevgisiz, disiplin ve korkuyla büyütülmüş çocuklar. Başkasına eziyet etmekten zevk alıyorlar. Mesela küçük yaşta kedinin kuyruğuna teneke bağlayıp nasıl zevk alıyorsa şimdi de eline plastik mermili tabanca alıyor, atıyor, kameraya çekiyor, bağırttırıyor geçen bir hanımefendiyi onu seyredip zevk alıyor. Ortaya böyle bir çocuk çıkıyor. Onun için ergenlere zıtlaşarak gidilmez.” ifadelerini kullandı.
Ödül ceza sistemine çalışmayı öğretmek gerekiyor…
Ödül sisteminin iç ve dış motivasyonla çalıştığını kaydeden Tarhan; “Bazı çalışan anneler her zaman hediyeyle gelir. Çocuk bir zaman sonra annesine bakmaz, eline bakar. Burada ödülden kastedilen direkt ödül merkezini harekete geçirmektir. Bazen bir tebessüm, başını sallamak, çak yapmak. Bunlar onay davranışıdır. Takdir, onay, övgü sözleri gibi bunlara alıştırmak lazım. Ceza derken de annenin babanın yüzünün düşmesi, birden yüzün değişmesi ceza olarak yeter. Bir çocuğu iyi yetiştirdiyseniz anneyi babayı üzüntülü gördüğü zaman çocuk suçluluk duygusu uyandırır. Başka bir şeye gerek kalmaz. Beyindeki ödül-ceza sistemine çalışmayı öğretmek gerekiyor. ‘Şunu yaparsan bunu vereceğim, bunu yaparsan şunu vereceğim.’ demek istisnai kullanılacak şeyler. Devamlı bunu yaparsanız dediğiniz aynen olur. Bu sefer çocuk ne olur? Her şeyi bir şey karşılığında yapar. Yani çıkar için yetişen bir çocuk olur. Ödül sistemi iki türlü çalışıyor: İç motivasyon ve dış motivasyonla. Alınan hediyeler dış motivasyondur. İç motivasyon beyindeki ödül sistemini harekete geçirir. İç motivasyon nedir? Mesela anneyle çocuk yatağını topladı. Çocuk, iş başardım dedi mutlu oldu hem de anneyle vakit geçirmenin mutluluğu. Başarma mutluluğu, çocukta başarma duygusunun ödül hissi paradan daha kıymetlidir.” dedi.
“Buyurgan yaklaşmak yerine seçenek sunmak gerekiyor”
Akran zorbalığından bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ailelerin çocuklarını uzaktan hissettirmeden koruması gerektiğini hatırlattı. Tarhan; “Akran zorbalığı genellikle on beş yaşından yukarısında oluyor. En çok zorbalıklar karşı cinsle arkadaşlıklardan dolayı oluyor. Onun için bırakalım, büyük hata yapmadıkça; uyuşturucu, yalan, evden kaçmak gibi hata yapmadıkça o pantolonu giymesin bunu giysin. Anne babalar uyarı vazifenizi yapın. Yine devam ediyorsa bir bedel ödesin öğrensin. O yaşayarak öğrenecek ama uzaktan hissettirmeden onu koruyacağız. Bu şekilde olursa o çocuk ben yaptım zanneder. Hatta çocuk tişört ister, bunu istiyorum diye tutturur. Anne de oldu, olmadı derse çocuk inatlaşmayı öğrenir. Hâlbuki anne beş altı tane tişört çıkartır, bir tanesini daha çekici yapar. Çocuk, ‘Ben seçtim.’ diye seçer. Çocuk özerklik duygusunu tatmin eder. Anne baba da kontrolü kaybetmemiş olur. Onun için buyurgan yaklaşmak yerine ona seçenek sunmak gerekiyor. Emir vermek yerine örnek olmak gerekiyor. Bunu yaptığımız zaman o çocuk hayatı öğrenir, anne baba da öğrenir. Sosyal medya ergenlik öncesi dönem çocukları çok yanlış etkiliyor. Dolayısıyla ailede huzurluysa çocuk sosyal medya yönetmeyi öğreniyor. Anne baba huzurlu bir aileyse bu nedenle gerekçeleriyle birlikte hayır diyeceğiz, gerekçeleriyle birlikte öveceğiz.” şeklinde konuştu.
“Maddi hedefler değil, soyut hedefler koymak gerek”
Yaşam amaçları olan bir çocuk yetiştirmenin oldukça önemli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Başarıyı tanımlarken burada üç paradigma vardır. Çocuğumuz zeki olsun, başarılı olsun istiyoruz. Şu an ki eğitim sistemi zeki ve başarılı çocuk yetiştirmek istiyor ama zeki ve başarılı çocuk değil üçüncüsü iyi bir insan olsun çocuğunuz. Karakterli, ahlaklı olsun. Burada üç parametre birlikte götüreceğiz. Üç parametre yürütürsek çocuklar hiç kopmaz. Anne ve babalar iki parametreli yetiştiriyorlar. Çocuk hayat yolculuğuna çıkarken kendi kendini yönetebilir mi? Hayatı yönetebilir mi? İyi ve kötüyle karşılaştığı zaman, iyiyi seçebilir mi? Hayatın sonuna geldiği zaman nasıl bir insan olmalı? Ona maddi hedefler değil, soyut hedefler koymak lazım. ‘Hayatın sonuna geldiğin zaman nasıl bir insan olmak istiyorsun? Mezar taşında ne yazılmasını istiyorsun? Hayatta ne gibi izler bırakmak istiyorsun? Nasıl anılmak istiyorsun?’ Çocuğa, bunu söyletebilmek ve yaşam amaçları olan bir çocuk yetiştirmek çok önemli.” dedi.
“Çocuğu geçmiş çağa göre yetiştiriyoruz”
Eğitimli bir çocuk yetiştirmenin bir anne ve babanın çocuğuna bırakacağı en büyük miras olduğunu vurgulayan Tarhan; “Arapçada İktisat kelimesi, maksat kökünden geliyormuş. Yani sen bir para yöneteceksen kaynak önce maksadını belirle. Bir çocuğu, psikolojik sermayeyi, kendimizi ve finansalı yönetmek hepsi kaynak yönetiminin temel kurallarıyla ilgilidir. Havuzu büyütürsün, girdileri artırırsın, çıktıları da akıllıca yönetirsin. Hayatta aynı böyledir. Hayatımızda iyi giden şeyleri havuzda biriktireceğiz, artıracağız, büyüteceğiz sonra onu yerinde harcayacağız. Bunu çocuğa öğrettiysen iyi bir çocuk yetiştirdiysen, iyi bir psikolojik sermayesi sosyal karakter sermayesiyle o çocuğa göz kulak olmana gerek yok. Çocuğa büyük miras bıraktın, çocuk mirası yedi yapacak bir şey yok. Onun için eğitimli bir çocuk yetiştirmek bir anne ve babanın çocuğuna bırakacağı en büyük miras. Çocuğa kendi egonuzu tatmin etmek için yetiştirmeyin. Hz. Ali, ‘Çocuğu yaşadığınız çağa göre değil, onun yaşayacağı çağa göre yetiştirin.’ demiş. Ne kadar ileri görüşlü bir düşünce. Çocuğu bu çağa göre yetiştirmemiz gerekiyor ama biz çocuğu bu çağa göre değil, geçmiş çağa göre yetiştiriyoruz. Öyle olunca da çocukla aramızda uçurum oluyor.” ifadelerini kullandı.
“Boşanma evlilikte seçenek değil sonuçtur…”
Seyircilerin de sorularının cevaplandırıldığı söyleşide Tarhan boşanma konusuna da dikkat çekti. Çiftlerin birbirlerinden boşansa bile anne babalıktan boşanamayacağını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Erkekler narsisizmi, depresyonunu öfkeli bir şekilde yaşıyor. Kadınlar ise depresyonunu ağlama şeklinde yaşıyor. Aslında öfkeli erkeklerin çoğunda depresyon oluyor. Depresyonda olduğu için duygu ifadesi öfke şeklinde oluyor. Kadın ağlayarak duygu ifadesini daha doğrudan ifade ediyor, o farklılıktan dolayı narsist sayılıyor. Karıştırmamak lazım. Çocuklar için uzman yardımı almadan evliliği bitirmemek lazım. Anne babada boşanma oluyor ama anne ve babalıktan boşanma olmaz. Onun için anne babanın çocukları için el sıkışarak bitirmesi lazım. Bitecekse de çocuklara odaklanmak lazım. Boşanma evlilikte seçenek değil sonuçtur. Seçenek olarak olmasa bırakırım bu evliliği diyorsunuz, bırakıyorsan bırak yürümez o evlilik. Çünkü evlilik okyanusta uzun bir yolculuğa çıkmak gibidir. Fırtınalar var, olumsuzluklar var. Okyanusun ortasında gemiden ineceğim diyemezsin ya da cerrah ameliyata başlamış ameliyatta bırakıyorum diyemezsin. Evliliğe girdiysen evliliğin düzelmesi için elinden geleni yapacaksın. Bütün yollar kapandıysa sonuç o zaman ortaya çıkacak. Onun için boşanmak evlilikte seçenek değil sonuçtur.” ifadelerini kullandı.
Düzenlenen etkinliğin sonunda Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bilinçli Genç Olmak” kitabını okuyucuları için imzaladı.
Okunma : 927
ÜHA