TBMM Bağımlılığı masaya yatırdı!
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Çocuklar, düzelmez deyip kayıp vaka olarak görülmemeli!”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Onur Noyan ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurper Ülküer, TBMM’de gerçekleşen “Madde Bağımlılığı Arama Toplantısı” sonuçlarının paylaşıldığı ve tartışıldığı toplantıya katıldı. Çevrimiçi gerçekleşen toplantıda çocukların ve gençlerin bağımlılıkla mücadelesinde atılması gereken adımlar tartışıldı. Çocuklarımıza anlam mutluluğunun öğretilmesi gerektiğine dikkat çeken Tarhan, çocukların düzelmez deyip kayıp vaka olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı.
TBMM bünyesinde partiler üstü bir grup olarak bir araya gelen ‘Çocuk Hareketi' çocukların ve gençlerin bağımlılıkla mücadelesine geniş bir çerçeveden bakmak ve politika üretmek amacıyla gerçekleştirdiği ‘Madde Bağımlılığı Arama Toplantısı’ sonuçlarını paylaşmak üzere alanının önemli isimleriyle bir araya geldi.
DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Elif Esen’in de katıldığı çevrimiçi gerçekleştirilen toplantıya Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurper Ülküer ile NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Onur Noyan da katıldı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Bağımlılık risk grupları mutsuz olduğu için madde kullanıyor”
Madde kullanımının stres azaltma tekniği olarak kullanıldığını söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bağımlılıkta dört ayak vardır. Birincil koruma, sağlıklı kişilerin hasta olmaması için yapılan faaliyetlerdir. Bununla ilgili Türkiye’de mevcut yapı içerisinde yapılacak çok iş var. Bağımlılık risk grupları mutsuz olduğu için madde kullanıyor. Genellikle stres azaltma tekniği olarak kullanıyor. Yani bir heyecan arayışı, haz arayışı için kullanmadan çok stres azaltma tekniği gibi kullanılıyor. Küçük yaştaki çocuklarda bu şekilde çeşitli tuzaklara düşüyorlar.” diyerek sözlerine başladı.
“Sorumluluk paylaşımı da haz verir”
Çocuklar için yapılan pozitif psikoloji öğretimlerine dikkat çeken Tarhan; “Mesela Çinliler 4-6 yaş arası çocuklara beyne yeni haz kaynakları öğreten yöntemler öğretiyor. Spor bunlardan birisi. Diğeri de çocuğa evrensel değerleri öğretmek. Haz alma sadece sporla olmuyor. Mesela başkalarına yardım etmek, sorumluluk paylaşımı da haz verir. Bunların çocuklar için geliştirilmiş modülleri var. Çocuklar için pozitif psikoloji öğretimleri var. Onlar öğretildiği zaman çocuk maddesiz haz almayı başarabiliyor.” ifadelerini kullandı.
“Çocuklarımıza anlam mutluluğunu öğretmemiz lazım”
Çocuklara anlam mutluluğunun insani değerleri öğreterek sağlanabileceğini vurgulayan Tarhan; “Kapitalizmin yeni sığınağına mindfulness deniyor. Yani batı dünyasındaki çaresizliğe çözüm arayan bir yaklaşım. Bu aslında bizim Anadolu bilgeliğinin ve aynı zamanda antik bilgeliğin öğretilerini öğretmektir. Aristoteles mutluluğu ikiye ayırıyor. Hedonik mutluluk yerine ödomonik mutluluk diyor. Ödomonik, anlam mutluluğu diyor. Yani çocuklarımıza anlam mutluluğunu öğretmemiz lazım. Bu insani değerleri öğreterek olur. Sağlıklı insanların hasta olmaması en kolay ve en rahat yapılacak iştir ama bunun meyvesini on sene sonra alırız.” şeklinde konuştu.
“Aileler madde bağımlılığında çaresiz kalıyor…”
Maddeye olan talepleri azaltmanın devlet kurumlarını ilgilendirdiğini belirten Tarhan; “Ailelerin madde bağımlılığında çaresiz kalması konusunda çok ciddi kriz var. Bağımlılık politikalarından biri talep azaltıcı ve arzı önleyici. İkisini de birlikte ele almak gerek. İçişleri Bakanlığı arzla mücadeleyi çok güzel yapıyor. Dünyada bu kadar nitelikli yapan çok azdır. Burada talep azaltma tekniğini ise diğer devlet kurumları yapmalı.” dedi.
Düzelmez deyip kayıp vaka olarak görülmemeli!
Negatifi düzeltmek yerine pozitife odaklanılması gerektiğine dikkat çeken Tarhan; “Sağlık Bakanlığının çok güzel bir kadrosu var. Ruh Sağlığı Hastalıkları hastanelerinde çok uzman yetişti. Biz bir Üsküdar Üniversitesi olarak bir rehabilitasyon programı yazdık. REHAKOR adlı projemizi Adalet Bakanlığına verdik. Proje iki ayaklı bir proje. Biri tekrar kaymaları önlemek için üçüncül koruma yapmak. Yani negatifi düzeltmek yerine pozitifi güçlendirmek ve insana mutlu olmanın yollarını öğretmek. Bunu öngören bir tedavi yöntemi. Bir parçası da kişinin içsel zevk alma kaynakları öğretmek. Yani bağımlı olan kişilerde bu zor ama kişi ve sosyal desteği iyiyse çoğu düzelebiliyor. Düzelmeyecek diye kayıp vaka gibi görmemek gerekiyor. Kaç kişi kurtarabilsek o alanda çalışmak gerekiyor. Yani üçüncül korumada da muhakkak bir rehabilitasyon bir metodoloji değişikliği gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Cezasızlık algısı ciddi bir çürümedir!
Çocukların gelecek endişesinin olduğundan bahseden Tarhan; “Nüfus azalmasının sebeplerinden birisi de insanların evlenmekten korkmasıdır. Çocukların gelecek endişesi var. Toplumsal bir mutsuzluk var insanlarda. Bunun çözümü çok kolay, insanlarda ümit duygusu uyandıracaksın. Yani Türkiye çok bereketli bir yer. Biz bu coğrafyada ne zorluklar aşmışız bunu çok rahat aşarız. Ümitsiz, karamsar olmadan yani elimizdeki altyapıyı bile kısa vadede harekete geçirip, orta ve uzun vadede de koruyucu politikalar yaparak bu bağımlılık konusuna çözüm üretmek mümkün. Aile Bakanlığındaki kadroların da riskleri azaltabilmek için sahaya çıkması lazım. AMATEM’lerimiz şu anda detoksu çok güzel yapıyor ama üçüncül korumayı yapamadığı için onlar da çaresizler. Yani şu anda suç işleyenlerde cezasızlık algısı… Cezasızlık algısı da ciddi bir çürümedir. Bu yeni olaylar yaratabilir. Yani bağımlılıkla ilgili büyük istatistiklerle karşılaşabiliriz.” şeklinde konuştu.
“Şiddetin aktarılması genetik değil epigenetiktir”
Şiddetin aktarılmasında epigenetik mekanizmaların devreye girdiğini belirten Tarhan; “Şiddetin aktarılması aslında genetik değil epigenetiktir. Bir ailede çocuk bunu öğrenirse epigenetik mekanizmalar devreye giriyor. Öğrenme devam ederse aktarılıyor ama öğrenme kesilirse şiddet, öfke ve bağımlılık aktarılmamaya başlıyor. Bunun için sosyolojik bir süreç gerekiyor. Bunun için 6 aylık bir süreç gerekli. Öncelikle bizim buna inanmamız lazım. O durumda epigenetik mekanizmalar değişiyor. Bunu aile de desteklerse, kademeli bir şekilde rehabilitasyon uygulanırsa, zarar algısı ve sonuç bilinci oluştuysa, 6 ay sonra başarımız yüzde 60-70’lere çıkıyor. Onun için 10 sene beklemeye lüzum yok. Acil yapılacak şey var. Bu istatistikleri hızlıca aşağı çekmeye başlarız. 6 aylık politikalarda içerisinde zorunlu temel şeyler yapılırsa aşağı çekilmeye başlanır ve gelecek nesilleri koruruz.” dedi.
“Zihinsel dönüşüm olmadan sosyal değişim olmaz”
Sosyal değişimin sağlanmasıyla toplumdaki problemlerin çözülebileceğine dikkat çeken Tarhan; “Mesela San Francisco’da Silikon Vadisi vardır. Orası bir vadi değil bir mindset. Zihinsel bir mekanizma, zihinsel bir projedir. Zihinlerimizde dönüşüm olmadan sosyal değişim olmaz. Sosyal değişim olmadan da toplumdaki problemleri çözemeyiz. Önce zihinsel dönüşüm lazım sonra sosyal dönüşüm olacak.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Prof. Dr. Onur Noyan: “Bağımlılıkla ilgili ciddi bir veri eksikliğimiz var”
NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Onur Noyan bağımlılıkla ilgili ülke olarak ciddi bir veri eksikliğimiz olduğunu söyledi. ‘Maalesef düzenli, şeffaf bir istatistik verisine sahip değiliz’ diyen Noyan, “Bu sebeple bizim ulusal seviyede güçlü ve güncel istatistik bilgiye ihtiyacımız var. Ben bağımlılık alanında çalışıyorum ama birisi bana, ‘Bizim ülkemizde bağımlılık oranı kaçtır?’ diye sorduğunda bir oran veremiyoruz maalesef. Oran veremezsek hiçbir şey düzeltemeyiz.” şeklinde konuştu.
“Çalışmalarda devamlılık sağlanması lazım”
Bağımlılık çalışmalarında devamlılığın önemli olduğuna değinen Noyan; “Çocuk bağımlılığı ile ilgili yapılacak çalışmalarda devamlılık sağlanması lazım. Yani bazı şeyler herkesin kendi inisiyatifiyle yapılıyor. Birisi ilgi duyuyor, yapılıyor ama devamı gelmiyor. Bir çalıştay yapılıyor, kararlar çıkıyor ama sonucu maalesef yine olmuyor. Çünkü seneye başka birisi devralıyor. O başka birisine devrediyor. Kurumsal yapı hala sağlanamadı. Yani tek bir üst merkez olmadı. Bir tane istatistik enstitüsü, bağımlılık bilim enstitüsü olmalı. Herkes o çatı altında çalışmalarını yapmalı. Erken uyarı sistemleriyle ilgili istatistikler de önemli. Bir de rehabilitasyon eksikliği var. Bunu yapmadığımız zaman bir yere varamıyoruz. Biz artık üçüncül korumayı konuşacak olursak bir şekilde bizlerin yapması gereken, tedaviyle birlikte iyi iyileştirdiğimiz hastaların tekrar kullanmamasını sağlamak olmalı. Böylelikle azalacak. Bu da rehabilitasyonla olacak.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Nurper Ülküer: “Madde bağımlılığı konusu hepimizin meselesi”
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurper Ülküer, toplantı kapsamında konuştu. Ülküer; “4-6 yaşlarından itibaren çocuğun kendine özgüvenini geliştirebileceği, sevgiyle büyütüldüğü bir ortamda olması çok önemli. Ancak her zaman hikâye baştan iyi başlamayabiliyor ama biz hikayeyi ortasında da değiştirebiliriz. Yani ebeveynleri sürece katarak bu hikayeyi dönüştürebiliriz. Madde bağımlılığı konusu hepimizin meselesi. Sadece çocuğun değil, ebeveynin de toplumun da bu işin bir parçası olduğunu vurgulamamız gerektiğini bugün bir kez daha anladım. Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri gerçekten çok önemli. Risk faktörlerini çok erken dönemde tespit etmemiz gerekiyor. Yani artık ev ziyaretlerine, sorun ortaya çıktıktan sonra değil çocuğun gelişim sürecinden itibaren aileyle, aile içi etkileşimleri baz alarak başlamalıyız. Bu tür aile ziyaretleri Avrupa’nın birçok ülkesinde yapılıyor ve çok ciddi bir önleyici tedbir olarak karşımıza çıkıyor. Bağımlılıkla mücadelede hikayeyi en baştan, güzel bir şekilde yazarsak, sürecin içine dahil edebilirsek, on yıl sonra çok güzel sonuçlar alabiliriz. Şimdiden küçük adımlarla başlayabiliriz.” dedi.
“Bu konu üzerine daha fazla çalışmalıyız”
Olaylara pozitif bakabilmenin etkilerinden bahseden Ülküer; “Dopamin bağımlılığı konusu gerçekten çok dikkatimi çekti. Bununla birlikte sanatın, oyunun ve hareketin çocuklarda ve genel olarak insanlarda doğal dopamin sağladığını biliyoruz. Bu noktada kendime şu soruyu sormaya başladım: ‘Acaba yaşamımıza yeniden daha yoğun bir şekilde oyunu, sanatı, hareketi nasıl dahil edebiliriz?’ Her şeyi rehabilitasyon merkezlerine, AMATEM’lere, ÇEMATEM’lere bırakmakla olmaz. Elbette onlar çok ciddi ve önemli merkezler ama hikayeyi daha baştan güzel başlatmanın ve güzel devam ettirmenin bir yolu da hareket, oyun, sanat ve müzikten geçiyor. Pozitif bakabilmek, pozitif psikolojiden yola çıkarak meseleye umutla yaklaşmak, bağımlılık gibi bir sorunu henüz çok büyümeden toplumla, aileyle, çocukla birlikte ele alarak çözebilmemizin yollarından biri. Bu noktada Sosyal Hizmet uzmanları, çocuk gelişimciler, psikiyatristler, psikologlar bu sürecin önemli bir parçası. Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinin, ailenin, çocuğun ve toplumun daha mutlu, daha sağlıklı olması için gereken hizmetleri çok daha güçlü bir şekilde sunması gerektiğini düşünüyorum. Belki de bu konu üzerine daha fazla çalışmalıyız. Sağlık Bakanlığının da bu konulara oldukça ilgili olduğunu ve ‘Sağlıklı Yaşam Akademisi’ gibi güzel çalışmaları hayata geçirdiğini görüyoruz. Bu da umut verici.” ifadelerini kulandı.