Rüşvet bir görevliye "haklı veya haksız" bir iş gördürmek ve sonuç almak için verilen ücret veya hediye olarak tanımlanır.
Spor camiasında bomba gibi etki yapan rakip takımların rakiplerine teşvik primi verilmesi rüşvet midir değil midir tartışılıyor. Ayrıca rüşvet olaylarının kameralarla tespiti önemli bir ayrıntı olarak dikkati çekmelidir.
Rüşvet, şike, teşvik primi ne derseniz deyiniz insanın kolay kazanma ihtiyacı ile doyumsuzluğunun birleştiği noktada yolsuzluk başlar.
İnsanoğlu kendisinden istenmedikçe kendisini dürüst olmak zorunda hissetmiyor. Maalesef dürüstlük genimiz yok, dürüst olmak bir değer olarak öğretilmelidir.
Dürüstlüğün değer olarak öğretilmediği toplumsal yapılarda bir müddet sonra dürüst olmak yaygın bir davranış olmaktan çıkar meziyet haline gelir. Dürüst kişileri ”Ne dürüst adam” diye parmakla gösterir oluruz.
Yolsuzluk karşıtı Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün verilerine göre eğitim, sağlık, vergi ve güvenlik gibi hizmetleri alabilmek için rüşvet verilmesi gereken ülkeler listesinin 6. sırasında Türkiye bulunmaktadır.
Toplumumuzda dindar olarak bilinen birçok insanın bile kolayca rüşvet aldığını, rüşveti aldıktan sonra da Cuma namazına gittiğini biliyoruz. Hatta rüşvet almayan memura kızıp “ Namussuz adam verdiğim parayı almadı” diyen rüşvetin doğallaştığı bir toplumda yaşıyoruz.
Günümüzde modernizmin ahlakın güncelliğini kaldırması sonucu yalan prim yapan bir konuma oturdu. Üç kağıtçılığa açıkgözlülük denildiği, rüşvet yemeyen memura enayi gözüyle bakıldığı toplumsal kabul toplum bilimcilerini düşündürmelidir.
Sağlam bir eğitim aileden başlıyor. Aile yalan söylemeyi normal kabul ediyorsa kolayca yalan söyleyen bir kişi fırsatını bulduğunda rüşveti amacına ulaşmak için yöntem olarak kullanır.
Yalanın psikoloji kitaplarında bir tarifi vardır. “Bencil bir takım sonuçlar elde etmek için bilerek ve isteyerek karşısındakini aldatmak”. Günümüz medeniyetinde bencillikle bireysellik karıştırıldı. İnsanlar özgür ve bağımsız olmak isterken sadece kendisi için çalışan bireyler ortaya çıktı.
Kendi çıkarını büyük topluluğun çıkarından önde tutan insan kendini dürüst olmak mecburiyetinde hissetmemeye başladı. Çünkü dürüst olmak ona bir şey kazandırmıyor, işini zorlaştırıyordu.
Ahlaklı olan ve mesela rüşvet almayı dine ve ahlaka aykırı bilen, böyle inanan birçok insan, bu çılgınlığa, bu baskıya bir yere kadar dayanabilmektedir. Daha sonra da ihtiyaç bildiği şeyi başka yoldan gideremediği için rüşvet alma yoluna gitmektedir.
Hukukun tam işlemediği haksızlık ve yolsuzluğun açık gözlülük olarak onaylandığı toplumlarda rüşvet sosyal veba gibi hızla yayılır.
Bazı görüşlere göre rüşvet sistem sorunudur. Özellikle kuzey Avrupa toplumlarında rüşvetin yaygınlaşmamasının en önemli bir sebebi rüşvete karşı güçlü sistem kurulmuş olmasıdır, sistemin temel mantığında açıklık ve şeffaflık vardır. Yalan söyleyen siyasetçinin kariyeri biter. Rüşvetçinin yaptığını yanına kar kalmaz.
Kapalı toplumlar din devleti dahi olsalar rüşveti önleyemiyorlar. “İyi insan ve doğru sistem” kurmaya çalışırken açık toplum olmaya çalışmak çok önemli oldu.
Dürüst bir savcı çıkıp milli iradeyi aldatan cuntacıları deşifre edebiliyor. Dürüst bir savcı çıkıp güçlü ve varlıklı insanların rüşvet oyunlarını deşifre edebiliyor. Bunu Türkiye’nin büyük ölçüde açık toplum olmasına borçluyuz.
Kameraların ve internetin kolayca yaygınlaştığı günümüz dünyasında yalan ve rüşvet artık daha kolay deşifre olacak diyebiliriz.
Yalancının mumu yatsıya kadar değil internete kadar yanıyor ve rüşvetçinin mumu da kameralara kadar yanıyor diyebilir miyiz bilmiyorum.
Okunma : 2586