TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

Rektör Tarhan, "Sevdiğiniz alanı tercih edin."

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, tercihlerini yapacak öğrencilere tavsiye etti…

SONY DSC           Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Üniversite sınavı ve tercih dönemi eğitim sistemimizin en önemli problemlerinden birisi. Öğrencilerimiz öncelikle dershanelerde yarı atı psikolojisiyle sınava hazırlanıyorlar. Sınav bittikten sonra da kendi hayallerindeki eğitim kurumlarına değil, aile baskısı, çevre baskısı ya da diğer baskılar ile tercihlerini yapmak zorunda kalıyorlar. Bu da toplumda kendi kulvarlarında yetişmeyen bir öğrenci topluluğu oluşturuyor. Bu bağlamda ailenin üzerine düşenleri anlatır mısınız?

Öğrenciler için insan hayatında çok önemli kararlar var. Bu kararlardan birisi de meslek seçimi, diğeri de evliliktir. Meslek seçimi önemli bir tasarruf olduğu için insan hayatındaki, Türkiye'de de tek sınavda toplanmış durumda.

İnsan hayatında neye karar verecek, bu tek bir sınava toplanmış. Tek sınava toplandığı için öğrencilerde kaygı çok yüksek oluyor. Kaybedeceği  şey çok fazla. Bu nedenle yapacak­ları tercih geleceklerini etkileyecek. Öğrenciler üzerinde stres puanını çok yükseltiyor. Özellikle sorumluluk duygusu çok olan çocuklar bundan çok daha fazla etkileniyor. Sorumluluk duygusu az olanlar etkilenmiyorlar bu kadar fazla.

Sorumluluk duygusu ölçülü ve dengeli tutabilenler daha soğukkanlı oluyorlar. Sınavlardaki kaygıyı değer­lendirirken öğrencilerin sorumluluk duygularıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor. Anne-babalar bunun hatası­nı çok yapıyorlar. Çocukta sorumluluk duygusu çok yüksek, başarı baskısı var üzerinde, başaramama korkusu var. Böyle bir çocuğa, "Aslansın, kaplansın, yaparsın" dediğin zaman, çocuk üzerin­de pozitif baskı oluşuyor.

İki türlü baskı var çocuklar üzerinde. Negatif baskı, devamlı onu azarlamak, eleştirmek şeklinde. Diğeri de pozitif baskı, "Sen yaparsın, başarırsın, mahçup etmezsin, en iyisisin" diyerek çocukta yüksek motivasyonla kaygı baskısına neden oluyorlar. Çocuk, 97 alsın, neden 100 alamadım diye hüngür hüngür ağlama­ya başlıyor. Böyle sınava giren çocuk bildiği soruları bile yapamıyor.

Karınlarına ağrı giriyor. Ağrılar giriyor, eli ayağı titriyor, bildik­lerimi unuttum diyor. Aileler bilmeden onu yüksek motivasyonla daha çok baskı altına alıyor. Böyle durumlarda yapılacak şey aslında, o gencin geç­mişte bir sürü başarısı vardır. Geçmişte deneme sınavlarına girdin başardın, bu da deneme sınavlarının devamı gibi bir sınav, orda başaran burada da başarır diyerek başarılarını, pozitifi görmesini sağlaması lazım. Olumluyu görmesini görmesi lazım. Yapamayacaklarını de­ğil de yapacaklarını görürsek, yüksek sorumluluğu olan çocuklarda sınav kaygısını gidermiş oluruz.

Sorumluluğu düşük olan çocuklarda ne yapmak lazım?

Sorumluluğu düşükse, umursamazsa, tembelse, davranışlarıyla da bu anlaşılıyorsa, böyle bir durumda o çocuğu kaybedeceği şeyi bilmesi gerekiyor. Sınava girmezse neler kay­bedecek? Üç sene sonra ne olacak, beş sene sonra ne olacak? Sonuç bilincinin aşılanması lazım çocuğa. Özellikle varlıklı ailelerin çocuklarında bu çok oluyor. "Nasıl olsa sınava girmezsem her şey hazır" diyerek sınava girme­yenlerde tembellik geliyor.

Sınav birkaç günlük bir şey değil. Okul öncesinden başlayarak anne babanın tutumlarının sonucudur. 10 yaşından önce sınav ön­cesi çocuğa beceriler geliştirilir, sınav stresi yönetimi öğretilirse üniversite sınavında çocuk daha rahat eder. Lise son sınıftaki çocuklarda sınav dönemi nasıl davranacağız diye geldiğimizde, sınav döneminde çocuklara dershanedeki hocaların söylediği bazı prensipler vardır. Gençlerimizin sonuca değil, sürece odaklanması gerekir. Sonuç nedir? Başaracağım mı, başarmayacak mıyım? Süreç nedir? Günde şu kadar test çözeceğim, bu kadar ders çalışaca­ğım. Buna odaklanmalı. Kontrol edebi­leceği şeye odaklanmalı insan stresini yönetebilmesi için. Kontrol edebileceği şey nedir? Sınav sonucudur. Ama sü­reç, çalışmak, günde üç saat-beş saat çalışmak kontrol edebileceği şey. Buna odaklanırsa kaygı azalıyor. Başaraca­ğım diye yemin edemezsiniz siz. Çünkü başarıp başarmamak insanın elinde olan bir şey değildir. Bu bakımdan kaderin işine karışmak gibi oluyor.

Hocam, sınav sonrası belli bir ortala­mayı tutturdu öğrencimiz. Haya­lindeki bir okulu yazamıyor. Çevre baskısı, aile baskısı dolayısıyla. Ter­cih stresi ortaya çıkıyor. Bu konuda aileleri nasıl yönlendirebiliriz?

Sınav bittikten sonra tercih yaparken ne istediğini soracak kendisini? Ben bu branşı niye istiyorum? Anne-babam için mi istiyorum? Toplum için mi istiyo­rum? Yoksa sevdiğim için mi istiyorum? Bunun ayrımını yapması lazım. Bir insan ya sevdiği mesleği yapacak ya da mesleğini sevecek. Eğer sevmeden bir mesleği yapıyorsa, verimli olması, başarılı olması çok zor. Bu nedenle ona ilgi duyduğu, sevdiği alan olması çok önemli. Yahut da sevme potansiyeli olan bir alan olmalı. Anne baba istiyor diye istemediği, sevmediği bir alanı se­çerse çok pişmanlıklar yaşanıyor. Ama sevme potansiyeli varsa, belki severim diye düşünüyorsa tercih edebilir. Ne için istediği önemli?

Genellikle meslek seçiminde klasik meslekler garanti meslekler olarak görüldüğü için, doktorluk gibi, öğretmenlik gibi çok tercih ediliyor. Bunların bir şekilde iş garantisi var gibi. Meslek seçiminde en önemli unsur o. Sağlıkta da bu şekilde. Hemşirelik gibi... Aileler bu gibi mes­lekleri tercih ediyorlar. Çocuk öncelikle ailenin görüşünü alacak, çevresinin görüşünü alacak, ama son kararı kendisi verecek. Ama böyle yapmazsa, ailesi onu yönlendirirse, gelecekte anne-babaya "Beni neden bu mesleğe yönlendirirsiniz" öfkesine neden olur. Örnekler var... Annesi tıbbı istediği için tıbba girmiyor, başka yere kaydoluyor. Ailesi üç sene sonra öğreniyor. Çocuk istemiyor... Herkes böyle kararlı olamı­yor tabii ki. Girip de mutsuz olmak­tansa, açık açık konuşması önemli. Bir insanın gönüllü çalışabileceği, aklıyla değil duygularıyla da çalışabileceği bir meslek olması lazım.

Nedim Odabaş

Milli Gazete

Okunma : 3680

 

İlgili

23 Temmuz 2012
"Kişisel Haberler" içerisinde
04 Temmuz 2012
"Kişisel Haberler" içerisinde

Haberler

Foto Galeri