TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

Prof. Dr. Tarhan: “Liderlik, beynimizdeki kimya laboratuvarını yönetmektir”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rotaract tarafından düzenlenen CEO’larla Beş Çayı etkinliğine konuk oldu. “Liderlikte Psikolojik Sağlamlık” konusunu ele alan Tarhan, liderliği tüm yönleriyle anlattı.  Tarhan, liderin sadece karar almakla kalmayıp aynı zamanda krizleri yönetebilme, stresle başa çıkabilme ve motivasyonu koruyabilme yeteneğinin olması gerektiğini söyledi. Psikolojik dayanıklılığın önemine dikkat çeken, psikolojik dayanıklılığın bir liderde olması gereken en önemli vasıf olduğunu belirten Tarhan, liderliğin beynimizdeki kimya laboratuvarını yönetilmek olduğunu da vurguladı. 

Online gerçekleştirilen söyleşide psikolojik sağlamlığın önemli noktalarına değinen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Psikolojik sağlamlık oluşturmanın ilk adımı kişinin kendisini tanımasıyla başlar. Bunun için psikoswot analizi yapılır. Kişi güçlü yönlerini, zayıf yönlerini tanımlıyor daha sonra bir amaç belirliyor ve o amaca giderken tehditleri ve fırsatları belirliyor. Amaç olmadan bu analizi yapamayız. Hedef belirlemek kaynak yönetiminin de temel ilkesidir. Psikolojik kaynaklarımızı da aynı şekilde yönetiyoruz. Psikolojik dayanıklılık bir liderde olması gereken en önemli vasıf. Psikolojik dayanıklılığı ideal olarak yapabilmek Ay’a gitmekten zordur. Orta uzun vadeli amacı olanlar bunu başarabiliyorlar. Kısa vadeli amacı olanlar başaramıyorlar. Psikolojik sağlamlık, üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri. Yani stresle baş edebilme becerisi. Stresi olacak, stresi yenemeyiz ama stresi yönetmemiz lazım. Hatta stresi fırsata da dönüştürebiliriz. Psikolojik sağlamlığın en önemli noktalarından biri de psikolojik esnekliktir. Psikolojik sağlamlığın ikinci kısmı esneklik sahibi olmak. Kognitif flexibilite deniyor. Bunun tam zıttı inatçılıktır. Mesela teflonun kendisi yanmaz ama temas edeni yakar. Çizildiği zaman da çöpe gider, kullanım dışı kalır. Onun için psikolojik sağlamlığın önemli değerlerinden birisi de esneyip tekrar eski hale gelebilmeyi başarabilmektir.” diyerek sözlerine başladı. 

“Liderlik, beynimizdeki kimya laboratuvarını yönetmektir”

Stres altında soğukkanlı kalma becerisinin önemine değinen Tarhan; “Olaylar karşısında pozitif tutum sahibi olabilmek bir diğer önemli konu. Bir olay olduğu zaman kişi panik yaparsa o kişinin psikolojik sağlamlığı zayıf demektir. Böyle durumlarda stres altında soğukkanlı kalma becerisini öğretiyoruz. Pozitif tutum sahibi olabilmek. Bu kişiler olaylarda moralini ve umudunu yüksek tutar. Pozitif tutumu olan liderler zorlukların fırsatını görerek kriz zamanlarını daha iyi yönetirler. Psikolojik sağlamlıkta gizli bir değişken var. Bu gizli değişkenin adı nöroliderlik. Yani kendi kendinin lideri olamayan bir grubun lideri olamaz. Liderlik beynimizdeki kimya laboratuvarını yönetmektir. Uzun vadeli düşünen kişi anlam ve ideal peşinde koşuyor. Mesela önüne çok güzel bir yemek geldi diyelim. Ona ‘Hayır.’ diyebiliyor. Çünkü bir hedefi var. O anda zorlanıyor ama daha sonra muzaffer komutan gibi sevinebiliyor. Anlamı gerçekleştirdiği için depresif ve mutsuz olmuyor. Çünkü kişi ego ideal olarak neyi seçtiyse odur. Ego idealimiz neyse biz oyuz.” ifadelerini kullandı. 

“Kendini disipline eden her insan lider adayıdır”

Doyum erteleme becerisine vurgu yapan Tarhan; “Duygusal dayanıklılık önemli. Bunun için doyum erteleme becerileri var. Doyum erteleme becerisi olan grupların duygusal zekaları yüzde 20 daha yüksek çıkıyor. Bu aynı zamanda dayanıklılık eğitimi de oluyor. İsteklerini amacına yönelik erteliyorsun. Bu zahmetli bir iştir ama Anadolu’da bir söz vardır ‘Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır.’ diye. Aslında dayanıklılık böyle bir şey. Sabrediyorsun, tahammül ediyorsun sonrasında iyi sonuçlar oluyor. Böyle uzun vadeli düşünebilmek psikolojik sağlamlıkta önemli. Kendi kendinin lideri olabilmek, beynimizdeki kimyasalları yönetebilmek önemli. Kendini disipline eden her insan lider adayıdır. Doğan her çocuk lider adayıdır.” şeklinde konuştu. 

“Gerçek liderlik, dönüşümcü liderliktir”

Üçüncü nesil psikoterapilerden örnek veren Tarhan; “Üçüncü nesil psikoterapilerde anlam terapileri deniyor. Yani anlam çalışmaları yapılıyor. Daha önce psikoloji, anlam konusuna hiç girmezdi. İnsanın kontrol edebileceği şeyler var, edemeyeceği şeyler var. Gücünün yettiği şeyler var, yetmediği şeyler var. Değiştirebileceği şeyler var, değiştiremeyeceği şeyler var. Öyle durumlarda kişi büyük bir anlamın parçası olursa dönüşümcü lider oluyor. Vizyonu oluyor uzun vadeli düşünüyor. Mesela insan hayat olaylarını, ölümü, hastalığı yüksek bir anlamın parçası olursa kontrol edebiliyor. Onun için şu andaki gerçek liderlik dönüşümcü liderliktir. Vizyon sahibi olunması önemli. Vizyonun da en önemli parçası yüksek bir ideal ve hedeftir. Strateji odaklı düşünebilmesidir.” dedi. 

“Bilgeleşmiş liderlik vasfını yapay zekâ yapabiliyor”

Kriz yönetiminde risk analizinin önemini vurgulayan Tarhan; “Kriz yönetimindeki en kritik nokta krize hazırlıklı olmaktır. Kişi krize hazırlıklıysa krizi çok rahat yönetir. Hazırlıklı değilse panik yapar. Mesela doğu toplumlarının çok zayıf taraflarından birisidir. Mesela bir kriz olduğu zaman onu yönetiyoruz, kurtarıyoruz ama krizin çıkmaması için hazırlığımız yeterli değil. Risk analizi ve risk yönetimi yok. Onun için krizden önce risk analizi yapıp risk yönetimi yaparsanız o krizi iyi yönetirsiniz. Bu da tabii bilgeleşmeyle ilgili. Şu anda yapay zekâ bize müthiş bir kolaylık sağladı. Senelerin verdiği mesleki tecrübeler, senelerdir oluşturulmuş usta çırak ilişkisi içerisinde bir noktaya gelmiş bilgeleşmiş liderlik vasfını yapay zekâ yapabiliyor. Müthiş bir avantaj sağladı. Yapay zekadan faydalanın.” ifadelerini kullandı. 

“Kişinin uğrunda emek vereceği bir ego idealinin olması gerekiyor”

Çeldirici sebeplere karşı hayır diyebilmek gerektiğini belirten Tarhan; “Bu zamanda insanın hedefine doğru giderken onu baştan çıkaran, çeldiren çok fazla sebep var. Bunlara karşı hayır diyebilmeyi bilmek gerekiyor. Biz böyle durumlarda hayır deme becerisi çalışıyoruz. Bu frontal lob eğitimi diye de geçiyor. Beynimizdeki duygusal kasları çalıştırıyoruz. Buna eskiden irade eğitimi denilirdi. Bu aslında beynin bir gücüdür. Beynin güçlü olabilmesi için frontal lob eğitimi yapmak gerekiyor. Bunun için de kişinin uğrunda emek vereceği, yorulacağı ego idealinin olması gerekiyor.” şeklinde konuştu.

“Bu zamanın en önemli hastalıklarından biri konfortizm hastalığı”

Konfortizm hastalığıyla bağımlılığın ortaya çıkabileceğini belirten Tarhan; “Bu zamanın en önemli hastalıklarından biri konfortizm hastalığı. Mesela pazartesi sendromu diyorlar. Pazartesi günü kalkıp zevkli bir şekilde işe gidebilmek çok istisnadır. Bazı kişiler geç yatıp geç kalkıyor mesela. Uyku periyodu kaymış. Amacı yoksa kişi kim olursa olsun geç kalkar. Sabah kalkmak için yüksek bir gerekçe lazım. Yüksek bir gerekçesi olan insan içindeki arzu ve dürtülere hayır diyebiliyor. Konforculuğun getirdiği önemli hastalıklar var. Bunlardan bir tanesi obezite. Buna hedonistik eating deniyor. Obezitenin yüzde 80’i 90’ı hedonistik obezitedir. Yani içindeki yeme dürtüsüne hayır diyemiyor. Konfortizmin yaptığı en önemli şeylerden birincisi hazcılık ikincisi de bağımlılık. Beynimizdeki ödül sisteminde kısa devre yapıyor. Bağımlılık maddeleri beyinde dopamin salgılatıyor. O dopaminin etkisiyle kişi anlık bir haz alıyor ama ilacın etkisi geçtiği zaman tekrar istiyor. Bunun sonucunda bağımlılık oluyor. Bunun arka planında da kolaycılık ve konforculuk var.” diyerek sözlerini sürdürdü. 

“Liderler, yelkenli gemi gibi değil buharlı gemi gibi olmalı”

Dış nedenlerdense iç nedene bağlı mutluluğun yakalanması gerektiğine dikkat çeken Tarhan; “Asıl mutluluk iç nedene bağlı olan mutluluktur. Buna iç motivasyon deniyor. Kendi içimizden kaynaklanan motivasyon. Liderlerde bu çok önemli. Liderler, yelkenli gemi gibi değil buharlı gemi gibi olmalı. Yelkenli gemiler dış motivasyonla giderler. Buharlı gemiler ise iç motivasyonla gider. Gelecek karşısında miyop olmayın. Hedeflerinize uymayan şeylere hayır demenizin bir gerekçesi olması lazım. Bunun için de hiç pes etmeyin. Bir olur iki olur, en sonunda golü atarsınız. Hatta savaşta bile kalede bir gedik açılır. Açılan gediğe de bin defa top atılır sonra girerler oraya. Hayatta da böyle olaylar karşısında bir adım atacaksınız. Ondan sonra kararlı, tutarlı ve devamlı olacaksınız. Yani başarı kar yağışı gibidir yavaş ve devamlı olursa tutar.” ifadelerini kullandı. 

“Sorumluluk duygusu çok yüksekse tükenmişliğe adayız”

Tükenmişlik sendromunun özelliklerine değinen Tarhan; “Tükenmişlik sendromu literatüre girmiş sendromdur. Depresyondan farklı olarak kişinin beklenti seviyesi yüksektir. Kişinin beklenti seviyesi gerçekçi olmuyor. İkinci bir özellik de sebebin belirsizliğidir. Çoğu zaman sebepsiz yere depresiflik olur. İş konusunda tükenmişlik hissetmenin sebebi gerçekçi olmayan beklentilerin var olmasıdır. Bazı anneler vardır. Mesela çocuğu sınavdan 97 alır, ‘Neden 100 almadın?’ diye sorar. Böyle durumlarda çocuk üzülür depresif olur, çalışmayı bırakır tembel olur. Umursamaz olan kendisini bırakıyor ama hayat yolundaki hedefini kaçırıyor. Öbürü de kendini yiyip bitiriyor sorumluluk duygusu diye. O çocuklar hep tükenmiş oluyor. Sorumluluk duygusu olmayan çocuklar boş veriyorlar, miras yedi oluyorlar. Sorumluluk duygusu çok yüksekse tükenmişliğe adayız. Böyle durumlarda beynimizi doğru kullanmalıyız.” şeklinde konuştu.

“Düşüncelerimizi yönetebilirsek en büyük krizleri bile yönetebiliriz”

Önem öncelik piramidinin önemli olduğuna vurgu yapan Tarhan; “Düşüncelerimizi yönetebilirsek en büyük krizleri bile yönetebiliriz. Kendi psikolojik kaynaklarımızı, sosyal sermayemizi yönetebilmeliyiz. İlişki yönetiminde de aynı şey geçerli. Sosyal sermaye çok önemli. Önemli kişilere daha çok zaman ayırırsın daha az önemli kişilere daha az zaman ayırırsın. Muhakkak bir önem piramidiniz olsun. Önem piramidinde en üstte en önemli şey olmalı. Önemsiz konulara enerjini dağıtmaman lazım. Öncelikler belirlenmeli. Bir de öncelik piramidimiz olsun. Mecelle’de geçen müthiş bir kural vardır ‘Usul esasa mukaddemdir.’ yani esas mühimdir ama usul esastan önce gelir. Mesela mahkemede işin var, 60 günlük bir usul var, 61’inci gün gitsen davan reddedilir. Haklı olman yetmiyor aynı zamanda usule de uyman gerekiyor. Hayatta da böyle, ne yaptığın değil nasıl yaptığın önemli. Onu unutmamak gerekiyor. Öncelikleri belirlemek ‘Nasıl yapacağım?’ ile ilgilidir. En ideali belirleme önem piramidimize göre belirlemedir. Psikolojik kaynaklarımızı, zaman kaynağımızı, zihinsel kaynaklarımızı yönetirsek hedefe çok daha kolay gideriz. Kendi kendimizin lideri olmak başkalarının da lideri olmamıza yol açar. Etkili bir liderlik yaparak etkili bir kişilik oluşturabiliriz.” dedi.

“Bu çağın liderliği, katılımcı liderliktir”

Liderlikte takım çalışmasının çok önemli olduğunu söyleyen Tarhan; “İdeal liderlik katılımcı liderliktir. Tek sesliliğin hakim olduğu, gücün şahıslarda olduğu liderlik klasik liderliktir. Bu çağın liderliği değildir. Bu çağın liderliği, katılımcı liderliktir. Yani bireysel zeka değil grup zekâsı. Bireysel zeka ne kadar mükemmel olursa olsun hata yapıyor. Mesela sığırcık kuşları birbirine çarpmadan, kitle halini uçarlar. Kartallar yaklaşamazlar, korkarlar. Grup olmaları grup zekâsı oluşturuyor. Onlar da genetik olarak kodlanmış bu. Sürü zekâsı özelliği insanda da var. Takım olduğu zaman başarılı oluyor.” ifadelerini kullandı. 

“Narsist liderler yönetimde güç ve adil paylaşım dengesini koruyamazlar”

Lider adaylarının sorularını da cevaplayan Tarhan, liderlikte narsisizme dikkat çekti. Tarhan; “Liderliğin en büyük hastalıklarından birisi narsisizmdir. Narsist liderlerde başarı güç körlüğüne götürür. ‘Güç bende, kontrol bende.’ der. Narsistik hücre kanser hücresi gibidir. Sınırsız, sorumsuz ve doyumsuzdur. Kanser hücresi ‘Hep bana.’ der. Kendi etrafında müthiş bir güç toplar. Narsist liderler yönetimde güç ve adil paylaşım dengesini koruyamazlar. Vücuda gelen oksijen glikozun çoğunu tüketir ve yanındaki hücreleri yutarak büyür…” diyerek sözlerini sonlandırdı. 
 

Okunma : 169

ÜHA

 

Haberler

Foto Galeri