Son günlerde gündemi en çok meşgul eden sorunlardan biri uyuşturucu kullanan gençler. Çocuklar artık çok az parayla bu maddelere ulaşırken, uyuşturucu ile mücadele konusunda başta ailelere ve aslında hepimize çok iş düşüyor. Sokaklarda daha fazla bonzaiden bayılmış gençler, çocuklar görmemek için, geleceğimizin güvencesi gençlerimizi bu bataklıktan kurtarmak için neler yapmalıyız? Üsküdar Üniversitesi Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan bağımlılıkla mücadelede ailelere önemli bilgiler verirken Yeşilay'ın bu konuda yetersiz kaldığını şu çarpıcı sözlerle aktardı: Yeşilay’a bu konu bırakılmışsa daha çok çocuk ölecek demektir.Görüntüler içler acısı… Sokaklarda bonzaiden bayılmış gençlerin görüntüleri yürekleri yakıyor. Ancak onların da bu yolu seçmelerinin sebepleri var. Özellikle ailelere uyuşturucu ile mücadelede birçok görev düştüğünü belirten Üsküdar Üniversitesi Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bağımlılığın altında yatan psikolojiyi anlattı ve ailelere hayat kurtaracak bilgiler verdi. Yeşilay’ın bu konudaki sorumluluğunun da altını çizen Tarhan, yapılması gerekenler konusunda önemli eleştiriler yaptı.
BAĞIMLILIĞA İTEN 6 ÖNEMLİ DURUM
Uyuşturucuya başlama yaşı gittikçe düşüyor, oranı ise gittikçe artıyor. Özellikle son zamanlarda Bonzai adı verilen sentetik uyuşturucunun pençesinde boğulan gençlere her yerde rastlamak mümkün. Bağımlılığın, uyuşturucu kullanımının altında yatan temel psikolojik nedenler nelerdir?
Bağımlılığın altında yatan psikolojik nedenlerden bir tanesi gençlerdeki boşluk duygusu. Boşluk duygusu nedeniyle müthiş bir sıkıntı hissediyorlar. Hayatı yaşamayı anlamsız görüyorlar. Bu anlamsız görme içerisinde boşluk duygularını yapay olarak gideren maddeye yöneliyorlar. Bazı gençlerde ise kronik boşluk duygusu oluyor. Bu grup, madde için en riskli grup. Boşluk duygusunun dışında yalnızlık da gençleri çok etkiliyor. Özellikle 10-11 yaşından sonra genç için arkadaşlık, ailesinden daha önemli hale geliyor. Ben kimim, nereye yönelmeliyim ve niçin sorularını soruyor. Bu soruları sorarken böyle durumlarda bağlanma ihtiyacını ailesi dışındaki kişilerle karşılıyor. Bu kişiler sağlıklı kişiler değilse toplumla sağlıklı bağlanma ilişkisi kuramayan bireyler, kolay bağlanma olduğu için maddeye bağlanıyor. Bağlanma ihtiyacını maddeyle gidermeye çalışıyor. Bunun arka planında yalnızlık var. Kalabalığın içinde yalnızlık duygusu kişinin maddeye yönelmesinde önemli ikinci bir etken. Bunun sonucunda maddenin verdiği keyif hali var.
Madde kişide nasıl bir duygu uyandırıyor? Bütün istekleri karşılanmış, bütün ihtiyaçları giderilmiş ve evrenle bütünleşmiş gibi uçma hissi uyandırıyor kişide. Bütün sorunlarını unutuyor. Böyle bir durumda kişi bağlanma duygusunu ve yalnızlık duygusunu yapay olarak gideriyor. Kişilik sınırları ortadan kalktığı için bağlanmaya ihtiyaç hissetmiyor yalnızlığı da unutuyor.
Gençlerde haz arayışı da maddeye yönelime neden oluyor. Özellikle çocukluğundan beri haz peşinde koşmayı yaşam felsefesi haline getirmişse eğer ‘Mutlu olmak istiyorsan mutlu olacağın, canının istediği her şeyi yapmalısın' yani ego ideali olarak hedonizmi, zevki, zevk almayı seçen bir yaşam felsefesi varsa, ‘Bu iş bana zevk vermiyorsa neden yorulayım ki neden çalışayım ki' diyor. Bu kimlik karmaşasını aşamıyor. ‘Ben kimim, nereye yönelmeliyim, niçin?' sorularını sorarken kimlik karmaşası yaşarken zorluklarla mücadele başaramıyor ve mağlup oluyor. Dolayısıyla bu konuda kişilerin beceri kazanması gerekiyor.
Günümüz kuşağında şu andaki en önemli risk alanı kolaya kaçma eğilimi. Zorlukların üzerine gitmeme eğilimi ön planda. ABD'de genç kuşakla ilgili yapılan araştırmalarda narsisizm puanı yüksek çıkıyor. Narsisizmde kendini özel ve önemli görme, eleştiriye kapalı olma, hep kendi isteklerinin karşılanması beklentisi vardır. Kendini merkeze alır. Narsist kişi dünyanın kendi etrafında dönmesini ister. Böyle bir dünya da olmadığı için kendi dünyasına kapanır. Egosunu yücelten her şeyi doğal kabul eder, hakkı gibi görür ve bunun sonucunda da kişi psikolojik ihtiyacını madde ile karşılar.
Madde kullanmaya iten bir başka etken de maddeyi stres azaltma yöntemi olarak kullanıyor. Stresle baş etmek yerine kolay çözüm gibi gördüğü maddeyi kullanarak o anlık geçici ve sahte bir mutluluk hissederek rahatlama yolunu seçiyor. Bu yolun sonucunda da kişi stres azaltma tekniği olarak üzüntülerle baş etmek yerine, üzüntülerden kaçma yöntemi olarak kullanıyor. Birkaç kere bundan doyum alınca onu yeniden yakalamak için maddeye yöneliyor.
Diğer bir neden ise kötü arkadaş. Yalnızlık duygusunu yanlış arkadaşlıkla gideriyor. Diğer bir neden ise zayıf aile ilişkileri.
EVDE MAHKEME KURMAYIN
Bu konuda ebeveynlerin yanlış ya da hatalı bir tutumu çocuğu bu bataklığa çekiyor diyebilir miyiz? Eğer öyleyse nasıl hatalar bunlar?
Çocuk evde mutlu değilse eve geldiğinde kendini mahkemeye gelir gibi yani sorgulanıyor, yargılanıyor gibi hissediyorsa yani evi, bir sığınak olarak hissetmiyorsa evde sıcak bir iklim, sevgi ve kucaklayıcı bir iklim yoksa o evde çocuk ya da genç farklı bir seçenek düşünmeye başlıyor. Ergenlik dönemi akıldan çok hislerin ve duyguların baskın olduğu bir dönem. O anda muhakeme gücünü kullanamıyor ve maddeye kolay bir şekilde ulaşıyor. Beynin ön bölgesi gelişimini tamamlamadığı için dur düşün eyleme geç kalıbını öğrenememiş. Önce yapıyor sonra düşünüyor. Önce madde kullanıyor sonra pişman oluyor, gel-gitler yaşıyor. Bunu devamlı yaparsa zaten beyin fonksiyonu bozulduğu için artık kısır döngüye dönüşüyor. Madde kullandıkça beyin fonksiyonu bozuluyor, beyin fonksiyonu bozulunca daha çok madde kullanıyor. Bu nedenle ailenin sıcak bir ortam oluşturması çok önemli.
Ailenin diğer bir hatası da çok baskıcı ya da çok kontrolsüz olmak. Her iki tipteki ailelerde aynı risk var. Gevşek disiplinli ailelerde gencin nerede duracağı öğretilmiyor. Yani isteklerine karşı sınır konulması konusunda rehberlik zayıf. Canının istediğini yap, özgür ol, zincirleri kır tarzındaki özgürlüğü kutsallaştıran bir yaşam felsefesi varsa her şeyi yaşayarak öğrensin tarzındaki yaklaşım gevşek disiplindir. Böyle durumlarda çocuklar kolaylıkla zevk tuzaklarına düşebiliyor. Diğer aile tipi ise katı. Yüksek disiplinli aile de risk oluşturuyor.
Üçüncüsü ise çatışmalı disiplinin olduğu aileler. Bir gün evet dediğine diğer gün hayır diyen ailelerde, annenin evet, babanın hayır dediği ailelerde de bağımlılıkla karşılaşılıyor. Bu genellikle parçalanmış ailelerde yaşanıyor. Karı koca geçimsizliği olan ailelerde çocuk maddeye kolaylıkla yönelebiliyor. Tüm bu nedenlerle sevgi ve disiplinin dengeli bir şekilde verilmesi gerekiyor. Yani içinde sevgi olan disiplin önemli. Eğer ailede bu yoksa her çocuk madde kullanımıyla ilgili risk grubuna girer.
“UYUŞTURUCU KULLANAN ÇOCUK AŞIK OLMUŞ GİBİDİR”
Anne baba, çocuğunun uyuşturucu kullandığını nasıl fark edebilir?
Uyuşturucu kullanan çocuk aşık olmuş insan gibidir. Aşık olan ne yapar? Dalıp dalıp gider, odaklanır hep aşık olduğu nesneyi düşünür. Uyuşturucu kullanan kişinin düşündüğü şey de maddedir. Madde devamlı aklındadır. Maddesiz bir yaşamı düşünemez hale gelir. Maddeyle daha çok zaman geçirir. Madde olmadığı zaman kendini kötü hisseder, krizde gibidir. Diğer taraftan yoksunluk belirtileri olur. Aşırı zihinsel uğraş vardır, genellikle dışarıdan bakıldığında ‘Çocuğum dalgınlaştı, kişiliği değişti' der. Odadan uzun süre çıkmaz banyoda uzun süre kalır. Yalan söylemeye başlar. Uzun bir yolculuğa çıkacak gibi hazırlıklar yapar. Vedalaşmalar yapar, mektuplar bırakır. Sık sık nezle grip olmaya başlar. Bu gibi durumlar bazı şeylerin yolunda gitmediğini gösterir. Böyle durumlarda genellikle anneler ve babalar jandarmalık yaparak sorgulamaya başlar. Çocuk daha çok içine kapanır. Böyle durumlarda onu karşımıza almak yerine yanımıza alıp yürüyerek sorunları açmaya çalışmak gerekir.
“MAALESEF BİZİM KÜLTÜRÜMÜZ BUNA ÇOK YATKIN”
Çocuğu uyuşturucu kullanan bir anne babanın genel tutumu nasıl olmalı? Ve nasıl bir eylem planı hazırlamalı? Bu adımları anlatabilir misiniz?
Burada sebebe ve sonuca yönelik olarak yapılacak şeyler var. Aileler genellikle sonuca yönelik şeyleri yapmayı seçiyorlar. Yasaklamalar, korkular, tehditler gibi. Bu tip durumlar çocukla olan ilişkinin bozulmasına sebep oluyor. Bu çocuklar zaten iyi işbirliği kurmayı başaramayan çocuklar. Kişinin önce kendisiyle, sonra ailesiyle ve arkadaşlarıyla işbirliği kurması var. Bu üç işbirliği sağlıklı yürümüyorsa yani doğru dürüst arkadaşı yoksa risk grubundadır. Çocuk hiç eve gelmiyorsa, gelmek istemiyorsa risk grubundadır. Okulla bağı zayıfsa sosyal işbirliklerinin bozulması en önemli belirtiler arasındadır. Bunlar sağlıklı yürüyorsa sorun olsa da kolay çözülür. Ailenin böyle durumlarda yapacağı çocuğun ya da gencin iyi işbirliği kurup kurmadığını kontrol etmesidir.
Eylem planı olarak aile çocuğunun dünyasına nasıl girebileceğinin yöntemlerini araştırmalı, çocuğu ya da genci sorgulamak yerine iletişim kurmayı, monolog değil de diyalog kurmaya, dikey değil yatay ilişki kurulmasına çalışmalıdır. Bazıları insanın çocuğuyla arkadaş olamaz diyor işte sorun burada. Anne baba çocuğuyla seviyeli bir arkadaşlık yapabilir. Seviyeli arkadaşlık yapamadığı için, buyurgan anne baba modelinde bu çağda daha büyük risk var. Maalesef bizim kültürümüz buna çok yatkın. Buyurgan anne babalık yerine birlikte zaman geçirilen annelik babalık modeline ihtiyaç var.
Yapılan araştırmalar takdir övgü onay sözlerinin az kullanıldığı ailelerde de madde kullanım oranının yüksek olduğunu gösteriyor. Çocuğun iyi davranışlarının takdir edilmediği hep eleştirildiği aile ortamında çocuk kendini güvende ve aileye ait hissedemez. Bir genç kendini aileye hem ait hissedecek hem özerk hissedecek. Gence bu duyguyu verebilmek gerekiyor. Bu duygu verilemiyorsa sorun gençte değil anne babadadır. O nedenle burada sebebe değil sonuca göre gitmek gerekebilir eylem planında.
Sebebe yönelik eylem planında da çocuk neden maddeye yöneldi, bu soruyu sormak gerekiyor. Çocuk okulu bitirmiş, aile ayda 5 bin lira harçlık veriyor, çocuk ‘Ben neden çalışayım ki' diyor. ‘Zaten çalışsam bu kadar alacağım' diyor. Aile zaten parayı otomatik olarak veriyor. Genç burada sorumluluk hissetmiyor. Bu sefer odasına çekiliyor ya da aynı şehirde olduğu halde evini ayırıyor. Bu gevşek disiplinin bir örneği olarak verilebilir. Ekonomik olarak bütün kolaylıklar sağlanmış, ayrı bir ev ortamında olmak anne babanın da kolayına geliyor. Ancak bir süre sonra çocuk yanlış bir arkadaşı evine alıyor. Bağımlılık yapan maddeler alıyor ve bu zincirleme olarak gidiyor. Annesinin ve babasının yüzünü bile görmeyen gençler var. Bu durumda kim olursa hata yapabilir.
Maddeye yönelen çocuklarda ya da gençlerde ayrıca acıma duygusunun az olduğunu görüyoruz. Acıma duygusu az olan benmerkezci kişiler daha büyük risk taşıyorlar. Sadece kendi çıkarını düşünen kişiler. Annenin ve babanın ne kadar üzüleceğini bile önem vermezler.
Bir diğer grup da saygı ve sorumluluk duygusu zayıf olan gençler de oluyor. Saygıyı bir değer olarak kabul etmemiş, saygı sadece kendi doğrularına saygı gösterilmesi olarak, hak duygusu kendine yönelik olarak yani sadece kendi çıkarına saygı gösterilmesini isteyen, başkalarının ihtiyacına saygı göstermeyen gençler de ‘Bu beni mutlu ediyor, başkalarından bana ne' diyor.
Gence ben bir gün sordum; ‘Bu maddeyi kullanmana annen ve baban onaylamıyor, neden kullanıyorsun?' ‘Ben dünyaya bir kere geldim. Bu zevki tatmayacaksam neden yaşayayım ki?' diyor. Bu, zevki idealize eden bir kişilik yapısı. ‘Topluma karşı sorumlulukların var' diyorum, ‘Bana ne sorumluluktan ben hayatımı yaşarım' diyor. Sorumluluk duygusu zayıflığından ve acıma duygusu zayıflığından maddeye yönelmiş.
“YEŞİLAY’A KALIRSA DAHA ÇOK ÇOCUK ÖLECEK”
Türkiye’nin uyuşturucu ile mücadelede ve tedavi konusunda eksikleri var mı? Bireylere, toplumlara ve devlet kurumlarına nasıl görevler düşüyor? Bir hekim olarak neler söylersiniz?
Bu konuda siyasi irade ciddi şeyler yapmaya çalışıyor. Uyuşturucu ile Mücadele Şura'sı yapıldı, toplantılar yapıldı. Fakat bürokrasi buna uyamadı. Mesela büyük kaynak ayrılan Yeşilay bu kaynakları verimli kullanamadı. Yeşilay’da kamu spotu, bir kaç reklam filmi ile sonuç alacağını zanneden zihniyet nedeniyle emekler boşa gidiyor. Yapılanların daha bilimsel olması gerekiyor. Toplantılar, kokteyller bağımlılığı önlemede yeterli değil. Böyle olunca çalışmalar reklam düzeyinde kalıyor. Bağımlılıkta, insanlara dokunmak, koruyucu ruh sağlığı ile ilgili çalışmaların yapılması esas olan. Buna dikkat edilmesi gerekiyor. Yoğun ve sistemli bir şekilde okullara girmek gerekiyor. Türkiye'deki okullarda Yeşilay ve Kızılay'ın şube açma gibi hakları bulunuyor. Bu kullanılmalı. Yine okullarda kulüpler kurulup, aktif hale getirilmeli.
Profesyoneller olarak şunu iyi biliyoruz ki bağımlılıktan gençleri uzaklaştıracak en etkili yöntem akran eğitimidir. Onun içindir ki okullarda akran eğitimi yapılması gerekiyor. Maalesef akran eğitimi yapılmıyor. Yeşilay'ın Türkiye'nin bağımlılıkla ilgili risk haritasını çıkarması gerekir. Koruyucu ruh sağlığı yapması gerekir. Bu konuda toplumu bilinçlendirme faaliyetine ihtiyaç var. Ülkenin kaynaklarının verimli kullanılması ile bu mümkün.
Kaç senedir konuşuluyor görünmeyen bir el sanki engelliyor. Danışmanlık desteği veren Yeşilay'a bu konu bırakılmışsa daha çok çocuk ölecek demektir. Maalesef henüz bir rehabilitasyon merkezi açılamadı, yönetmeliği bile çıkmadı, İran bizden çok daha ilerde. Sonra gençleri sokaklardan topluyoruz, anne babalar ne yapsın, devlet bu çocuklara hayata kazandırıcı ortam sağlamazsa uzmanlar ne yapsın. Bu konudaki yavaşlığın faturasını siyaset ödeyecek bu gidişle.
Hızlı sonuca gitmemiz gerekiyor. Aksi halde sorun daha da artacaktır. Çünkü sebebe yönelik yapılan şeyler yok şu anda Türkiye'de. Bağımlılıkla ilgili sivil toplum kuruluşların bu gençleri kazanmaya önem vermesi, zaman ve kaynak ayırması, ilgilenmesi gerekir.
Toplumda şu anda parlak gençlerle uğraşan STK'lar var, bu gibi sorunlu insanlarla uğraşan STK'ların daha çok kurulması ve onların desteklenmesi lazım. Doğru projeleri o tarz STK'ların alması lazım. İran'da bile rehabilitasyon merkezleri var, Türkiye'de halen bir rehabilitasyon merkezi kurulamadı çünkü bağımlılık tedavisi uzun vadeli bir tedavi. Detoks dönemini, kriz dönemini aşıyorsun iki haftada. Ondan sonra bireysel rehabilitasyon var, sonra sosyal ve mesleki rehabilitasyon. Bu üç rehabilitasyonun yapılması, 3, 6, 9, 12 aylık programlarla yapılıyor. Bununla ilgili altyapının oluşturulması lazım, sağlık köylerinin kurulması gerekiyor. Bunu yapmadıkça sadece toplumu yanıltmış oluruz. Yapmış gözükürüz yapmamış oluruz. Burada artık yüzeysel çözümler çözüm değil. İstatistikler açıkça gösteriyor, bağımlılık artıyor.
Polis teşkilatı bağımlılık konusunda sağlıkçılardan daha iyi çalışıyor, eğitimcilerden daha iyi çalışıyor. En iyi raporları onlardan alıyoruz görüyoruz. Arzı önleme boyutu polisin işidir. Talep azaltma boyutu sağlıkçıların işidir. Polis arzı önlemek için uğraşacak. Talep azaltmayı bireylere dokunan insanlar yapar. Ruh sağlığı profesyonelleri yapar. Bununla ilgili çalışan bir enstitü bile şu anda Türkiye'de yok.
Amerika'da NIDA (National Institute of Drug Addiction) isimli bir enstitü var. Bu kuruluş bağımlılıkla ilgili her şeyi organize ediyor. Yetkili bir enstitü. Bu enstitü hem koruyucu ruh sağlığı yönünü hem de tedavi edici yönünü ve ARGE yapan yönünü bir arada yürütüyor. Türkiye'de böyle bir kurumsallaşma olması lazım. Tıpkı TÜBİTAK ya da TMSF gibi çalışıyor. Böyle bir enstitü kurulursa sağlıklı bir şekilde yürür, tek bir koordinasyonla yürür.
SÖZCÜ
Okunma : 6683