Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, İstanbul Aile Vakfı tarafından düzenlenen “Uluslararası Aile Sempozyumuna” katılım sağladı. “Dijital Çağda Aile” konusunda değerlendirmelerde bulunan Tarhan ailenin açık kapısının dijital medya, akıllı telefon ve sosyal medya olduğuna dikkat çekti. ‘Evin güvenli alanında biz güvensiz bir ortamda bulunuyoruz’ diyen Tarhan, annelik ve babalık modelinin değişmesi gerektiğini ifade etti. Küresel ahlakın aileye yansımasının kötü sonuçlarını gördüklerini kaydeden Tarhan, kültür aktarımı şu anda ailenin değil de sosyal medyanın yaptığını sözlerine ekledi.
Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen sempozyuma Ak Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Düzenleme Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ergün Yıldırım ve İstanbul Aile Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Sami Yılmaz katılım sağladı.
“Asıl kaptanlık fırtınaya yakalanmamayı başarabilmektir”
Düzenleme Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ergün Yıldırım moderatörlüğünde sempozyumunun açılış oturumunda konuşan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Daha önceki programlarda çok güzel ifadeler kullanıldı ama gerçekler söylenmedi. Öz eleştiriler yapılmadı. Madem bu bilimsel bir toplantı, bilimsel toplantılarda ne vardır? Olayın olumlu-olumsuz yönleri ele alınır. Daha sonra hakikat ortaya çıkarılır. Hakikati arama çabamız yoksa sadece sen ben konuşacaksak bu toplantının hiçbir anlamı yok. Onun için ben biraz iğneyi kendimize batırmak istiyorum. Bir kere Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulduğu zaman ben çok sevindim, heyecanlandım. 2010-2011 yılıydı sanırım fakat şu anda işleyişine bakıyorum bakanlıktan kimse var mı bilmiyorum burada ama sadece sosyal yardım bakanlığı olarak çalışıyor. Aile ve sosyal politikalar çok sınırlı. Bütün kadrolarını sosyal yardım üzerinden götürüyorlar. Bu şekilde aile politikalarını yürütemeyiz. Küresel ahlakın aileye yansımasının da kötü sonuçlarını görüyoruz. Bu sonuçlarla da bizim aile politikası belirleyip aileyle ilgili gelecek tehlikelere çözüm bulmamız mümkün değil. Bilimsel metodolojide tahmin edilebilirlik vardır. Ön görme vardır. Öncülerden hareketle tahmin edebilirsiniz ve ona karşı risk analizi yaparsınız, risk analizine göre de bir risk haritası çıkarılır. O gelmeden önce çok güzel krizi yönetirsiniz. Biz kültürümüzde krizi yönetme odaklıyız. Hâlbuki asıl kaptanlık fırtınadan çıkma becerisi değildir, fırtınaya yakalanmamayı başarabilmektir. Ailede bir kriz çıktığında bunu çözmek en pahalı, en zor yöntemdir. Kriz çıkmamasına önem vermek gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Güçlü fikirlerden daha tesirli bir silah yoktur”
Nesilden nesile kültür aktarımını ailenin yaptığını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kültürel krizlere bu yüzden dayanabildiğimizden bahsetti. Tarhan; “Biz üniversitemizde rutin olarak bir anket yapıyoruz. İnanç aile değerleri gibi hangi değerlerle ilgili diye anket yapıyoruz. Öğrenciler arasında tespit ettiğimize göre aile değerleri birinci sırada, inanç değerleri ise ikinci sıradadır. Her şeye rağmen aile değerlerinin korunduğunu biliyoruz ama nedeni ne? Nesilden nesile kültür aktarımını aile yapıyordu. Kültürel krizlere biz o yüzden dayandık. Ama şu anda aile yapmıyor sosyal medya yapıyor. Buradaki sempozyumda ‘Djital çağda aile’ çok çarpıcı anahtar kelimedir. Sosyal medya veya dijital platformlar kültürel aktarımı yapıyor. Aileyi korurken dijital çağın doğrularını da kullanalım. Ben yıllardır hep şunu söylüyorum; ‘İnsanlığın bulduğu en büyük keşiftir.’ Roma’nın son dönemleri bütün yollar Roma’ya çıkar derken ekonomik, parasal, sosyal hareketliliği her şeyi Roma’nın taş yolları var. Püf noktası taş yolları yaparak baskı ile yönetmiş. Ve Filistin’de çıkan Hz. İsa 200-300 sene sonra tüm imparatorluğun dini olmuş. Nasıl yapmış? On tane havari ile yapmıştır. O yolları kullandığı için yaptı çünkü güçlü fikirlerden daha tesirli bir silah yoktur. Zamanı gelmiş olanlardan. Bu zamanında yolları internet, güçlü bir imkân var.” ifadelerini kullandı.
“Şu anda aileyi bekleyen en büyük tehlike kapitalist ahlaktır”
Kadının özgürleşme hareketi olarak feminizmin çok faydalı bir hareket olduğuna ve kadının ailede toplumdaki rolünü güçlendirdiği bağlamda değerlendirmelerde bulunan Tarhan; “Şu anda aileyi bekleyen en büyük tehlike kapitalist ahlaktır. İki tane ana özelliği vardır. Birincisi dünyacılıktır. Ölüm ve sonrası yok gibi yaşamak, dünyayı kutsallaştırıyor bu sekülerizmdir. Ben bunu bir defa söylediğimde yanlış anlaşılmıştı hâlbuki ben siyasi anlamda sekülerizm demiyorum, bunu felsefi anlamda söylemiştim. İkincisi de benmerkezciliktir. Egoyu kutsallaştırmadır. Batı eğitimli bazı psikologlar bize çift terapisi için geldiği zaman ailede kriz olduğu zaman eşlere şunu söylüyor, aile kutsal değil birey kutsaldır. Bunu muhafazakâr gözüken din terapistleri de yapıyor. Bir gün bunu söylediğim zaman tesettürlü bir hekim arkadaş itiraz etti. ‘Sen yeşil feministsin, kusura bakma.’ diye söyledim. Kadının özgürleşme hareketi 1960’ da başlamış ama haklı bir hareket olarak başlamış. Erkek zulmü yok mu, çok var ama yanlış metodoloji geliştirmiş. Kadın erkek rekabeti odaklı gitmeye başlamış. Rekabete odaklı bir ilişki tanımlayınca ne oluyor? Kadın-erkek rekabeti olunca senin dediğin, benim dediğim, benim annem, senin paran, benim param gibi ego savaşları oluyor. Ailede güç ve hâkimiyet birbirinin üzerinde oluyor. Bu tarzda bir aile modeli, kadın-erkek savaşlarına dönüştüren bir ilişki ne oluyor? Bu feminizmin hatasını satın alan ilişkidir. Bu şekilde görüyorsan, bir kimsenin kıyafetinin dindar olması yetmez. Ama felsefe olarak bu tarzdaki bir kadın-erkek ilişkisini rekabetçi götüren feminist yaklaşım. Kadının özgürleşme hareketi olarak feminizm çok faydalı bir harekettir. Kadının ailede toplumdaki rolünü güçlendiriyor. Annelik rolü, eş rolü, çalışan kadın rolüdür. Üçünü de dengeleyebilen ilişki ağı ortaya çıkıyor. Bu rollerde ya o, ya o diye bir şey yok. Anne rolünü, eş rolünü ve çalışan kadın rolünü üçünü de bir arada götürmeyi başarabilen bir kadın tarif etmek gerekir.” dedi.
Son sığınak aile…
Şimdiki dönemde aileye güven yuvası denildiğinden bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Aile modeli ile ilgili Resulullah’ın hayatında nasıl diye biraz araştırdığımda, karşı cins ile Resulullah’ın ilişkisinde 3 tip ilişki vardır. Birisi Hz. Hatice’dir. Anaç bir yapısı vardır. Kendisinden 15 yaş büyüktür ama ona destek olan, ona sahip çıkan ve çok değerli ve kaliteli bir ilişki olmuş. İkincisi kızı Hz. Fatıma’dır. Hz. Ali’nin eşi olarak, Resulullah’ın kızı olarak biraz erkeğin gölgesinde kalmayı tercih etmiş. Bu da bir doğrudur. Resulullah’ın hayatında tek doğru yok. Üçüncüsü ise Hz. Ayşe modelidir. Bir kimse bu çağda üçünden birini seçecek. Üçü de doğrudur ve üçünü de seçebilir ama bu çağda bir kimse sosyal hayatta bulunmak, sosyal rollerde kendisini yaşamak istiyorsa, bununla ilgili bu seçimlerden birisini yapacak. Tek doğru yok. Bu referansımız maden asrısaadet oluyor. O halde buradaki bilgilerle kendimizi test ederek modernizmin getirdiği sorunlara çözümler üretmemiz gerekiyor. Modernizmin bize sunduğu bu iki hastalıktır. Birincisi, dünyacılık hastalığı. Hesap verebilirliği mahvediyor bir insanı. Güven alanı olması önemli. Biz aileye öncelerde hep şunu söylerdik; ‘Aile sevgi yuvası’ denirdi. Ama şimdi anlaşıldı ki ‘aile güven yuvası.’ Esas güvenli alandır. Bir kimse eve geldiği zaman rahatlıkla arkasını dönebileceği, yalan söylemeyen, açık, şeffaf, dürüst ilişkinin olduğu bir ortam olması gerekiyor. ‘Son sığınak aile’ derken bunu kastediyoruz.” şeklinde konuştu.
“Ayıp, yasak, günah tabirlerini değiştirmemiz lazım”
Sosyal normların hızla değiştiğine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tarhan; “Kurallar, gelenek ve görenekler vardır. Şu anda sosyal normlar, küresel olarak hızla değişti. Dış kale konumundaki sosyal duvarlar mahalle baskısı adı altında küçültüldü, grup baskıları ortadan kalktı. Sosyalde büyük şehirleşme, dünyanın elektronik köy gibi olmasıdır. Bu sosyal normları hızla değiştirdi. Son norm neresi kaldı? Aile normlarımız kaldı. Ailenin de açık bir kapısı var: Dijital medya, akıllı telefon, sosyal medyalar. Evin güvenli alanında biz güvensiz bir ortamda bulunuyoruz. Güvensiz bir dünyada çocuğumuz dijital dünya ile ilişkiler içerisindedir. Böyle bir durumda anne ve babalık modelinin değişmesi gerekiyor. Geçenlerde bana muhafazakâr bir aile 15 yaşlarında bir kız çocuğu getirdi. Çocuk hafız. Daha sonra İmam Hatibe verilmiş çocuk. Çocuk; ‘Ben ateist olmaya karar verdim, kendi hayatımı yaşamak istiyorum.’ diyor. Aile paniğe kapılmış; ‘Ne yapacağız? Neden böyle oldu?’ diyor. Geleneksel aile, bizim bu ailedeki tutumla ilgilidir. Şöyle bir model var, diyor ki; ‘Ayıp, yasak, günah.’ Bu üç kavramla çocuğu büyütmüşler. Çocuk; ‘Ayıptan bana ne? Ben kendi hayatımı yaşamak istiyorum’ diyor. Çocuk piyasadaki modernizm bilgilerini almış, kendi değeri gibi kabul ediyor. İkincisi yasak. ‘Yasaksa sizin yasağınız. Ben bu yasağa uymak zorunda değilim’ diyor. Daha sonra; ‘Günah, çocuğum Allah yasak etmiş bunu, günah.’ diyor. Çocuk onun üzerine gidip bir hocaya soruyor. Zorla anne baba ile birlikte gidiyorlar. ‘Zorla bir çocuğa ibadet yaptırmak, kıyafet giydirmek bunları bir çocuğa zorla yaptırabilir miyiz?’ diye hocaya soruyorlar. Hoca diyor ki; ‘Dinimizde zorlama yoktur fakat Müslüman olmayan için zorlama yoktur ama Müslüman olanı zorlayabilirsiniz.’ diyor. Hocanın söylediği, geleneksel bakış açısıdır. O yüzden çocuk da; ‘Ben Müslüman da olmak istemiyorum.’ diyor. O halde daha önce kullandığımız ayıp, yasak, günah tabirlerini yeni yeni yöntemlerde değiştirmemiz lazım. Bazı ailelerde bu olmuyor. Bahsettiğim ailede ev mahkeme gibi. Çocuk eve gelirken sanki yargılanıyormuş, sorgulanıyormuş gibi geliyor. Evde sıcak atmosferin olmaması burada önemli, etkileyici bir şey olmuş.” ifadelerini kullandı.
“Annelik, babalık demek çocukla birlikte yürümektir”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, elimizdeki hakikatleri korkutarak, tehdit ve baskı ile değil gerekçeleri ile birlikte anlatarak öğretebilirsek bunun bir çözümü olduğundan bahsetti. Tarhan; “Çocuğa hep eleştiri ile yaklaşıyor. ‘Onu yapma, bunu giyme’ hep böyle eleştirisel yaklaşıyorlar. Hâlbuki annelik ve babalık modeli çocuğu karşımıza alıp düzeltmek değil, çocukla birlikte yürümektir. Hayatı onunla oturup konuşmak. Çocuk küçük yaşta o kadar güzel hikâyeler öğrenmeli ki. Sıcak ve sevimli bir atmosfer olursa çocuk aileyi severse, anneyi babayı severse eve koşa koşa sıcak geliyorsa, o çocuk yanlışları görse bile bir müddet sonra o dünyanın sahte olduğunu görür. Tekrar doğrulara gelip bulabilir. Diğer kullandığı yöntem de ailenin, buyurgan yöntemdi. Israrcı, baskılayıcı. Böyle çocuklar ya ters role giriyorlar. Bana gelen çocuk gibi itiraz ediyor. Özerklik duygusu yüksek çünkü. Ya da bazı çocuklar da intihar ediyorlar. Burada bizim annelik babalık pratiklerimizi değiştirmemiz gerekiyor. Eş yöntemlerimizi değiştirmemiz gerekiyor. İkna ve inandırma yöntemleri ile gideceğiz. Elimizdeki hakikatleri korkutarak, tehdit ile baskı ile değil. Gerekçeleri ile birlikte anlatarak öğretirsek bunun çözümü var.” şeklinde konuştu.
“İnsanlığın en önemli keşfi ailedir”
Aile kavramının kültürel bir kavram olduğu konusunda değerlendirmelerde bulunan Tarhan; “Bir Çin atasözü vardır; ‘Bir senelik varlık istiyorsanız buğday ekin, beş-on senelik varlık istiyorsanız ağaç dikin, elli-yüz senelik varlık istiyorsanız insan yetiştirin.’ diyor. İnsan yetiştirmenin en önemli alanı ailedir. Genetik eşleşme mesela biyolojik ama evlilik kültüreldir. İnsanlığın en önemli keşfi ailedir. Biz bu keşfi kaybediyoruz. Aile genetik değildir. Eşleşme genetiktir. Onun için genlerimizde var, fıtratımızda aile var. Aileye bir şey olmaz demeyelim, aile gidiyor. Bunun için biyolojik olarak fıtri olan eşleşmedir. O zaman eşleşmede şu an batı kültüründe olduğu gibi tek kişilik hane kırılganlığı artmış durumdadır. Bunu onlar geliştirdiler hatta şu anda bekar anneler var. Yumurta ondan, sperm ise sperm bankasından kendi çocuğu böyle var. Onun için böyle bir durumda aile kavramı kültüreldir. Sosyal öğrenmeyle ilgili öğretilmezse kaybederiz. Bunun için aile fıtrat, aileye bir şey olmaz deyip kendimizi kandırmayalım.” ifadelerini kullandı.
Açılış oturumunun bitmesinin ardından Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a katılımlarından dolayı hediye takdim edildi ve hatıra fotoğrafları çekildi.
Okunma : 2052
ÜHA