Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İnsanın yapması gerekeni yapmaması da kötülüktür”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanın yapması gerekeni yapmamasının da kötülük olduğunu hatırlatarak, kötülüğe sebep olan en büyük şeyin ön yargılar olduğunu söyledi. Ruh ve beyin arasındaki arayüzün zihin olduğunu kaydeden Tarhan, insanın içindeki nefsin kötülüğü emrettiğini de dile getirdi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ‘Kötülük Psikolojisi ve Toksik İlişkiler’ konusunda dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu, kötülüğün psikolojisini ve toksik ilişkileri etraflıca anlattı.
İnsan neden kötülük yapma ihtiyacı duyar?
İnsanın sonsuz iyilik ve sonsuz kötülükte özgür olduğunu belirten Tarhan; “‘İnsan neden kötülük yapar?’ sorusu gerçekten çok önemli bir soru. İnsan dışındaki diğer canlılarda kötülük yapmayla ilgili zihinsel bir program yok. İnsan, sonsuz iyilik ve sonsuz kötülük yapmayla ilgili özgür bırakılmıştır. Bazı insanlar kötülük yapmayı seçiyorlar. Hatta bazen hiçbir şey yapmamak da kötülük oluyor. Mesela trafik polisi trafikte vazifesini yapmazsa arabalar çarpışır. Bu kötülüktür. Görünüşte ‘Ben bir şey yapmadım ki’ der ama orada o kötülük oluyor. Yani insanın yapması gerekeni yapmaması da kötülüktür. Hatta Dante’nin güzel bir sözü var ‘Cehennemin en derin yeri, kötülükler karşısında sessiz kalanlar için ayrılmıştır.’ diyor. Bu çok anlamlı. Bu nedenle insan sonsuz iyilik ve sonsuz kötülük yapma konusunda özgür olduğu için ‘İnsan neden kötülük yapıyor?’ sorusunu sormadan önce ‘Kötülüğe neden ihtiyaç duyuyor?’ sorusunu sormak gerekiyor…” diyerek sözlerine başladı.
“İyilik kötülük dengesi karanlık aydınlık dengesi gibidir”
Entropi yasasından örnek veren Tarhan; “Kötülükle iyilik arasındaki dengeyi anlamak için Entropi yasası buna çok güzel bir örnek. Termodinamiğin ikinci yasasıdır. Yani Entropi yasasına göre sen evinin bahçesini ekip biçmezsen her taraf çöplük olur. Yani iyilik yapmazsan kendiliğinden kötülük oluyor. Evrende de Entropi yasasına göre iyilik kötülük dengesi karanlık aydınlık dengesi gibidir. Karanlıkla en güzel mücadele yöntemi bir mum yakmaktır. Kötülükle mücadele yöntemi ise iyilik yapmaktır. İyilik yapmamak kötülük oluyor. Çünkü doğal olan pozitif bir adım atmaktır. Bunu yapmadığınızda olumsuzluklar kendiliğinden ortaya çıkıyor.” ifadelerini kullandı.
“Kötülüklere sebep olan en büyük şey ön yargılardır”
Ön yargıları yıkmak için diyalog kurulması gerektiğini söyleyen Tarhan; “Mesela agresif eğilimler, riskli davranış eğilimleri gibi eğilimler var. Herkeste var olan bir durum. Bunu olumlu yönde beslemek de mümkün, olumsuz yönde beslemek de. Onun için ‘Kötülük geni var mı?’ diye araştırmalar yapıldı. Antisosyal kişilerin beyni farklı çalışıyor. Bu doğuştan gelmiyor, sonradan öğrenilen davranışlarla beyinde epigenetik değişiklikler yapıyor. İnsan beynindeki gen ifadesini bozuyor. Onun için ‘Benim kaderim böyle, ben suçlu doğmuşum, suçlu kalacağım.’ diyemez kimse. Olumlu ya da olumsuz yönde yönlendirip yönlendirmemek insanın sorumluluğundadır. Özgür irademizi bir kenara atamayız. Kötülüğe yatkınlık veya iyiliğe yatkınlık doğuştan var. En bencil varlık da en masum varlık da çocuktur. Çocuk kötülük görmediği zaman dostluğu düşmanlığı karıştırmaz. Yani kediyle köpek bir arada büyüdüğü zaman ikisi birlikte kardeş olurlar ama sonradan karşılaşırlarsa birbirlerini düşman gibi görürler. Kötülüklere sebep olan en büyük şey ön yargılardır. Bu ön yargıların da en önemli ilacı diyalogdur. Diyalog, sosyal temas olduğu zaman empati oluyor. Empati olduğu zaman da ön yargılar dağılıyor.” şeklinde konuştu.
“Kötü parçayı beslersek karanlık yönümüz büyüyor, iyi parçayı beslersek aydınlık yönümüz büyüyor”
Kötülüğü bir kanser hücresine benzeten Tarhan; “Kötülük hızlı yayılıyor. Ona karşı önlem almazsanız işgal ediyor. Kötülük kanser hücresi gibidir. Kanser hücresinin üç tane özelliği vardır. Sınırsız, sorumsuz ve doyumsuzdur. Vücutta başladığı zaman yanındaki hücreleri yuta yuta büyüyor. Hatta o derece doyumsuzdur ki damarları genişletir. Vücuda gelen oksijen glikozun çoğunu kullanmaya başlar. Sınır tanımıyor, gözü doymuyor ve sorumluluk hissetmiyor. Empati diye bir şey yok. Kötü insan da böyledir. Gelişmiş ülkeler suç işleyen kişileri cezaevinden çıkarmak için önce onlara empati çalışması yapıyor. Empati öğrenmeden topluma bırakılmıyor. Çünkü çıkınca yine suç işliyor. Yani insan gerçekten en iyi de olabiliyor en kötü de olabiliyor. İçimizde kötü bir parça var. Onunla doğmuşuz. Kötü parçayı beslersek karanlık yönümüz büyüyor, iyi parçayı beslersek aydınlık yönümüz büyüyor.” dedi.
Geçmişle savaş, yarınları kaybettirir!
Travmaları fırsata dönüştürmek gerektiğini söyleyen Tarhan; “Suç ve şiddetin psikolojisi araştırılırken içinde suç ve şiddet olan çocukluk travmaları birçok hastalıkta önemli bir yer tutuyor. Hatta anne babanın aşırı kontrolcülüğü aşırı müdahaleciliği oluyor. Bunların hepsi çocukluk çağı travmasını oluşturuyor. Hayat yolunda ilerlerken vücudumuz çizilir, yara alır, kesikler olur. Onlar travma izleridir. ‘Niye elim kesik?’ diye oturup saatlerce uğraşırsanız ne olur? Geçmişiyle savaşan yarınlarını kaybeder. Travmaların üzerinde çeşitli terapiler yapılıyor. Şu andaki modern yaklaşımda artık bu terk edilmeye başlandı. Çünkü travma hepimizin geçmişinde var. Eğer o yaralar bugünü etkiliyorsa o yaralar alınır, tanımlanır, mantıksal bir çerçeveye oturtulur, paketlenir rafa konur. 20 sene önce olmuş travmatik bir yaşantıyı sanki geçen hafta olmuş gibi yaşarsanız geleceğinizi kaybedersiniz. Akıllıca bir hareket değil. Onun için biz travmaları fırsata dönüştürmeye odaklanalım. Bugün çocukluk çağı travmalarını sanık sandalyesine oturtmayalım. Travmasız bir hayat beklemek gerçekçi değil. Travmalar olacak ama önemli olan onu nasıl yöneteceğimiz, nasıl karşılayacağımızdır. Kötülükler de böyle önümüze çıkacak. O kötülükler bize mücadelenin nasıl olduğunu öğretecek.” diyerek sözlerine devam etti.
“Ruhumuzla beynimiz arasındaki arayüz zihindir”
İnsanın içindeki nefsin kötülüğü emrettiğini söyleyen Tarhan; “Nefsimiz içimizdeki kötülüğü emreden parçadır. Yani kötücüldür. Kin, öfke, nefret, kıskançlık ve düşmanlık gibi özellikleri vardır. Hatta buna karanlığın beş atlısı deniyor. Bu beş karanlık duygu beynimizde coştuğu zaman beyin asit özellikli kimyasallar salgılar. Beyin dopamin odaklı çalışır. O alanın aşırı çalışmasıyla nefis dediğimiz duygu ortaya çıkıyor. Nefis duygusu hep kendi çıkarını düşünür. Dopamin haz duygusudur. İnsana aşırı odaklanma yapar. Aynı zamanda sarhoş duygusu verir. Ruhumuzla beynimiz arasındaki arayüz zihindir. O zihin bu dengeyi sağlar.” ifadelerini kullandı.
“Kötülüğü tanımlamak kolay ama mücadele etmek kolay değil”
İyilerin çoğunlukta kötülerin azınlıkta olması için çaba gösterilmesi gerektiğini belirten Tarhan; “Kötü, iyiliğin ortaya çıkmasına vesile oluyor. Hayattaki terslikler, olaylar, sıkıntılar, üzüntüler ona karşı bir şeyler yapmamız için bizi kamçılıyor, geliştiriyor. Onun için yaratılışta böyle bir denge var. Kötüler her zaman kötü değildir kötüleri yönetememek kötülüktür. Hatta yapay zekaya ‘Şeytan bu zamanda olsa ne yapardı?’ diye sormuşlar. Yapay zeka da ‘Dijital manipülasyon yapardı.’ demiş. Kötülüğü tanımlamak kolay ama mücadele etmek kolay değil. Doğadaki denge açısından zıtlıkların dinamik dengesi vardır. Siyah da beyaz da lazım. Biz burada hangi tarafta olacağımıza bakalım. Hedefimiz iyilerin çoğunlukta kötülerin azınlıkta olması olsun. Yoksa kötülük yok edilemez.” şeklinde konuştu.
“Şu anda küresel olarak kötülüğün zirve yaptığı dönemde yaşıyoruz”
Kötülüğün sıradanlaştırılmasına değinen Tarhan; “Kötülüğe karşı devamlı tetikte olmak gerekiyor. Sıcak gittiği zaman soğuk kendiliğinden gelir. Bunun gibi kötülüğe karşı iyilik yapmak isteyenlerin aktif olması gerekiyor. Kötülük pasiftir. İyilik aktiftir. İyilik aktif olmadığı zaman kötülük kendiliğinden iyiyi yok eder. Bu aslında bir dengede kalmamıza sebep oluyor. Kolektif kötülük, kötülerin çoğaldığı zamanlarda oluyor. Tarihte hep böyle olmuştur. Kötüler çoğalmıştır. İnsanlık kötülüğün kötü sonuçlarını görünce, ‘Eyvah insanlık gidiyor!’ diyor. Bu sefer iyiler çoğalmaya başlıyor. Şu anda küresel olarak kötülüğün zirve yaptığı dönemde yaşıyoruz. Kötülüğün kötü sonuçları gözükmeye başladı. Gazze’de yaşanan olaylar buna çok ciddi bir örnek. Gazze olaylarında sanki kötülük sıradanlaştırmış. Oradaki insanlar dehümanize ediliyor. Onlar insan değil diyerek kötülüğü sıradanlaştırmışlar. Kolektif kötülük böyle ortaya çıkıyor.” dedi.
“Kötülük teşhir edilmemeli”
Kötülüğün çekici olduğunu ama aynı zamanda da sahte olduğunu dile getiren Tarhan; “Kötülüğün yayılmacı özelliği vardır, viraldir. Kötülüğü konuşmak saf zihinleri şaşırtır, yanıltır. Bunun için kötülük teşhir edilmemeli. Sahte bir çekiciliği vardır kötülüğünün. Hani vitrinler dolu içerisi boş derler ya. Kötülük şekilsel olarak çekicidir ama sahtedir. Yani kişiyi avlar ondan sonra kendi sahasına çeker onu zehirler. Bu nedenle burada kötülüğe karşı farkındalık çalışmaları yapmamız çok önemli. Kötülüğün farkında olduğunuz zaman yüzde 50 yol alırsınız. Tanıdıktan sonra çözüm daha kolay. Elimizdeki cetvel eğriyse çizdiğimiz düzgün olmaz. Çizdiğimiz doğru, doğru değildir. Bunun gibi elimizdeki iyi kötü ölçüsü önemli. Onun için herkesin kendi iyilik- kötülük ölçüsünü zihnine yerleştirmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Kendini tanımak birinci şart…
Benlik algılarına değinen Tarhan; “Kişinin ideal beni yüksekse dışarıya gerçek benliğinden farklı bir benlik gösterir. Olduğu değil de olmayı hayal ettiği beni gösterir. Bunlar kibirli kişilerdir. En büyük organları egolarıdır. Bazıları mezarlıkta ıslık çalarak gider. Ne kadar cesur olduğunu düşünürsün. Tam tersi, içindeki korkuyla mücadele etmek için o ıslığı çalıyor. Korktuğundan yapıyor. Bu kimseler kendilerini değersiz hissettikleri için güçlü rol oynayarak hayatta kalmaya çalışırlar. Narsistlerin gerçek benliği ile ideal benliği arasındaki makas çok açıktır. Bir de benlik algısı düşük kişiler vardır. Aslında benlikleri iyidir ortadadır fakat kendilerini değersiz görürler. Depresyona aday kişilerdir. Hayatta birinci şart kendini tanımaktır. Buna özbilinç deniyor. İkincisi öz yönetim, kendini yönetmek. Üçüncüsü ilişki yönetimi. İnsanlarla sağlıklı ilişkiler kurup yönetebilmek. Dördüncüsü de benliği yönetebilmektir ama önce kendini tanımak birinci şarttır. Ondan sonra kişi kendini harekete geçirecek, hedef belirleyecek ve buna göre yol haritasını çizecek.” diyerek sözlerini sonlandırdı.