Çünkü bu kulak-burun- boğaz gibi bir bilim değil. Kültür de psikolojinin bir parçası. Kendi kültür yapımıza uygun çalışmalar yapmamız gerekiyor.
İslami Hayat: Hocam zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Sizin psikoloji alanındaki çalışmalarınızı farklı kılan bir özelliğiniz; daha bizden bir dil kullanmanız. İlk sorum bununla ilgili. Batıdan tercümeden ibaret bir psikoloji ilmini yeterli buluyor musunuz?
Nevzat Tarhan: Psikolojinin üç ana ayağı vardır. Akıl, beyin ve kültür. Kendi kültür yapımıza aykırı bir çalışmayı akıl ve beyin yoluyla değerlendirip, tercüme edilen kitaplar zaten kabul görmüyor. Çünkü bu kulak- burun- boğaz gibi bir bilim değil. Kültür de bu bilimin bir parçası. Kendi kültür yapımıza uygun çalışmalar yapmamız gerekiyor.
İslamî Hayat: Hocam siz toplumun ruh sağlığını iyileştirmek konusunda kendisini sorumlu hisseden bir münevversiniz. Toplum Psikolojisi vb. kitaplarınızda, annesini bıçaklayan kızlar vb. örnek olaylar üzerinden toplum olarak yaşadığımız savrulmayı inceliyorsunuz. Sizce nasıl bu hale geldik?
Nevzat Tarhan: Psikiyatrinin 2 alanı var, birincisi hastalıkları tedavi etmek, ikincisi ise koruyucu ruh sağlığı. Ben koruyucu ruh sağlığını daha öncelikli olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Sosyal sorumluluk, topluma karşı sorumluluk ve Yaratıcıya karşı bir sorumluluk gibi düşünmeli. Hem hastalıklar oluştuktan sonra bunun topluma maliyeti yüksek. Bir insanın hastalığını düzeltmek mutlu olmasına yetmiyor, peki ortalama bir insanın da mutlu olması için ne yapmalıyız? Ruh sağlığı çalışmaları eksiyi sıfıra getirmeyi değil, eksiyi artıya getirmeyi hedeflemeli. Psikiyatrideki hastalıkların aşağı yukarı 3/4 'ü yanlış yaşama sitilinden kaynaklanıyor. Yanlış düşünce kalıplarından kaynaklanıyor. Değerlerimizi yeniden yorumlayarak çağa uygulamamız gerekiyor. Bunlarla ilgili çalışma yapılmazsa eğer, sizin de dediğiniz gibi ruh sağlığı açısından savrulmalar yaşanıyor. İnsanlar artık daha varlıklı, daha çok şeye sahip ama daha mutlu değil. Tam aksine aile içi şiddet olayları, boşanma olayları, cinayet olayları geçtiğimiz 10 yıla nazaran istatistiksel olarak çok artış gösterdi. Bu halde sadece dünyada değil Türkiye'de de bir değerler kaybı başladı. Nasıl toprak erozyona uğradığında bitkiler yetişmiyorsa, toplumdaki değerler erozyona uğradığında da sağlıklı insanlar yetişemiyor.
İslamî Hayat: Tam da bunu sormak istiyorduk. Sizin İnsani Değerler Ve Ruh Sağlığı Vakfında Hizmetlerinizi biliyoruz... 'Güzel İnsan Modeli' kitabınızda değerlerin sadece cümle içinde kullanmak için olmadığını söylüyorsunuz. Peki, güzel insan olmak için ne yapmalı? Sadece bilmek yeterli mi?
Nevzat Tarhan: Önemli olan değerlerin kitaplarda yazılı olması değil onların hayata geçmesidir. Annelerin, babaların, aile büyüklerinin, toplumda göz önünde olan kişilerin, liderlerin bu değerler konusunda birer canlı örnek olması gerekir. Psikolojinin temel değerlerinden olan dürüst olmayı, sözünde durmayı, çalışkan olmayı, yardımsever olmayı, insanları sevmeyi ve buna benzer ihmal edilmiş fakat kıymeti yeni anlaşılmış olan değerlerimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Bu değerlerin güçlendirilmesi sadece bununla ilgili konferanslar vererek veya kitaplar yazarak olmuyor, bununla ilgili harekete başlanması gerekiyor.
İslamî Hayat: Hocam bizim kültürümüzde insan eğitimi için uygulanan pratikler var. Bunlardan biri de model insan etrafında cemaatleşme... Sizin bir yazınızda beyindeki ayna nöronlarından bahsettiğinizi okumuştum. Cemaatleşme> inikas, Allah için sevme, sadıklarla beraber olma, cahillerden yüz çevirme vb. tavsiyeleri nasd değerlendirirsiniz?
Nevzat Tarhan: Bilgi aktarımı iki türlü olur; biri sözel aktarım, diğeri ise duygusal aktarım. İyi insanların, iyi değerlerin diğer insanlara aktarımı da duygusal aktarımla gerçekleşiyor. İletişimde beden dili diye adlandırılan bir alan var. Bir kimse başka biriyle konuşurken söyledikleri kelimelerden, sözlerden çok; eşik altı vurgular, ses tonu, söyleyiş biçimi ve kişinin o anda samimi olup olmamasına bağlı olarak, beden dilinin, yüz ifadelerinin karşı tarafta etki etme gücü daha fazla. Buna duygusal aktarım deniyor. Bilgi aktarımı %20 - 30 etkili iken duygusal aktarım %70 - 80 daha etkili oluyor. Kişiyi %70-80 civarında etkilemek için söylenenlere duygu katılması gerekiyor. Duygusal yoğunluk olursa eğer, karşı tarafta inandırıcılık ve etkilenme ortaya çıkıyor. Anne babanın çocuğu etkileme mekanizması da böyledir. Çocuk alıcılığı bu şekilde ortaya çıkıyor. Anne ve babanın içtenliği, sevgiyle yaklaşımı, içinde sevgi olan bir disiplin bu şekilde etkili oluyor. Samimiyetle konuşan
bir kişinin sinir hücreleri, tıpkı bir internet alıcısı gibi, dinleyen kişinin de sinir hücrelerini aktif hale getiriyor. Aktif hale geçince de bilgi transferi gerçekleşiyor. Bu beyin görüntüleme sistemiyle de doğrulanan bir bilgidir. Ayna nöronları dediğimiz nöronlar aktif hale geçince beyine kalıcı bilgi olarak giriyor. İçtenliğin, samimiyetin önemi üzerinde çalışmalar yapılmadan önce: "İnanmadığın şeyleri bile anlat. Rol yap, yine de anlat," deniyordu. Fakat bu çalışmalar ortaya çıkınca; "Kimse inanmadığı bir şeyi söylememeli. Anlatırken onu yaşamalı,"deniyor. Tiyatrocular da bilir, rol yaparken onu yaşıyormuş gibi düşünmezlerse etkileyici olamazlar. Hatta Pi-casso bir gün sabahtan akşama kadar bir tablonun üzerinde çalışmış ve bunun üzerine eşi: "Yeter artık yorulmadın mı? Bütün gün uğraştın." deyince Picasso: "Nasıl ki Müslümanlar camiye gelirken ayakkabılarını çıkarıyorlar, ben de resim yaparken bedenimi çıkarıyor, sadece ruhumla yapıyorum, o yüzden yorulmuyorum," demiş. İşte ayna nöronlarını çalıştırıyor kişi orada... Öyle olunca bütün yeteneklerini yansıtabiliyor. İnsan etkileşiminde de böyle, samimiyetsiz konuşmalarda güvensizlikler oluşuyor.
İslamî Hayat: İkiyüzlülüğün ve nifakın bir kişinin ruh sağlığına etkisi nedir? Aldatıcı bir maskeyle dolaşan, samimiyetsiz bir insanın başkalarına bakışı nasıl olur?
Nevzat Tarhan: Yalan söyleyen kişi karşı tarafı kısa vadede etkileyebiliyor, tabi. Ama bu güven sorunu ortaya çıkarır. Güven ikiye ayrılır. Biri özgüven, diğeri ise sosyal güven. Kişinin öz güveninin olması karşı tarafı etkileyebiliyor. Ama sosyal güven olması için de kişinin dürüst olması, sözünde durması, ayrımcılık yapmaması, adil olması gerekiyor. Eğer bunları yapabilirse kişide sosyal güven oluşuyor. Güven denildiği zaman hep öz güven anlaşılıyor, hâlbuki sosyal güven kişilerarası bağlılığı arttırıyor. Sosyal güveni göz ardı eden uygulamalar insanları yalnızlaştırıyor. Sosyal güven oluşabilmesi için empati yapabilmesi lazım, insanların duygularını, ihtiyaçlarını anlaması lazım.
İslamî Hayat: Sizin Psikolojik Savaş adlı bir kitabınız da var. "Hile ve aldatmaların etkili olabilmesi için gizli kalması gereklidir” Diyorsunuz. Beyaz, gri kara propagandalardan, beyin yıkamalardan hipnozdan bahsederek hileleri açığa çıkarıyorsunuz. Bu zamanda çocuklarımıza psikoloji bilimi öğretmenin önemi konusunda ne dersiniz?
Nevzat Tarhan: Şimdi açık topluma dönüştü dünya. İnternet sayesinde küresel bir sohbet odası gibi oldu. Artık bir kimse hakkındaki her şeyi google abiden sorabiliyorsunuz. Böyle bir durumda dürüst olan kimse daha çok kazanır oldu. Eski çağlarda insanlar lokal kalabiliyordu, saklayabiliyordu, gizleyebiliyordu. Yalancının mumu yatsıya kadardı, şimdi ise yalancının mumu internete kadar. Bu aslında dürüstlük için iyi bir fırsat. Şeffaf olan, yalan söylemeyen bu konuda ahlaki bir duruşu olan insanlara bu açıklık büyük bir şanstır. Çocuklarımıza bunu aktarıp, dürüstlüğün değerinin doğru şekilde anlatılması gerekiyor. Aslında dürüstlük bir meziyet değil, herkeste olması gereken bir şey. Ama "Ne dürüst adam!" diye az rastlanır bir durum oldu. İnsanlar arasında güven esas, kuşku istisna olması gerekirken; kuşku esas, güven istisna oluyor. Böyle durumlarda da sosyal ilişkiler; sosyal bağlar zayıflıyor. Tabi çocuklara bunu öğretirken kimseye güvenmeyen, herkese korkuyla yaklaşan bir çocuk olarak da yetiştirilmemeli. İnsanın sevdiği kişiye güvenmesi esastır ama zarar vermesi ihtimali olan, hile ile yaklaşabilecek kişilerin de olabildiği, özellikle de ergenlik çağında ki çocuklarımıza iyi öğretilmelidir. Bu konuda çocuğun, sorgulayarak öğrenme alışkanlığı edinmesini sağlamak gerekir. Halk arasında bir söz vardır "duyduğuna inanma, gördüğünün de yarısına inan." Sorgulayarak inanmak, insanı hata yapmaktan korur. Totaliter sistem; "Sorma, düşünme, itaat et!" der. Artık "Düşün, sorgula, ondan sonra kabul et," demeliyiz. Eğer gençlik propagandaların tehlikesini öğrenirse tehlike ortadan kalkmış olur.
İslamî Hayat: Son olarak, siz kendi kimliğinizde başarılı bir bilim adamı unvanıyla inançlı bir münevver sıfatını birleştiriyorsunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz.
Nevzat Tarhan: Âlim kimse bilgiyi yüceltir. Marangoz nasıl ahşaba şekil veriyorsa, bilge kişi de insanlara şekil verir. Arif kişi ise hem kendine hem de insanlara şekil verir. Bir âlimin arif olması için söylediklerini yaşayabiliyor olması gerekir. O yüzden arif olmak âlim olmaktan daha zordur. Kimi bilge kişiler kendilerine şekil verirler, kendilerini düzeltirler ama insanlara, topluma bir faydaları yoktur, yalnız yaşarlar. Ama arif kişiler hem topluma hem kendilerine faydalı olurlar. İlimle uğraşan bir kişinin böyle bir ideali olması gerekir. Bu örnekleri en çok Allah dostu kişilerde görüyoruz. Onlar arasında da inzivaya çekilen değil de halk içinde halkla beraber olan, riske giren, toplum içinde olup onlara hizmet eden kimseler rol model alınacak kimselerdir. Bizim kültürümüzde en güzel rol model alacağımız insan, en başta Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'dir.
İslamî Hayat: Çok teşekkür ederiz hocam.
Nevzat Tarhan: Ben de teşekkür ederim…
Abdullah Küçükaşçı
İSLAMİ HAYAT DERGİSİ/MAYIS
Okunma : 7138