Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Gençler sözleri değil, izleri takip ederler”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Bağcılar Malazgirt Ortaokulu ve Enderun Uluslararası Gençlik ve Medeniyet Derneği iş birliğinde düzenlenen “Aile ve Ergen Psikolojisi” konferansına katıldı. Ergenlik döneminin bireyselleşme dönemi olduğunun altını çizen Tarhan, değerler eğitiminin modüller üzerinden öğretilmesi önerisinde bulundu. Bu zamanın en büyük izinin dijital platformlar olduğunu dile getiren Tarhan, gençlerin sözleri değil izleri takip ettiğine dikkat çekti. Tarhan aynı zamanda özel gereksinimli öğrenciler için yapılan sınıfın açılışını da gerçekleştirdi.
Malazgirt Ortaokulu Konferans salonunda düzenlenen etkinliğe Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Bağcılar Kaymakamı Abdullah Kuçgun, İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Sansar, Bağcılar Belediyesi Başkan Yardımcısı Volkan Çakmak, Bağcılar Gençlik ve Spor Müdürü İlyas Karsavran, Eğitim Bir-Sen 1 No’lu Başkanı Mükremin Köse, İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Özkan Boyacı ve Mustafa Ceyhan, Suffa Vakfı Genel Başkanı Tamer Göde, Malazgirt Ortaokulu Müdürü Seyhan Saraç ve Üsküdar Üniversitesi Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri birimi katıldı.
Seyhan Saraç: “Bizlere aktaracağı her cümle eğitimciler olarak yolumuzu aydınlatacak”
Bağcılar Malazgirt Ortaokulu Müdürü Seyhan Saraç, programın açılış konuşmasını gerçekleştirdi. Saraç; “Bugün burada eğitim camiamız adına çok anlamlı bir buluşmaya ev sahipliği yapmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Alanında öncü çalışmalarıyla tanınan, sadece ülkemizde değil uluslararası düzeyde de saygı gören, toplumun ruh sağlığına önemli katkılar sunan çok değerli bir ismi, Prof. Dr. Nevzat Tarhan hocamızı ağırlıyoruz. Sayın hocamızın aile, çocuk ve ergen psikolojisi alanında yıllara dayanan bilgi birikimi ve tecrübeleriyle bizlere aktaracağı her cümle eğitimciler olarak yolumuzu aydınlatacak, öğrencilerimize ve ailelerine daha sağlıklı dokunuşlarda bulunmamıza vesile olacaktır. Yoğun programına rağmen davetimizi kabul ederek bizleri onurlandıran Sayın Prof. Dr. Nevzat Tarhan hocamıza teşekkür ediyor. Söyleşimizin hepimiz için verimli ve ilham verici geçmesini diliyorum.” ifadelerini kullandı.
“Ergenlik dönemi bireyselleşme dönemidir”
Ergenlik döneminde yaşananları anlatan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Ergenlik, erişkin olmamaktır. Bazen öyle ergenlere rastlıyoruz ki 40 yaşına gelmiş ama hala ergen. Buna uzamış ergenlik diyoruz. Hatta erkeklerde daha çok görülüyor. Evlenecek ama evlilik olgunluğu yok. İnsan hayatına nörobilimin getirdiği bilgiler, katkılar var. İnsan beyninin nasıl çalıştığıyla ilgili çalışmalar var. İnsan beyni hayatının iki döneminde patlama yapıyor, açıyor. İlkbaharda bir anda ağaçlar yeşillendi, çiçek açtı. İnsan beyninde de iki dönemde büyük bir sinaptik patlama yapıyor, çiçek açıyor. Biri 0-3 yaş arası diğeri de ergenlikte 12-15 yaş arası. O dönemde beyin müthiş bir hücre patlaması yapıyor. Yetiştirme biçimine göre şekilleniyor. 0-3 yaş arasındaki beyni ilk şekillendiren ailedir. Sistem teorisine göre en küçük sistem aile. Bir vücuttaki en küçük sistem hücre, toplumda ise ailedir. Eğer hücre sağlıklı değilse vücut çöker. Aynı şekilde aile de çalışmazsa eğitim alt üst olur. Beyindeki ikinci patlama ergenlik döneminde oluyor. Bu artık çocuğun kendini geliştirmesi, sosyalleşmesi için genetik olarak kurgulanmış. Çocuk artık özerk olmak istiyor. Otonom olmak istiyor. Ergenlik dönemi bireyselleşme dönemidir. Böyle olduğu için çocuğun annesine babasına ‘hayır’ demesi normal. Hatta bazı psikoloji ekolleri ergenliğe normal şizofrenik dönem diyor. Bununla ilgili hadis-i şerif de var. ‘Buluğ çağı deliliğin bir şubesidir.’ diyor Hz. Peygamber. Bin 400 sene önce diyor bunu. Yani çocuğun ergenlik döneminde deli gibi davranması aslında onun hormonlarıyla, beyindeki nörobilimle ilgili.” şeklinde konuştu.
“Çocuklarımızı gelecek kuşaklara göre eğitebilmek lazım”
Ebeveynlerin çocukları hayata hazırlamaları gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Ergenlik dönemi çocuğun sosyal sınırlarını öğrendiği dönem olduğu için anne babalar çocuğu baskılamak, heykel gibi işlemek yerine onu hayata hazırlamalıdır. Bu yüzden açık iletişim çok önemli. Bu çağın yaşam tarzı 100 sene önceki yaşam tarzı ile aynı değil. O halde çocuklarımızı yeni yaşam tarzına göre yetiştirmek lazım. Bununla ilgili de çocukları bulunduğu çağa göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirmek esastır. Bu nedenle bizim eğitimde hedefimizin olması gerekiyor. Çocuklarımızı gelecek kuşaklara göre eğitebilmek lazım. Ergenlik döneminin biyolojik ve psikolojik doğasını bilmek gerekiyor. Hayat yolunda kılavuz kaptanlık yapmak. İki türlü kaptanlık vardır. Birincisi dümende olmak ikincisi de kılavuz kaptan olmak. Bizim gençlere kılavuz kaptanlık yapmamız lazım.” dedi.
“En büyük iz dijital platformlardır”
Bu zamanın en büyük izinin dijital platformlar olduğunu dile getiren Tarhan; “Ergenlik döneminde çocuklar, ‘Ben kimim? Nereye ait olmalıyım? Niçin?’ sorularını sorar. ‘Ben kimim?’ sorusunu sorduğu zaman kişi önce kendisine sonra yakın çevresine bakar. Ülkeye, vatana, insanlığa ve evrene bakar. O arada arı gibi kendi kimliğini oluşturur. Bütün balları dolaşır. Eğer biz çocuğu sera çiçeği gibi büyütürsek hayatı tanımadan ilk dışarı çıktığı zaman kolaylıkla hasta olurlar. Çünkü hayat olaylarına karşı bağışıklık sistemleri gelişmemiştir. Anne babalık demek çocuğun her dediğini yapmak değil ona rehberlik yapmaktır. Yani onun anladığı dille cevap verebilmek. Gençler sözleri değil, izleri takip ederler. İz dediğimiz her şey olabilir. Bu zamandaki en büyük iz dijital platformlardır.” ifadelerini kullandı.
“Çocuğun odasına kapanması bir mesajdır”
Ergenlik döneminde içe kapanıklığın nedenlerini ele alan Tarhan; “Ergenlik döneminde çocuğun odasına kapanması bir mesajdır. Burada hemen onun üzerine gidip ‘Ne yapıyorsun?’ demek yerine bunun arka planını okumak gerekiyor. ‘Onun hangi ihtiyacı buna bunu yaptırıyor? Bu konuda nasıl bir boşluk hissediyor ki bunu o yaptırıyor?’ diye düşünmek gerek. Onu bulup onun anladığı dille yaklaşmak lazım. Onun doğrularıyla yaklaşmak. Çocuğun içe kapanmasının sebebi akran zorbalığı olabilir. Mesela okula gidiyor. Okulda kıyafetiyle dalga geçebiliyorlar. Bu bir ergen için travmatik etki yapar. Bu zamanın gençleri soru soran, sorgulayan gençler. Eğer soruyorsa, konuşuyorsa, içine atmıyorsa iyi. Anne babanın onu dinlemesi lazım ama dinlemeyip çocuğa sürekli konferans veriyorsa o çocuk dinlemez. Böyle durumda anneye babaya saygısızlık yapmamak için odaya kapanır. Burada çocuğumuzla konuşurken yatay ilişki kurmamız lazım. Yani yol arkadaşlığı yapmak. Yatay ilişki kurarsak çocuklarla sohbet edebiliriz. Bunun sonucunda içe kapanıklığın nedenini de bulabiliriz.” şeklinde konuştu.
“İnsan ancak sosyal yapının bir parçası olduğunda hayatta yol alabiliyor”
Çocuğun bireyselleşmesinde 21’inci yüzyıl becerilerine dikkat çeken Tarhan; “Çocuk hayatı deneme yanılma yoluyla öğreniyor. Onun için sosyal temas önemli. Eğer çocuk ailesiyle birlikte zaman geçiriyorsa birçok şeyi rahatlıkla öğreniyor. Çocuğun bireyselleşmesi zaten biyolojik doğasının bir gereğidir. Onun bireyselleşmesine fırsat vermezsek girişimci olmayan, atılgan olmayan bir sistemin parçası olur. 21’inci yüzyılın en önemli becerileri yenilikçilik, girişimcilik ve takım çalışması becerisidir. Çocuğun bu becerileri öğrenebilmesi için muhakkak bazı zorlukları yaşaması gerekiyor. Yaşayacak hayatın sosyal sınırlarını öğrenecek. Çocuğa yaşama hakkı tanıyalım. O çocuk yaşayacak, ağlayacak, üzülecek. Biz çocuğumuzu öyle yetiştiriyoruz ki şu an aileler ata erkil değil, çocuk erkil aile oluyor. Dünya çocuğumuzun etrafında dönsün istiyoruz. Bu hayatın gerçeklerine uymuyor. Hoş bir şey ama mümkün değil. Çünkü insan ilişkisel bir varlıktır. İnsan ancak sosyal yapının bir parçası olduğunda hayatta yol alabiliyor.” dedi.
“Küresel kapitalist sistemin lokomotifi tüketimdir”
Kapitalist sisteme karşı çocukların korunması gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Şu anda küresel kapitalist sistemin lokomotifi tüketimdir. Tüket kazan çarkı dönüyor. Bu şekilde yönetiyor ama bu gidişle kendi kazdığı çukura düşecek. Roma’da öyle çöktü. Bizim burada kendi çocuğumuzu, alanımızı temiz ve sağlam tutmamız lazım. Konferanslar vererek bunu çocuklarımıza anlatamayız. Yaşanan hayat olayları üzerinden gerekçelerle anlattığımız zaman çocuk anlıyor. Çok güzel örnekler, bilimsel veriler birikti. Hatta meşhur Slovenyalı filozof, ‘Şu anda kapitalizmin yeni sığınağı mindfulness.’ diyor. Mindfulness psikoterapide kullandığımız 3’üncü kuşak psikoterapilerdir, Türkçede bilinçli farkındalık diye geçiyor. Kendini tanıma, kendini geliştirme olarak. Buna kapitalizmin yeni sığınağı diyor. İnsanları bununla uyutmaya çalışıyorlar. Bizim Anadolu irfanımız, mindfulness’un ortaya çıkışıdır. Mevlana’nın söylediğidir. Bizim kadim kültürümüzden almışlar, sistematize etmişler. Şu anda bilimsel olarak uygulanıyor, pozitif psikoloji olarak geçiyor. Yani çocuğumuza pozitif anne babalık yapabilirsek o çocuk bu zamanı çok rahatlıkla yönetebilir.” ifadelerini kullandı.
“İdealizmi, aktivizmi ve realizmi birleştirmek gerekiyor”
Çocukların yeteneklerine göre uygun formüllerin bulunması gerektiğinden bahseden Tarhan; “En büyük liderlik anne baba olmaktadır. İdealizmi, aktivizmi ve realizmi birleştirmek gerekiyor. Bir yol haritası yapacaksın ve gerçekçi adımlar atacaksın. Mevlâna, ‘Bir ayağın yerde olsun bir ayağın aşkta, hayallerde olsun.’ diyor. Böyle olmayınca çocuk kendini tembelliğe bırakıyor. Halbuki biz onlara iki uçlu düşünce diyoruz. Dereceleri düşünmeye çalışıyoruz. Bir şey tamamen elde edilemiyorsa tamamen terk de edilmez. Onun için anne babalık çocuğun yeteneklerine göre en uygun formülü bulmaktır. Elindeki imkanlarla en iyi yemeği yapabilmektir. Elindeki kumaşa göre en iyi kıyafeti dikebilmektir. Bu tarzdaki anne babalık için kafa yormak, yatırım yapmak gerekiyor. Ona uygun formüller bularak onu eğitmemiz, yetiştirmemiz gerekiyor, ona harcadığımız zaman boşa gitmez. Anne babanın çocuğuna verebileceği en büyük hediyesi ona ayırdığı zamandır. Onunla biriktirdiği yaşantılardır, hatıralardır. Bunlar varsa o çocuk ailenin yüzünü ağartacak çocuk olur.” şeklinde konuştu.
“İnsanı harekete geçiren şey ihtiyaçlarıdır”
Amaç belirlemek için önce ihtiyacın belirlenmesi gerektiğini anlatan Tarhan; “İnsanı harekete geçiren şey ihtiyaçlarıdır. Bir konuya ihtiyaç hissettiğin zaman o ihtiyaç isteği uyandırıyor. İstek uyanınca kişi kendini harekete geçiyor. İhtiyaç hissedince herkes, ‘Güzel bir şeymiş.’ diyor ve o ihtiyaca göre amaç belirliyorlar. Amaç belirleyebilmek için kişinin ihtiyaçlarını öngörebilmesi gerekiyor. Çocuğun hayatta bir amaç belirlenmesi lazım. Amaç belirleyebilmesi için de ihtiyaç hissetmesi lazım. Yani ata su içirmek isterseniz kafasına vura vura içiremezsiniz ama susadığı zaman kendiliğinden içer. Bu zamanda ihtiyaç olan soyut idealleri öğretebilmek. Yani hayatın sonuna geldiği zaman iz bırakabilmek, iyi anılabilmek. Böyle bir ideale sahip olabilirse sabahın erken saatinde kalkar ve çalışır. Ona çalış demeye lüzum yoktur. Biz eğer bunu kendiliğimizden yapmazsak olaylar, hadiseler bunu yaptırıyor. Deprem oluyor, mecburen ihmal ettiğin mühendislik kurallarını uygulamak zorunda kalıyorsun.” dedi.
“Bu çağın doğrusu istişaredir”
Hesap verebilme duygusunun önemine değinen Tarhan; “İnsanı koruyan en önemli şey iyi niyeti değil hesap verebilirliğidir. Hesap verebilme duygusu bu açıdan çok önemli. Hukuk sistemi içerisinde bunu devletler yapıyor. Aile içerisinde de aile içi oturumlar yapmayı tavsiye ediyoruz. Konuşulabilir olmak, hesap verebilir olmak gerekiyor. Bu hesap sorma değil. Birbirinizi tanıma, anlama, karar verme ve birlikte ilerlemedir. Bu çağın doğrusu istişaredir. Karşılıklı yatay istişareler yapılması ve hakikati birlikte bulmaktır. Bunu yapabilen aileler başarılı oluyor. Çağımızın yöntemi ikna ve inandırma yöntemidir. Eğer çocuğumuzun aileye ait olmasını, bu çağın problemlerini çözebilen bir çocuk olmasını istiyorsak konuları istişare ederek çözmeyi öğretmek gerekiyor. Dayatarak, bastırarak, korkutarak değil istişare, ikna ve inandırmayla gidecek. Bu zamanın yöntemi korkutma, sindirme değil ikna, inandırma ve sevdirme yöntemidir.” ifadelerini kullandı.
“Emeğinle kazan, değer yargıların olsun, onurunla yaşa”
Değerler eğitiminin modüller üzerinden öğretilmesi gerektiğini söyleyen Tarhan; “Değerler eğitimi değerli içerikle oluyor. Mesela matematik dersinin içinde değer eğitimi verilebilir. Fiziğin içinde verilebilir. Biyolojinin içinde verilebilir. Derslerin içinde değer içerikli eğitim vermek gerekiyor. Eğer değer içerikli eğitim veremezsek o çocuk seçmeli ders gibi olur. O kulağından gelir öbür kulağından çıkar. Hiç faydası olmaz. Değerler eğitimi yaşanarak verilir. Yani modüllerle öğretilir. Böyle olursa sonuç verir. Trafik işaretleri doğru kararlar vermeye yardımcı oluyor. Gitmek istediği yere gitmesini sağlayıcı bir yönü var. İşte değer yargılarımızda hayatımızdaki trafik levhalarıdır. ‘Emeğinle kazan, değer yargıların olsun, onurunla yaşa.’ bu sloganı çocuğa öğretelim. Eğer sen onurunla yaşamak istiyorsan değer yargıların olacak. Bunu dini program gibi öğretirseniz kutuplaşmaya sebep olursunuz. Halbuki bir gencin onuruyla yaşaması için değer yargıların olması lazım. Böyle bir kimse başkasını da ezmez, kendisini de ezdirmez. Değer yargılarının ne kazandırdığını öğretirsek o genç değer yargılarına itiraz etmez.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Söyleşinin sona ermesiyle Bağcılar Kaymakamı Abdullah Uçgun, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a plaket ve hediye takdim etti.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sınıf açılışı gerçekleştirdi
Söyleşinin ardından Prof. Dr. Nevzat Tarhan, özel gereksinimli öğrenciler için yapılan sınıfın açılışını gerçekleştirdi.