Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Dijital nesle dijital ebeveynlik gerekiyor”

11 - Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar12 - Sorumlu Üretim ve Tüketim16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar17 - Amaçlar İçin Ortaklıklar4 - Nitelikli Eğitim

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 2025 Aile Yılı kapsamında düzenlenen “İstanbul Ebeveyn Zirvesi’ne” katıldı. 0-3 yaş aralığının hayatı öğrenmede önemli bir yer edindiğini hatırlatan Tarhan, çocuğun ilk öğretmeninin anne olduğunu söyledi. Türk kültürünün aileye çok önem verdiğinin altını çizen Tarhan, aileye yapılan yatırımların orta ve uzun vadede olumlu sonuçlar vereceğini kaydetti. Dijital medyanın bizi yönettiğini de hatırlatan Tarhan, dijital nesle dijital ebeveynlik gerektiğini sözlerine ekledi. 

Ataşehir Ahmet Keleşoğlu Fen Lisesinde düzenlenen zirveye İstanbul Valisi Davut Gül ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Doç. Dr. Mücahit Yentür ile alanında çok sayıda eğitimci katıldı. Zirve katılımcılar tarafından ilgiyle karşılandı. 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile gerçekleştirilen söyleşisinin moderatörlüğünü ise Gazeteci Şaban Özdemir yaptı. 

“Çocuğun ilk öğretmeni annesidir”

0-3 yaş aralığının hayatı öğrenmede önemli bir yer edindiğini söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İnsan çocuğu doğduğunda psikolojik olarak prematüre doğuyor. Örneğin bir ördek yavrusu doğar doğmaz yumurtadan çıktığı gibi hemen yüzer. Bir zürafa yavrusu hemen yürür ama insan 1 yaşında yürüyor. 15 yaşında iyiyi kötüyü seçiyor. Bütün bunları sonradan öğreniyor. Çocuğun ilk öğretmeni annesidir. 0-3 yaş arası anne veya anne yerine geçen kişinin yerini kimse tutmuyor. Annelik hormonu var adı da oksitosindir. Oksitosin hormonu bağlanma hormonudur. En çok emziren annelerde salgılanıyor. Biyolojik olarak yaratılıştan böyle bir kanun var. O dönemde anne yahut da anne yerine geçen bir kişi olmazsa çocuk gelişemez, hayatı öğrenemez. Hayatın yüzde 50’den fazlası 0-3 yaşında öğreniliyor. Eskiden 0-6 yaş aralığı deniyordu ama şimdiki gelişmeler 0-3 yaş aralığını gösteriyor.” diyerek sözlerine başladı. 

“Biz aileye çok önem veren bir kültürüz”

2025 yılının Aile Yılı ilan edilmesinin önemli olduğuna değinen Tarhan; “Sağlıklı bir ailede sıcak bağlantı olmazsa olmaz. Ailede güvenli alan olmazsa sağlıklı bağlantılar olmazsa orada yetişen çocuklar hayatta zorlanırlar. Bu nedenle akıllı yönetimler aile yatırımını orta uzun vadeli yatırımlar şeklinde yapar. Bu senenin ‘Aile Yılı’ ilan edilmesi de gerçekten çok büyük bir imkan oldu. Yani devlet bize yol açtı. O halde bizim de bu yolun arkasını doldurmamız lazım. Biz aileye çok önem veren bir kültürüz. Aile bağlarımız sağlıklı ama bu gidişle 10-20 sene sonra öyle olmayacak. Çünkü hane kırılganlığı artıyor. Tek kişilik haneler kırılgan hane kabul ediliyor. Beş kişilik haneler sağlıklı hane kabul ediliyor. Bu TÜİK istatistiklerinde var. Beş kişilik haneler hızla düşüyor. Bir kişilik haneler hızla yükseliyor. Bu duruma önlem alınmazsa ilerde çok daha problemli bir toplum haline geliriz. Toplumsal barış etkilenecek, suç artacak, intihar artacak, şiddet artacak, kültürel değerler aktarılamayacak.” ifadelerini kullandı. 

“Bu virüsün yayılması toplumun geleceğini tehlikeye atıyor…”

Negatifle mücadele etmek yerine pozitife yönelmenin altını çizen Tarhan; “Aileye bir virüs girdi ve aileyi bozmak üzere. Bu virüsün yayılması toplumun geleceğini tehlikeye atıyor. İlk yazdığım kitapları hiç unutmam. ‘Kendinle Barışık Olmak, Evlilik Psikolojisi, Mutluluk Psikolojisi, Son Sığınak Aile’… Bu kitapları yazdığım zaman hissettim. Biz meslekten olduğumuz için kanayan yarayı görüyoruz. İçe kanıyor yani dışarıdan gözükmüyor. Tıpta dört ayak vardır. Birincisi tedavi ayağı. Pahalıdır, beslenmelidir, külfetlidir. İkincisi risk gruplarını belirleyip onların hasta olmamasını sağlamak. Erken tanıyla tedavi yapmak. Üçüncül korumada olasılığa izin verdikten sonra nüksetmemesi için yapılan tedavi. Yani bütüncül bakmamız lazım. Aile, koruyucu ruh sağlığında en önemli şey. Güçlü tarafı güçlendirerek sorunları çözmek daha mantıklı. Negatifle mücadele etmek yerine pozitif çalışmak. Yani sosyal bilimciler olaylara tamirci gibi yaklaşmamalı. Sosyal bilimciler olaylarına mimar gibi yaklaşmalı. Tamirci geçmişle uğraşır, tamir eder, bırakır ama sosyal bilimcilerin geleceklerini tasarlaması gerekir.” şeklinde konuştu. 

“Aileye yapılan yatırımlar orta uzun vadede meyvelerini edineceğimiz yatırımlardır”

Aile bağlarını kaybetmemenin önemine dikkat çeken Tarhan; “Geçmişte geniş aileler vardı. Evde bir sorun çıktığında anneanne, babaanne vardı onlar yardım ederdi sorunları çözerdi. Avrupa’dan bizim aile yapımızı araştıran biri geliyor. ‘Türkiye çekirdek aile mi, geniş aile mi?’ diye inceliyor. Çekirdek aile de diyemiyor, geniş aile de diyemiyor. Bakıyor ki aynı apartmanda hücresel aile gibi duruyor ama hep beraber yaşıyorlar. ‘Siz çekirdek aile konfederasyonu oluşmuşsunuz.’ diyor. Yani aslında kendi çözümümüzü üretmişiz. Bu iyi bir şey. Çünkü bir durum olduğu zaman ona yardım ediyor. Müthiş bir aile sigortası. Şu anda Türkiye’yi ayakta tutan, ekonomik krizleri önleyen aile sigortası. Aileden biri düşüyor diğeri yardım ediyor. Böyle yakın görüntüler ortaya çıkıyor. Bunları kaybetmememiz gerekiyor. Yani bu aile psikolojisindeki yeni ufuklardan en önemlisi koruyucu aile artışının arttırılmasıdır. Bunun meyvesi sonradan ortaya çıkıyor. Aileye yapılan yatırımlar orta uzun vadede meyvelerini edineceğimiz yatırımlardır.” dedi.

“Ailede arabuluculuk sistemi uygulanmalı”

Ailede arabuluculuk sisteminin uygulanmasıyla bazı sorunların çözülebileceğini dile getiren Tarhan; “Ailede kriz yönetimini iyi yapmak gerekiyor. Yani ailede arabuluculuk sistemi uygulanmalı. Mesela Türkiye’de ticari arabuluculuk başarılı oldu. Yüzde 70 civarındaki mahkemeler ayrıldı. Pandemiden sonra kira arabuluculuğu çıktı. O da sıradan mahkemelerin arasında yer aldı. Fakat bir diğer arabuluculuk sistemi var. Bu arabuluculuk sistemi aile arabuluculuğu. Boşananların yüzde 20’si geri evleniyor. Yüzde 20’lik istatistik bakanlığın istatistiğidir. Bu aile arabuluculuk sistemi olursa sorun mahkemeye intikal etmeden çözülebilir. Şiddet varsa arabuluculuğun bir anlamı yok ama şiddet dışındaki bütün olaylarda birçok konu aile arabuluculuğuyla çözülebilir.” ifadelerini kullandı.

“Karşımıza almak ego savaşı olur!”

Dijital nesle dijital ebeveynlik gerektiğini söyleyen Tarhan; “Bizim kültürümüzde erkeğe refik, kadına refika denir. Refik erkek arkadaşı. Refika kadın yol arkadaşı. Yani evlilik hayatına girmişsiniz yüksek bir amacınız var. Oraya giden yol arkadaşlığı seçilir. Evlilikte ortak bir amaç olması gerekiyor. Egonun ideali olması gerekiyor. Kafasında tasarımı olmayan kimse evliliğini yürütemez ki. Rüzgar nereden eserse oraya savrularak gider. Popülist kültür bizi yönetiyor. Hayatımızın öznesi değiliz. Hayatımızın kaptanı değiliz. Sosyal medya bizi yönetiyor. Dijital medya, ortamlar bizi yönetiyor. Özellikle iletişim teknolojileri yönetiyor. Ekran süresi yönetimini öğretmemiz gerekiyor. Bu dijital ebeveynlik gerektirir. Klasik ebeveynlik ile yapamıyoruz, ikna edemiyoruz. Onlar dijital nesil. Genç nesil benmerkezci ama çok sevimliler, iyi niyetliler, masumiyet duyguları çok yüksek. Onun için onları karşımıza almak yerine yanımıza almalıyız. Karşımıza almak ego savaşları olur.” şeklinde konuştu. 

“Anlam odaklı yaşam felsefesini öğretmek gerekiyor”

Anlam mutluluğunun önemini vurgulayan Tarhan; “Modernizm şu anda yaşam felsefemizi değiştirdi. ‘Eğer istediğimi yapmayacaksam neden yaşayayım ki?’ diyor. Bu hedonistik bir yaşam felsefesidir. Bunun bedelini ABD ödemeye başladı. Yaşadığı müthiş bir çürüme var. Aile çürümesi. Hedonizm haz odaklılıktır. Bu beyindeki dopamin ile ilgilidir. Hatta bunu Aristoteles 2 bin 500 sene önce söylemiştir. Aristoteles mutluluğu ikiye ayırıyor. Biri hedonik mutluluk. Diğeri anlam mutluluğu. Şu anda nörobilim onu tespit etti. Haz mutluluğu beyine dopamin salgılıyor. Kısa vadeli zevkler onu salgılıyor ama dopamini bitince tekrar istiyor. Anlam mutluluğu ise ileride bir hedefin var. O hedefe giderken bir adım atıyorsun. Bir engelle karşılaşıyorsun ama hedefi düşünüyorsun. ‘Bunu aşmam lazım.’ diyorsun. Bunu yaptıkça beyin o hazzı yönetiyor, ertelemeyi başarıyor, doyum erteleme becerisini, dayanıklılık eğitimini başarıyor. Beyinde serotonin üretiyor. Zaten antidepresan ilaçların da özelliği beyinde dopamini değil serotonini artırmaktır. Serotonini artırarak beyindeki mutluluğu sağlar. Dopamin hazla ile ilgili yani kısa vadeli mutlulukla alakalı. Nörobilimin bu desteklerinden sonra anlaşıldı ki yaşam felsefesi olarak hedonistik bir yaşam felsefesi yanlış. Anlam odaklı yaşam felsefesini öğretmek gerekiyor.” dedi.

“Çocuk anneden sevgi, babadan güven alıyor”

Annelik ve babalık kariyerlerinden bahseden Tarhan; “Çocuk anneden sevgi, babadan güven alıyor. Çocuğun iki kahramanı var biri annesi diğeri babası. Babası dış gerçeklere karşı ona güven veriyor. Anne de iç gerçeklere karşı ona güven veriyor. Yani biyolojik algoritmamız böyle yaratılmış. Beyindeki çalışma sistemi de bu şekilde. Modernizm bunu da çok etkiledi. Annenin kaç kariyeri, babanın kaç kariyeri var? Kadının annelik kariyeri var, eş kariyeri var, ev hanımı kariyeri var. Erkeğin tek kariyeri var, iş insanı kariyeri. ‘Yediğin önünde yemediğin arkanda.’ diyorlar. ‘Çocuk iyi bir şey yaptığı zaman benden, kötü bir şey yaptığı zaman senden.’ diyorlar. Bu tarzda bir babalık rolü var. Anneler bunu düzelterek kapatmaya, telafi etmeye çalışıyorlar…” ifadelerini kullandı. 

“Anne kendini çocuklarına, baba işine veriyor”

Evlilikte rol paylaşımı konusunu anlatan Tarhan; “Evlendikten sonra anne kendini çocuklarına, baba kendini işine veriyor. Aradaki duygusal mesafe açılıyor. Açıldıkça sorunlar çözülemiyor. Duygusal mesafe açıldığı zaman basit bir konuda kavga çıkıyor mesela. Aile bu problemi çözerken ‘Ailenin iyiliği nerede?’ sorusunu sorarak çözmesi lazım. Eğer bir baba bunu yapıyorsa ailedeki liderlik ondadır. Şu anda ‘Ailede liderlik kimde?’ diye yaptığımız çalışmada anne burada hep telafi etmeye çalışıyor, fedakar oluyor, verici taraf oluyor. Erkek sadece iş insanı rolüyle eve para getirme rolüne girerse o ailede muhakkak problem çıkıyor ama baba rolü, eş rolü ve evde çalışıyorsa iş insanı rolü, anne de çalışıyor. Buna yardım etmesi gerekiyor. Adil paylaşım olarak yapması gerekiyor. Evlilikte 5S kuralı vardır. Birinci S sevgi. Sevginin biraz daha büyüğü vardır, şefkat. Karşılıksız sevgi yani içinde empati olan sevgi. İkinci sevgi su gibidir. Ona muhakkak disiplin gerekli. O da saygıdır. Saygı olmazsa sevgi zehirler. Saygı da sınırlar belirler. Saygının bir adım ileri yani bazen korkudan da saygı gösterebilir insan. Onun bir gelişmişi nezakettir. Yani karşı tarafı incitmemeye hassasiyet olarak nezaket. Üçüncü S’de sabır. Sabır iki türlüdür. Bir negatif sabır bir de pozitif sabır. Negatif sabır zorluklara dayanmak. Pozitif sabır ise hedefe doğru giderken zevkleri erteleyebilmek. Amacı düşünerek akıllıca hareket edebilmek. Bu da bir sabır. Dördüncü S de sadakat. Sadakatin de iki anlamı var biri doğruluk, sıdk. İkincisi bağlılık, sadıklık. Sıdk, yalanın olduğu bir yerde güven olmaz. Güvenin olmadığı yerde de her türlü kötülük yol buluyor. Onun için tüm kötülükleri odaya doldursak kapısını yalan açıyor. Beşincisi de samimiyet. Ailede açık, şeffaf, dürüst ilişki çok önemli. Böyle bir ilişki olduğu zaman müthiş bir bağ oluşuyor.” diyerek sözlerini sonlandırdı.


 

Paylaş
Oluşturulma Tarihi21 Nisan 2025