Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan Bingöl Üniversitesi tarafından düzenlenen “Deprem ve Çocuk Sempozyumu”nda dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Moderatörlüğünü Bingöl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Çapak’ın üstlendiği sempozyumda Tarhan, meydana gelen depremleri çocuk psikolojisi özelinde değerlendirdi. Tarhan, afet bölgesinde alınan bazı tedbirleri çocukların anlamlandıramayacaklarını ifade ederek, bunların önlem amaçlı yapıldıklarının açıklanması gerektiğinin altını çizdi. Ayrıca Tarhan, yaşanan büyük depremde olduğu gibi afet durumlarında çocukların Allah’ı iyi-kötü kavramlarıyla sorgulayabiliceklerini aktardı. Depremin hemen ardından bölgeye Türkiye’nin dört bir yanından yardımların gittiğine dikkat çeken Tarhan, dezavantajlılara yardım konusunda dünyada örnek bir toplum olduğumuzu da ifade etti.
“Çocukların deprem travmalarını fırsata çevirmek gerekiyor”
Online gerçekleştirilen programda meydana gelen depremleri çocuk psikolojisi özelinde değerlendiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocukların deprem travmalarını fırsata çevirerek depremle ilgili gerekli bilinci kazandırmak gerektiğine dikkat çekti. Tarhan; “Son yaşadığımız büyük depremler Türkiye’nin tarihindeki en büyük depremler olarak geçiyor. Artık hayatımız depremden önce ve depremden sonra olarak, büyük ölçüde ikiye ayrılacak. Aslında ayrılması da iyi bir şey, bu çocuklar için de geçerli. Depremle ilgili konuları çocuklarla konuşurken, depremden önce çocukların ne yapması gerekir, çocuklara nasıl bilgi ve eğitim verilmesi gerekir diye düşünürken, yaşadığı o büyük travmayı bir fırsata dönüştürmek de gerekiyor. Her tehlikenin bir tehdit boyutu vardır bir de fırsat boyutu vardır. Fakat travmaların hep tehdit boyutu konuşuluyor. Toplumsal tedirginlik hali dezavantajlı durumda olan kişileri daha çok etkiliyor. Zayıflar, güçsüzler, hastalar ve çocuklar daha çok etkileniyor. Onlar deprem durumunda daha çok mağdur olacaklar.” ifadelerini kullandı.
“Çocuğa kötü muamele yapılması, gelişen ruhuna travma olarak yazılıyor”
Deprem ve çocuk ilişkisi başlığının temelinde ‘çocukluk travmaları’ kavramı bulunduğunu aktaran Tarhan sözlerine bu kavramı açıklayarak başladı. Tarhan; “Deprem ve çocuk ilişkisine girmeden önce, ‘Travma nedir?’ onunla ilgili de söz etmek de fayda var. Şimdi çocuk için travmanın önemi anne babanın bakış açısına çok yakın oluyor. Mesela çocukluk çağı travmaları diyoruz. Çocukluk çağı travmalarını psikiyatrik tedavide rutin olarak hemen hemen her hastada çocukluk çağı travma ölçeği ile bakıyoruz ve o travmalara göre çocuğun veya yetişkin kişinin hastalığıyla ilgili kök nedeni bulmaya çalışıyoruz. Mesela o çocukluk çağı travmalarından birisi fiziksel istismardır. Çocuğun korkutularak kemerle dövülmesi, tuvalet eğitiminin korkutularak yapılması veya odaya hapsedilmesi gibi fiziksel istismarlar var. Çocuğa kötü muamele yapılması o çocuğun gelişen ruhunda travma olarak yazılıyor, etkileniyorlar. Diğer bir travma nedeni de fiziksel ihmaldir. Mesela çocuk eve gelmiş yemek yok. Kapıda kalmış veya aç kalmış, evde ilgilenen yok. Kıyafetleri, üstü başı perişan dolaşıyor. Bu fiziksel ihmal oluyor. Diğerinde de duygusal istismar var. Çocuğa söz verip yapmamak duygusal istismardır. Söz verdiğin halde yapmıyorsun. O onda güven oluşturamadığı için duygusal istismar yerine geçiyor. Misal sana para vereceğim diyorsun vermiyorsun. Bir şeyleri yalvartarak veriyorsun. Bu da duygusal istismar oluyor. Yani sevgiyi sopa gibi kullanmak: “Bunu yapmazsan seni sevmem” diyoruz mesela. Biz bunu çok yapıyoruz.” dedi.
“Alınan tedbirler çocuğa gerekçeler ile açıklanırsa anlayacaktır”
Çocukluk travmalarının ileri yıllarda farklı şekillerde yorumlanabileceğine değinen Tarhan, deprem nedeniyle alınan tedbirlerin çocuğa anlatılması gerektiğini ifade etti. Tarhan; “Çocukluk travmalarını yaş büyüdükten sonra yorumlamak mümkün. Mesela üzerinden 15 sene geçtiği halde annenin veya babanın yaptığı duygusal, fiziksel istismarı hala olduğu gibi yaşıyorsa kişiye böyle durumlarda terapi gerekiyor. Çocuklar anne babanın hareketlerini gözlemleyerek taklit ediyor ve öğrenme sürecinde bulunuyorlar. Deprem riski olan bölgelerde bazen insanlar geceleri uyumuyorlar. Böyle durumlarda çocuğa ‘deprem riski olan bir bölgede bulunduklarını bu nedenle gece uyumadıklarını, kendilerini rahatlatmak için tedbir olarak böyle yaptıklarını’ güzel bir şekilde açıklarlarsa o zaman çocuk onu travma olarak kabul etmez. Çocuğa gerekçeleri ile birlikte açıklamak lazım. Hiçbir şey demediğin zaman sıkıntı olabilir. Mesela normalde deprem bölgelerinde ki insanlar geceleri beklemekten 1 ay sonra vazgeçer fakat 2-5 ay sonra anne aynı şeyi yapıyorsa o zaman çocukta da aynı şey yapacaktır. Çocuğa baktığınızda aile ile benzer hareketler edebilir. Burada muhakkak çocuğa alınan tedbirleri gerekçeler ile açıklarsak anlayacaktır. Çocuk ile konuşurken ayakta konuşmayalım, aynı seviyede eğilip, büyük insan gibi konuşup anlatalım ama büyük insan davranışı beklemeyelim ondan. Böyle olursa çocuk olgunlaşır ama ondan büyük insan davranışı beklersek haksızlık olur o yaştaki çocuğa.” dedi.
“Çocuklar depremden sonra Allah’ı iyi-kötü kavramlarıyla sorgulayabilir”
Meydana gelen büyük afetlerden sonra özellikle çocuklarda ama genel olarak tüm insanlarda Allah düşüncesinde bazı sorgulamalar olacağını ifade eden Tarhan, bu soruları cevaplayabilecek konumda olmanın önemine değindi. Tarhan; “Deprem gibi afetlerden sonra çocuklar; ‘dünyada böyle bir felaketi niye verdi, Allah bizi sevmiyor mu?’diye sorar çocuklar. Çocuklar bu soruyu sorduğu zaman nasıl cevap vereceğimizi bilmemiz gerekiyor. Sebepler dünyasında yaşıyoruz. Allah bizi güya sebepler içinde sınıyor, imtihan ediyor. Çocuklara açıklamak daha kolay. Bir kere bir kimse bu soruyu sorduğu zaman Allah bize ceza mı veriyor, niye bu kadar büyük bir felaket verdiği diye sorduğu zaman, ben kişiye önce kafasındaki Tanrı tasavvuru nedir onu soruyorum. Mesela Hristiyan teolojisine baktığımız zaman, Tanrı neden kötülükleri yaratmış deniyor. Madem böyle mutlak, kudret sahibi, irade sahibi, hikmet sahibi Tanrı var, bu kötülükler doğuştan sakat doğuyorlar, çocuklar tacize uğruyorlar, işte böyle depremlerde depremin altında birçok masum kalıyor. Nasıl böyle bir Allah iyi olabilir diyorlar. Tevhit inancına göre ise Allah bize şah damarımızdan daha yakın, alnımızdaki perçemden bizi yönetebiliyor -Kur’an-ı Kerim’deki ayette geçiyor- bu demektir ki, Allah her şeye hakim, Allah’ın kayyum ismi yani her şey onun ikramıyla oluyor. Bu depreme sadece dünyasal bakarsak burada oturamayız, dünyada dolaşamazsın dünyasal bakarsan. Hayat sadece dünya hayatından ibaret değil. Evrenin sırlarını sadece beş duyu ile çözemeyiz. Bu nedenle biz hakikate bakarken bütüncül bakmalıyız. Evren üstü bakmamız lazım, görünmeyen gerçeklik boyutuyla bakmamız lazım. Biz maddi evrenin içerisinde hakikat aramaya çalışıyoruz, halbuki biz evrenin dışına çıkarak bakmalıyız.” dedi.
“Yetişkinler depremden yanlış etkilenirse çocuk da yanlış etkileniyor”
Toplum olarak kapitalist ahlakı benimsendiğini vurgulayan Tarhan, çocuklarda depremden daha büyük yaralar bırakma ihtimali olan şeyin, ebeveynlerin deprem ile ilgili yanlış kabulleri ve çocuk ile kurulan yanlış iletişim olduğuna dikkat çekti. Tarhan; “Deprem öncesi toplum olarak kapitalist ahlakı satın almıştık, kapitalist ahlak acımasız bir ahlaktır komşuyu bile gözardı eder gerekirse babanın bile göz yaşına bakmayacaksın der. Vahşi kapitalizmi bizler sanki dindarlıkla birleştirip uygulamaya geçmiştik, kader yanlış yapıyorsunuz dedi bize vahşi kapitalizmi rol model almayın, popüler kültürü örnek almayın, silkelenin kendinize gelin dedi. Biz bunu yapalım, bunu yaptığımız zaman emin olun çocuklar da bizden etkilenirler. Çocuklar bizim rahatlığımızı gördüğünde, kafamızda bu konuyu çözdüğümüzü gördüklerinde, kendimizi kötüye değil de iyiye yönettiğimiz zaman mesela daha az yalan söylediğimiz zaman, daha şevkatli davrandığımız zaman, aile içerisinde birlikte zaman geçirmeyi arttırdığımız zaman çocuklar travamalardan daha az etkilenirler. Çocuk için en büyük travma anne babasından mahrum kalmasıdır, anne babasının ihmalidir. Bu deprem çocuğu çok etkilemez çocuğu anne babanın yanlışları etkiler, onun için çocuğu düşünüyorsak önce kendi davranışlarımızı düzelteceğiz. Yetişkinler olarak depremden yanlış etkilenirsek çocuk da yanlış etkileniyor ama deprem bizi iyiye doğruya güzele yönlendirirse çocuk da kendini iyi ve güzel yönlendirir.” şeklinde konuştu.
“Dezavantajlılara yardım etme konusunda dünyada örnek bir toplumuz”
Dezavantajlılara yardım etmek konusunda dünyada örnek bir toplum olduğumuzu ifade eden Tarhan; “Kayıplar var, koruma altına alınmış çocuklar var onlara da zaten devletimizin koruyucu aile sistemi var, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu koruma konusunda iyi bir altyapısı var, dezavantajlılara yardım etmek konusunda hakikaten dünyada örnek bir toplumuz. Burada da çok iyi bir sınav verdik, diğer bölgelerden deprem bölgesine yardıma koştu herkes. Üniversitemizde de gördük gençler 24 saat, gece gündüz demeden kaçtır yardım gönderdiler, tamamen kendi imkanlarıyla yaptılar bunu. Hani biz Z Kuşağı diye eleştiriyoruz, o gençler de çok iyi sınav verdiler. Onun için kader bizi bu yönde rotamızı iyi ve doğruya çevirmek konusunda bir uyarı yaptı kapitalist ahlaka değil, normal ahlaka çevirin rotanızı dedi, bunu kendi kendimize çocuklarımıza gösterelim. Deprem bölgesinde madur, dezavantajlı çocuklara sahip çıkmak gerekiyor. Burada ideal olan koruyucu aile değil, devletin denetiminde olan sevgi evleri gibi kuruluşlar ya da gönüllü dernekler var mesela bizim İstanbul’da kurduğumuz Mutlu Yuva diye bir dernek var o dernek ciddi şekilde bütün Anadolu’da birçok yerde Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı ile birlikte çalışmalar yürütüyor. Bu çocuklar, koruyucu anneler ile her gün evde kalıyor sanki ev ortamınıda yaşayarak profesyonel olarak sadece sosyal hizmet alma değil psikolojik hizmet alma ve bakım hizmeti alma aile hayatının bazı özelliklerini kavrama yönünde eğitiyorlar. Onun için bizim toplumsak bu konudaki özelliklerinde çok şükür iyiyiz. Dezavantajlı insanların sınavı böyle bir hadiseden doğru dersler çıkarmaksa eğer, depremi yaşamayan uzakta olan, avantajlı durumdaki insanların sınavı da mağdur ve mazlum deprem kubanlarına yardım etmektir. Hepimiz sınavdan geçiyoruz şu anda. Genellikle 2-3 ay geçtikten sonra o bölge unutuluyor, bölgeyi unutmamamız lazım. Oraya öyle bir sistem kurulmalı ki ilk başta gelen yardım, sahiplenme devamlı, sürdürülebilir olsun şu anda onu yapmak çok önemlidir.” ifaderiyle afet bölgesin her daim hatırlanması gerektiğinin bir kez daha altını çizdi.
Okunma : 1084
ÜHA