Aynı olaya, ayrı kültürlerde farklı tepkiler gösterilir. Fakat evlilikte olaylara bireysel değil, ortak tepkiler verilmelidir.
Üzüntüye, sevince, yaşanan herhangi bir olaya, taraflar ne kadar benzer tepkiler verirlerse, evliliğin o kadar uyumlu olduğu söylenebilir. Fakat farklı kültürlerde yetişmiş insanlara bakıldığında, birinin üzüldüğüne diğeri sevinebilir, birinin kızdığını öbürü önemsemeyebilir. İnsanların yeme içme, arkadaşlık, barınma, kendini koruma tarzları, hatta cinsel doyum biçimleri bile kültürleriyle ilgilidir. Bu sebeple kültür, toplum tarafından kabul edilebilen ve insan davranışlarını belirleyen standartlar kümesi olarak tarif edilir. Amerikalıların Holywood ile kendi kültürlerini dünyaya ihraç etmeleri de bunun bir örneğidir. Dünyanın tek kültürlü hale gelmesine çalışmaktır.
İnsanların yeme içme, giyim ve eğlence zevklerine çok büyük yatırımlar yapılarak, tüketim alışkanlıkları ve davranış kalıpları değiştirilmek istenmektedir. Bunlar değiştiği zaman, toplumun kültürel kimliği de değişecektir. İnsanların bireysel kimlikleri olduğu gibi, toplumların da kültürel kimlikleri vardır. Yerel olunmadan evrensel olunmaz. Yerellik yok edildiği zaman asimile olunur. Gerçek milliyetçilik, kültürel inanç sistemine ve kültürel kimliğe sahip çıkılmasıdır. İnsanların yabancı markalar peşinde koşarak milliyetçilik iddia etmeleri gerçekçi değildir. Toplumların kültürel kimliklerini koruyarak modernleşmeleri önemlidir. Modernleşmek mutlaka Batılılaşmak değildir, Japonya gibi, Batılılaşmadan da modern olunabilir. Biz de kendi kültür kimliğimizi koruyarak bunu başarabiliriz. Bu özellik evlilikte de çok önemlidir. Meselâ Doğulu bir erkekle Batılı bir kadının evliliğine ülkemizde çok rastlanır. Doğulu erkek, geniş bir aileden geldiği için evinden misafir eksik olmaz, öbürü ise misafiri sevmeyebilir. Bu yüzden ailelerde zaman zaman ciddi problemlerle karşılaşılır. Farklı kültürel kimlikteki insanlarla evlenenler esnek davranmaya hazır olmalıdır.
Evlilikte hayata bakışın ve ilgi alanlarının ortak olması, kültürel değerlerin yakınlığı karşılıklı uyum için önemlidir. Aynı kültür değerlerine sahip bir insan eğer evli değilse, aynı ortamda, aynı olaya farklı tepkiler verir. Ortak duyuş, düşünüş ve zevk alanları ortak kültür değerlerine bağlıdır; bu birliktelik olmazsa, birinin hoşlanmadığından diğeri hoşlanabilir. Ama insanlar birbirlerini seviyorlarsa, yâni arada sevgi varsa, bir müddet sonra orta noktada buluşabilirler. Kişilerin ortak değerlerinin fazlalığı, eğitim seviyesinin yakınlığı ve sevgi anlaşmada önem taşır. Evlilik öncesi yapılan büyük hatalardan biri de, bu ‘değiştiririm’ fikridir. Kişi, ‘değiştirebilirim de, değiştiremem de’ diye düşünmeli, A planını uygulayamazsa, zihninde mutlaka bir B planı bulunmalıdır.
Evlilikte yıkıcı davranmamak için taraflar birbirlerine uymak zorundadır. Birlikte yaşamak, beraber çalışmak ve paylaşılan bir takım ideallerin olması çok önemlidir. Meselâ erkek yorulunca evine gelip dinlenmek ister. Buna karşılık kadının ideali dışarıda gezmek olursa, bu çiftlerin uyum sağlaması zorlaşır. Böyle durumları çiftler, ‘ruhlarımız birbirine uymuyor’ diye ifade ederler. Bu yüzden evliliğin kültürel boyutu asla ihmal edilmemelidir.
İnsanlara nasıl davranacağımız, onların problemlerine ne şekilde karşılık vereceğimiz hep kültürel aktarımlarla ortaya çıkar. Farklı kültürel referanslara sahip iki insan da, isterlerse ortak amaçla hareket edebilirler. Bir defasında kadın erkekle sinemaya giderse, başka bir defa erkek kadınla alışverişe çıkabilir. İletişim çeşitliliği gerektirir. Eğer insanlar tek tip yaratılsaydı iletişim de olmazdı. Aralarında etkileşim ve iletişim olabilmesi için gruplar halinde yaratılmışlardır.
İletişimin iki türü vardır: Biri enformasyon ( bilgi aktarımı), diğeri ise communication ( etkileşim yâni iki taraflı bilgi aktarımı). Enformasyon, otoriter toplumlarda olur ve emirleri tek taraf verir. Halbuki doğru olan emretmek değil, fikir vermektir. İki tarafın karşılıklı fikri ortaya çıkarsa, beraber çözüm üretmek zor değildir.
Kültürel değerlerin aktarılması, kültürel sembollerle olur. Din, para, sanat, töre kültürel sembollerdir. Meselâ, Anadolu coğrafyasında yüzyıllar boyunca çok farklı medeniyetler yaşadığı halde, töre cinayetleri engellenememiştir. Bunlar din kurumunun hatası değil, çağlar öncesinden bu yana, grubun kendini koruma refleksidir. Fakat asırlar içinde, insanlığın gelişmesine paralel olarak, bu yanlışın da değişmesi gerekirdi. Ama bu davranış biçimine bazı alt kültür gruplarında hâlâ rastlanmaktadır. Bu olguya, ceza ya da baskıyla yaklaşmak yerine, onlara çağdaş değerler, demokrasinin, farklı fikirlerin, iyi insan olmak için baskı ve şiddetten uzak durmanın yolları anlatılmalıdır. Kültürel değişim gerektiren bu olay, baskıyla çözülemez. İnsanlar, baskı yapıldığında kabuklarına çekilir, illegal yollara saparlar. Yâni töre savunmaya geçer.
Mesela, Kıbrıs’la Orta Asya bu hale güzel bir örnektir. Adı geçen iki yerde de kültürel değişim politikası uygulanmış, fakat Kıbrıs’ta İngilizler bunu özgürlük içinde uyguladıklarından orada Türk kimliği hemen hemen kalmamıştır. Şimdi Ada’daki insanların pek çoğu Rumlar gibi yaşamakta ve İngilizlere hayranlık duymaktadır. Buna karşılık Rusya’da değişim için baskı yolu seçildiğinden, insanlar savunmaya geçmiş, hiçbir dini bilgi almadıkları halde, bu duyguları devam etmiştir. Serbestlik sağlandığında, inançlarına daha büyük bir arzuyla yeniden sarılmışlardır. Kısacası baskı ve şiddetle sonuç alınmaz. Yanlış töreler, eğitim seferberliğiyle insanların bunu sorgulamasıyla düzelir. Yapılanların yanlışlığı bu insanlara anladıkları dille anlatılmalıdır. Onların anladığı dil ise asla baskı ve şiddet dili değildir.
Okunma : 5770