Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Açılmamış bir zambak. Yazılmamış bembeyaz bir sayfa. Henüz nokta. Sadece nokta. Umulur ki noktalardan upuzun bir çizgi oluşur, zihin tarihimizin sayfalarına bir çağlayan gibi dökülür ve oradan ebediyete uzanır.
Nevzat Tarhan, fırtınadan kopan serinliktir. Şimşekten çıkan ışık. Yağmurdan sonra çıkan gökkuşağı. Hırçın dalgaların sahile vurduğu istiridye. Koyu bir gecenin bahşettiği dolunaydır. Keskin sancıların eseri. Postmodern bir darbenin doğurduğu adam.
Taktik ve stratejik açıdan Cumhuriyet tarihinin en büyük psikolojik savaşının tank paletlerinden sağ çıkan adam.
Darbe kansızdır ama o yaralıdır. Ağzında otuz küsur yara vardır, yüreğinde binlercesi. Asıl canını acıtan otuz yıla denk gelen otuz küsur yara değildir; asıl canını yakan yüreğindekilerdir. Hem muzdariptir hem şaşkın. Derin devletle tanışmıştır.
Derin devlet… “Devlete rağmen, devlet için” felsefesiyle yapılanan bir köstebek yuvası. Kirli işlerle uğraşan üniformalı çete. Şaibe. Dağ başı yerine bağ başında çöreklenen eşkıya.
Tek tip toplum psikozunda çırpınan divane. Kendisine benzemeyenleri düşman gören paranoyak topluluk.
Siyaset tanrısıdır derin devlet. “Hükmetme ve kontrol etme arzusu şehvet boyutuna ulaşmış” siyaset tanrısı.
Batı Çalışma Grubunun özverili takibiyle fişlenmiştir Nevzat Tarhan. Perişandır. Havsalası karışmıştır. Gözlerini açtığı Peygamber ocağında düşman safına konulmuştur. Düşman kategorisinde bir iç düşman(!) Düşman… Yani tehlike. İç tehdit.
Kafatası avına çıkmış yerlidir Batı Çalışma Grubu. Hücum planında Korkunun İmparatorluğunu kurma arzusu vardır. Koku takibiyle Korku İmparatorluğunun temelini atma iştihası tüm hücrelerini sarmıştır. Salyalar akıtarak iz peşine düşmüştür. Avı, kendi türünden olmayanlar…
Kutsal bir davaya hizmet aşkıyla yanan tapınak şövalyeleridir Batı Çalışma Grubu. Mukaddes alanlarını, dokunulmaz putlarını ve dogmalarını oluşturmak ideolojisiyle güdülenmektedir.
Düşman telakki ettiği yel değirmenlerine realite körlüğü ile savaş açan birer Don Kişot’tur her biri. Emir Komuta zinciri dışında istihbarat toplayıp Yüksek Askeri Şura’ya düzmece raporlar sunan sahte kahramanlar.
“Amerikancı, ülkücü, dinci tasfiye operasyonunda” “mürteci” damgası yer Nevzat Tarhan. Sarsılır. Modern görünümlü mürteciler tarafından yemiştir damgayı. Artık bu yaftayı bir paye olarak taşıyacaktır.
“Önce adalet yıkılır sonra devlet” sırrınca insan hakları hâke yeksandır. “Eşitlik, eşit olanlar arasında geçerli” sloganıyla hukuk çarmıha gerilidir. Türk Silahlı Kuvvetlerindeki inananlar, İsa’nın havarileri. Derhal yok edilmelidir.
YAŞ, Aztekler’İn kurban sunağı. Ortaçağ Amerikasında Aztekler, hırçınlaşan, öfkelenen Tanrı’ya kurban verme törenleri düzenlerdi. Merasimle insan kurban edilirdi Tanrı’ya. Ruhunu şeytana satanların Tanrısı, her yıl insan istemektedir YAŞ’ta. YAŞ, baş kesme, kan dökme merasimi Aztekler’in.
Giyotindir YAŞ. Fransız İhtilalindeki taçlı başları biçen giyotin, YAŞ’ta kepli başları biçmektedir. Bir fark vardır arada. İhtilalde seçkinlerin başı koparılırken, YAŞ’ta seçkinler baş koparmaktadır. Ordu halkın değil “seçkinlerin ordusudur.” İslamofobik generaller bir taraftan halka asimetrik savaş uygularken; öte yandan laiklerin “ahlak zabıtlığı”na soyunmuştur.
Modernizm algısını çiğnemeden yutmuş birer oburdur generaller. En büyük sorunları: hazımsızlık.
“Yaşam tarzı”yla yargısız infaz edilir Nevzat Tarhan. Çaresizdir. Kolları emir komuta zinciriyle bağlıdır. Bir “GATA’kulli”ye gelmiştir. Yargı kararı ne olursa olsun bir daha GATA’da profesörlük yapamayacaktır.
Demokrasi “halk popülizmi”diye manipülâsyona uğramıştır. “Halk istediği partiyi iktidara getirebilir ama halkın seçtiği kişiler, devleti yönetemez.” anlayışı geçerlidir. Elit oyuyla dağdaki çobanın oyu bir kefeye konulabilir miydi?
Demokrasi, çizmeler altındadır, üniformalıların çizmeleri. Darbe, Demokles’in kılıcı. Hazır ve nazır beklemededir tepede. Siyasiler panikte. Halk, dış kapının mandalı…
Güç-iktidar çatışması, olunca ihtişamıyla sahne almıştır. Rütbeliler, Kral Lear rolünde.
Madalyonun diğer yüzünde “kadrolaşma” planı yatmaktadır. Tek tip üniformadan tek tip insan çıkarma ilizyonu süsler cuntacıların hayallerini. “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar.” Hepsi dünyaca ünlü ilizyonist birer David Copperfield’dir düşler âleminde.
Nevzat Tarhan, albay üniformasını bir daha giymemek üzere dolabına asar. İçindeki hicran, bir yangındır. Ve tahkir. Yıllarca emek verdiği TSK’dan alınıp adi bir suçlu gibi toplum içine bırakılmıştır. Onuru ayaklar altındadır. Güveni sarsılmıştır.14 yaşından itibaren müthiş bir özveri ve gayretle kendini adadığı orduya güveni tarumâr olmuştur.
Bu bir travmadır veya bir nevi ölüm.
“Düşmanını tanımayan, savaşta yenilir. Hem kendisini hem düşmanını tanımayan savaşta yenildiği gibi savaştan sonra da toparlanamaz. Düşmanını tanımayıp kendisini tanıyan, savaştan sonra başarıya ulaşabilir. Hem kendisini hem düşmanını tanıyan gücün ise yenik düşme ihtimali yoktur.”(Nevzat Tarhan, Psikolojik Savaş, s–15)
Sisal bitkisidir Nevzat Tarhan. Amerika’nın sert, verimsiz topraklarında soğuk rüzgârlara, kavurucu sıcaklara göğüs gererek içindeki cevheri, yani elyafı çıkartan sisal bitkisi…
“Ulu çamlar, fırtınalı diyarlarda yetişir.” der Cemil Meriç. Fırtınalı bir diyardan kök salıp yükselir Nevzat Tarhan. İstikbalin gökleri hedef durağıdır.
Hayatın sarsıntı ve darbeleri, kişiyi kâh olgunlaştırır, kâh imha eder. Önünde iki yol vardır ve birini seçmek zaruretindedir. Ya yıkılıp yok olacak ya da yeniden doğrulacaktır.
Ümit, bir müjdedir. Sabrın müjdesi. Sabırla, çekilen sancı, inciyi müjdeler sedefe. Bakara Suresindeki “Elbette sabredenlerle beraberim.” ayetinin sırrına mazhar olur ve yeniden kalkar Nevzat Tarhan. Bu bir kalkış değil, uyanıştır. Bir diriliş. Yeniden doğuş. Psikolojik savaşın küllerinden yeniden doğar Nevzat Tarhan. Bir esenlik olup savrulur dört bir yana. Yenilgi fırsata dönüşmüştür.
Sedef, “inci”yi doğurmuştur.
Yüzünde daima bir gülümseme olacaktır bundan sonra. “Gülümseme, sözel olmayan ittifak oluşturmanın beden dilidir. Güler yüzlü, içten, sıcak davranan birini görmek, savunma duygusunu azaltır; dostluk ve güven duygularını arttırır.”
Tolstoy’a göre gülümseme, karanlık bir eve giren güneş ışığıdır.
Onun gülüşü, erik ağaçlarının bahar tebessümüdür. Bembeyaz gülümsemeyle taçlanmış, saflık kokan erik ağaçlarının… Mağrur ama sevimli, mütevazı ama asil bir gülümseyiş… Sevinç, huzur, esenlik ve dinginlik veren bir mesajdır her tebessümü.
Yüzünde tebessüm vardır; içinde yaralı bir kaplan. Kapana kısılmışçasına canhıraş tepinen, aldığı yaralardan ötürü zapt edilmeyen, kâh inleyen kâh bağıran bir kaplan. Her kımıldayışta yarası kanamakta, acısı depreşmekte ve emirler yağdırmaktadır.
İçindeki yaralı kaplanla başlar Nevzat Tarhan’ın tarih sahnesindeki öyküsü. Bu bir hayat hikâyesi değil, bir onur mücadelesidir:
“Aç ve sefil yaşarım, onursuz ve özgürlüksüz yaşayamam.” (Sayın Başbuğ Basınla Değil Kendisiyle Konuşmalı, Haber7.com)
İçini kasıp kavuran hesap sorma arzusu vardır:
“Vicdanlı ol Sayın Orgeneralim! Sen 14 yaşında bir genci askeri liseyi alıyorsun. Otuz yıl hizmet ettiriyorsun, albay yapıyorsun. Sonra da ‘Afedersin, senin yaşam tarzını beğenmedim, sen irticacıymışsın!’ diyorsun. Elini vicdanına koy! O insan uzaydan mı geldi?”( Vicdanlı Ol Sayın Orgeneralim! Haber7.com)
Mücadele için iki cephesi vardır: Bir cephede Korkunun Krallığını yıkmak için savaşacaktır öte cephede ideal bir toplum düzeni kurmak için.
Bir taraftan Batı felsefesini, Doğu irfanıyla harmanlayıp ondan hem kendisiyle, hem küresel dünya ile barışık bir toplum inşa etmeyi düşlerken; öte taraftan TSK’nin krallığına son verip hukukun hâkimiyetini hedefleyecektir.
Demokrasi için mücadele verecektir. Değerlerin hüküm sürdüğü bir demokrasi için… Bu, tasavvurundaki en iyi yönetim şeklidir. Yani içinde ahlakı barındıran demokrasi, özel reçetesidir.
Cuntacıların zihin haritalarının, kırmızı çizgilerinin, kalıp yargılarının gün ışığına çıkması gerekmektedir; adaletin Özgürlük Heykeli gibi yükselmesi için…
Ve kader, bu noktadan sonra Kaplanın Mankurtlarla dansına şahit olacaktır.
Genelkurmay Başkanının: “Aksini söyleyen varsa, çıksın söylesin.” çalımına aksi seda Nevzat Tarhan’dan, yani içinde tetikte bekleyen kaplandan gelir:
“Ben söylüyorum! Hodri meydan!”
Düello başlamıştır. Ritmik düello… Hesaplaşma. Baştanbaşa aksiyon yüklü bir hesaplaşma. Kurt kanunlarıyla hesaplaşma.
Bir başkaldırıdır Nevzat Tarhan. İsyanın, imanın ve azmin çığlığı. Haksızlığa, zulme, adaletsizliğe aktif direniş.
Ezilenin, ezen olma mücadelesini verenlere karşı sert duruş. Eylem halindeki sabırdır. Modern bir Gandi. Hint toplumunun hakları için İngilizlerin zorba yasalarına barışçıl direniş sergileyen ve “Şiddet göstermeme, inancımın birinci maddesidir.”diyen Mahatma Gandi’dir.
Ezber bozandır Nevzat Tarhan. “Türk toplumunda sürü geni var.” tezini “Özgürlük davası, her zaman haklı bir davadır ve esarete karşı girişilen savaş, asil bir savaştır.”antiteziyle ters yüz edendir.
Bir anti militaristtir Nevzat Tarhan. Keplerin gölgesinde neşv ü nema bulan demokrasiye, devletin âli menfaati için yükselen tiranlığa, kışlayla haşir neşir olan siyasete tepkidir.
Kâh Amasya’nın yalçın kayalıklarından süzülüp avına odaklanan bir kartal kadar kararlı ve yırtıcı;
“Sen, irticacı diyecekler diye Allah demedin. Bunun için mi mağrur oldun ve kendini yeryüzü tanrısı yaptın? Biraz özeleştiri yap Sayın Generalim!”
Kâh bahar coşkusundaki Yeşilırmak kadar asidir militarizmde:
“Şehit annesi kadar feraset, basiret sahibi olmayan, aklı ve kalbi körleşmiş bir Genelkurmay Başkanı o makama yakışmıyor. Ya aklını başına almalı ya da gitmeli.”
“Kabadayılar, her şey yolunda giderken ve güç ellerindeyken cesurdurlar. Kontrolü kaybederlerse korkmaya başlar, bütün sırlarını ortaya dökerler. Ergenekoncuların cesareti, kabadayı cesaretine benziyor.”
“Terörle mücadele eden ordunun teröristlerinden farkı, adil savaşmasıdır.”
Sivil itaatsizliktir Nevzat Tarhan.”Sorma, düşünme, itaat et” felsefesiyle rafa kaldırılan “itaat” kavramını yeniden sorgulatan ve “Neye, kime, nasıl itaat?”sorularıyla gündemi değiştiren sivil itaatsiz.
Özgürlüğün yolunu kapayan itaate itaatsizliktir Nevzat Tarhan.
“Aydınlanma düşüncesine takılıp mankurtlaşmayı seçen, alafrangalık meraklısı Tanzimat neslinin amentüsüne itaatsizlik…
“Laikliği sivil din ilan edip” bu dine biat etmeyen çoğunluğa karşı psikolojik savaş yürüten zihniyete itaatsizlik…
Modernleşme algısıyla akılları gözlerine inmiş resmi ideolojinin, algıyı olgu yapma eylem planlarına itaatsizlik…
“Yarım bilgi, seçilmiş doğrularla yürütülen kara propagandalı asimetrik savaşa itaatsizlik…
“Bilimsel çalışmalar, bizim kararlılığımıza zarar verir.”diyerek “bilimsel ölçütlere Fransız kalan generaller”e itaatsizlik.
“Korku üzerine kurulmuş resmi ideolojiye” itaatsizliktir.
Sorgulanmayan sisteme, totaliter olmaya, vicdansız ve insafsız yargıya, askeri diktatörlüğe, cuntacı odaklara, darbeci kafalara, Ayışığı ve Sarıkız operasyonlarına, balyoz planlarına, muhtıralara, despot yönetime, jakobenizmi Türk siyasetine taşıyan siyasi aktörlere, çifte standartçılığa, ötekileştirmeye, yaftalayıp sıradanlaştırmaya, özde değil sözde çağdaşlaşmaya, zihinde değil giyimde modernizeye itaatsizliktir Nevzat Tarhan.
Bir Malcolm x’tir.
“Kimse size özgürlüğü vermez. Kimse size eşitlik ya da başka bir şey vermez. Erkekseniz gidin ve kendiniz alın.”diyen Kara Kıtanın özgürlük savaşçısı Malcolm X kadar öfkelidir:
“Sayın asker ve sivil diktatörler! Artık topluma mühendislik yapamazsınız!”
“Kimse kendisini Türkiye’nin ağası sanmasın.”
“Özgür olmak için çaba harcamak gerekir. Özgürlük verilmez, alınır.”diyen Fichte’dir.
“Adalet, cesaret ister. Biz de bu mücadeleyi veriyoruz. Bizim yaptığımız tarihteki Türk soyun asaletidir. Biz bu mücadeleyi vermezsek kendimize olan saygımızı kaybederiz.”(Nevzat Tarhan,6 Nisan 2009,Zaman Pazar Röportajı)
“Kim özgürlüğünü yitirmişse, onu savunmadığı için yitirmiştir.”diyen Voltaire’dir. Bir Voltaire kadar gözünü daldan budaktan sakınmaz. Bunun için kariyerini riske atar. Mahkeme yoluyla hak arama yöntemini seçtiğinde can güvenliğini de tehlikeye sokmuştur. Arabasına binerken bomba kontrolü yaptığı günler vardır.
Türkiye’de “zihniyet dönüşümü” gerçekleştirmek için zihinsel isyandadır Nevzat Tarhan:
“Çifte standart ya acizlik ya ahmaklıktır. Hukuka göre karar veren pozisyon adamı başsavcılar, sisteme, güvene zarar verdiler. Roma’yı bu zihniyet yıktı.”( Siyasetin Hukukun Üstünde Tutulduğunun Belgesi, Haber7.com )
Zihnî isyanda, ruhî isyanda ve kalbî isyandadır... Feryat ve figanda:
“Kendime soru soruyorum... Zihnim isyan ediyor, ruhum feryat ediyor, aklım onaylamıyor, vicdanım itiraz ediyor o halde kalbimin çığlığını duymalıydım.” (Bölücülük ve Referandum İlişkisi. Haber7.com)
Yoksulların hakları için kanun güçlülerine karşı ayaklanan bir Robin Hood örneğidir 21. yüzyılda. Görevini kötüye kullanan, yüksek vergilendirmenin yanı sıra fakirlere kötü davranan despot yöneticilere karşı isyan eden bir Robin Hood’dur Nevzat Tarhan.
“Tek kişilik çoğunluktur.” Ona göre Yaratıcı’nın kendisiyle olduğunu bilen kişi tek kişilik çoğunluktur. Kalbi Allah kontrolünde, insiyaklarla yol almaktadır.
Aksiyon halindedir. Her daim cephede. Cephede yani savaşta. Ateş hattındadır. Bütün yalanların maskesini yırtmak, bütün çarpıklıklara darbe indirmek, topluma doğruyu aşılamak için hareket halindedir. Sahtelerle, yalanlarla, hile ve oyunlarla savaşır. İdeali uğrunda bir Foucault kadar kararlı, bir Derrida kadar aksiyoneldir.
Siyasi konjonktür içinde ırkçılık karşıtı hareketlerde yer alan, Fransa'daki Cezayirli mültecilerin haklarını destekleyen, Körfez Savaşı sırasında ise Alman filozof Habermas'la birlikte, dünya entelektüellerini, ABD'nin Irak'a karşı giriştiği saldırıya tavır almaya teşvik eden Jacques Derrida kadar aksiyon halindedir.
Özgürlüğünü, halkını, ülkesini yok etmeye yönelmiş silahların her türüne bilinçli mücadele veren Edward Said’dir. Erdemli eylemi sonuna değin savunan, yeri geldiğinde kendi ekmek kapısı Amerikan iktidarına kafa tutan; yeri geldiğinde Filistinli çocuklarla elinde taşla antiemperyalist mücadelede boy gösteren entelektüel Edward Said gibi savaş alanındadır. En az onun kadar ateşlidir.
Onun savaş meydanı televizyon kanalları, radyo programları, gazete manşetleri, konferans salonları, kitap rafları ve internet siteleridir. Bir yandan bilimsel veriler ışığında değerleriyle bütünleşen bir toplum inşa etmeye gayret ederken bir yandan da “Üniformalı Ağalar”la mücadelesini vermektedir:
“Esas duruşa geç Sayın General!”
“ İşine gelince demokrasi, işine gelince darbe yanlısı olacaksın. Hadi oradan sende!”
“Siz de halkın değerleri ile barışmalısınız. Bu toplum, dini değerlerle kavgalı, bir orduyu kabul etmez. Zamanı algılayın, zihinsel dönüşümü yaşayın yine general olun. Kimse size karışmıyor.”
“Çığlıkta ahenk aranmaz.”Ama o ahenklidir. İlkeli. Doğru hedeflere doğru adımlarla gitme başarısını göstermektedir. Doğru yöntemlerle mücadele, temel ilkesidir.
“Medenilere galebe çalmak, ikna iledir; söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.”felsefisiyle kılıç yerine egzotik çiçeklerle donattığı kalemini sivriltir. Ona göre; insanlığın hizmetindeki en kuvvetli ilaçlar, kelimelerdir. Söz, kılıçtan keskindir. Fikrine güvenen şiddete başvurmaz. Bu yüzden silah olarak “sözün gücü”nü kullanılır. Samimiyet, dürüstlük ve ihlâs diğer silahlarıdır.
“İhlâsta; kişi yaptığı işe yüksek bir ideal koyar ve bu ideale inanarak yapar.” İhlâsın birinci ayağında içtenlik samimiyet, içi dış ve özü sözü bir olmak vardır, diğer ayağında ise kendi egosunun dışında yüksek bir ideal için çalışmak.”Onun yüksek ideali, haksızlıkların son bulup adaletin gerçek manasıyla mülkün temeli olmasıdır:
“Kızgın değilim, dertliyim. Zalimin yanında yer almak mevcut zulme ortak ve yeni zulme müstahak olmak değil midir?”
“Dost acı söyler. Emekli bir subay olarak bunları yazmaktan mutlu değilim ama zalimliğe sessiz kalınmaz ki.”
“Hayat yolunda ilerlerken önüne engel çıktığında ilkeli bir şekilde mücadele vermek gerekir. A planı olmazsa B,olmazsa C planı devreye geçirilmeli.” düşüncesindedir.
A planı güçlenerek ilerlemektedir. Güçlenmek “Öldürmeyen darbeler, beni güçlendirir.”mesajını vermektir. Kâh mücadelenin öteki şeklidir, kâh öç alma dürtüsünü pasifize etme yoludur:
“Öç almak her zaman ‘dişe diş, kana kan’ bir felsefe yürütmek değildir. Öç almanın öyle yolları vardır ki bazen somut hiçbir şey yapmaya gerek kalmaz. Öç almak isteyen kişi, karşısındakine güçlü ve başarılı göründüğünde, içindeki öç duygusunu tatmin etmiş olur.” ( Güzel İnsan Modeli, s- 153)
A planındaki başarı merdivenlerini tırmanmıştır. B planı ise yazmaktır.
Yazmak… İç âleminde barındırdığı yaralı kaplanın sessiz çığlığı. Bir nara. Haykırış. Kelimelerle bestelenmiş senfonidir yazmak. Bir yandan eserler verir öte yandan bir internet sitesinde yazar.
Kimi eseri bir manifestodur. Çağa yazılmış manifesto. Bir reddiye. Kimisi de bir rehberdir, kılavuz. Akıl hocası. Ama internet sitesinde yazdıkları birer serenattır. Kovulduğu, hor görüldüğü, itildiği, ötekileştirildiği kurumun önderlerine yazılmış, çığlıklarla bestelenmiş serenat. Sürgün yemiştir. Sürgün… Her sürgün bir vurgundur. Kalem gücünü bu vurgundan almaktadır.
İçinden çıktığı camianın iç yüzünü iyi bilmektedir. Bazı yazıları milyarların üzerinde okuyucu bulur. Her yazı bir rafting. Adrenalin. Reyting rekorları kırar. Merakları doruğa çıkarır.
Çokça yorum alır. Yorumlar birer forum gibidir. Düşünce platformu. Fikirlerin çarpıştığı, tartışıldığı bir düşünce platformu.
Her bir yazı Korkunun Krallığına korku salma eylemi. Çetin bir bulmacanın satır ve sütunlarını doldurur gibi yazar. Şifreleri çözer:
“1999’da TBMM’de başörtülü Milletvekili Merve Kavakçı yemin töreninde hazırlanırken gri propaganda söylentisi ile ‘Harp Okulu öğrencileri meclise yürüyecek’ haberi uçurtuldu. Kuvvet komutanları, dinleyici locasına dizildiler. Zavallı Ecevit istemeye istemeye tarihi konuşmasını yaptı. Bu hanım efendiyi buradan çıkarınız.’ Psikolojik operasyon hedefine ulaştı. Herkes kullanıldı.” (Darbecilerin Zihin Haritaları, Haber 7.com)
Bir oyun bozucudur Nevzat Tarhan. Karanlık odakların gizli planlarını, kirli yüzünü, blöf ve şantajlarını su yüzüne çıkarır:
“Darbeciler, kanserli hücre gibidir, ilaçla tedavi olmaz.” .”(Nevzat Tarhan,6 Nisan 2009,Zaman Pazar Röportajı)
Çare, oyunlarını bozmaktır. Aksi takdirde, kanserli hücre tüm vücudu yok edecektir.
“Kral Çıplak!” diyen adamdır Nevzat Tarhan. Yazmak bir ifşa. Teşhirdir.
“1993’de psikolojik savaş eylemi, “Özal’ın yaptıklarını temizleme eylem planı” çerçevesinde, Madımak otelinin yakılması ve müdahalenin geciktirilerek olayın büyütülmesi; Alevi vatandaşların sokağa dökülmesi; akabinde Karabağlar’da 33 Sünni vatandaşın öldürülmesi birer cuntacı proje idi.
1990’lı yıllarda da Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Kışlalı gibi laikçileri sokağa dökecek suikastler ve mitinglerin düzenlenmesi proje idi.
1997’de Ali Kalkancı ve Fadime Şahin olayları o günün irtica ile mücadele eylem planlarının gereği idi. (…)
2003’te ‘Ordu Göreve’ mitingleri ve o esnada havada uçakların uçması birer proje idi. 2006’da Danıştay’ın bombalanması akabinde başlatılan Cumhuriyet mitingleri proje idi.
Şemdinli’nin bombalanması, Savcı Ferhat Sarıkaya’nın gaza getirilip rektörü tutuklatması, soğukkanlı davranması gereken YÖK üyeleri ve 76 rektörün Van’a gidip ‘Protestolarımıza devam edeceğiz’ demeleri bir proje idi.”( Projeciler Gerçekten Korkuyor Çünkü, Haber 7.com)
“Devlet zarar görür, TSK yıpranır diye” ört bas edilen gerçekleri açıklama misyonunu üstlenir. Psikolojik savaş taktiklerini deşifre eder:
“Asimetrik Psikolojik Savaş’ın ana yöntemi kara propagandadır. Kara propagandada kaynak belirlidir ama gizlidir yani başka kaynaktan çıkıyor gibi gözükür. Amacı muhataplarını ruhi çöküntüye uğratmaktır.” (TSK’ da asimetrik Savaş Kaygısı, Haber 7.com))
“Aslında düğmeye Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ bastı.’Sabrımız taşarsa bildiklerimizi açıklarız.’dedi. Bu söz aslında ‘Tepemi arttırırsan bildiklerimi açıklarım.’şeklindeki tehdit amaçlı mafya jargonudur.” (Yargı alanında düğmeye kim bastı?Haber7.com)
Militarizmin kökünü kazımak için yazar. Şeffaflık, dürüstlük, vicdan temel ölçütleri.
“Doğruluk gizli hazineye benzer. Açıldıkça sevindirir. Yalan da gizli ateşe benzer. Açıldıkça yakar. Konuşulmayan gerçeklerin şiddeti besleyen zehirli fikirler olarak yayıldığını unutmayalım. İdeolojileri tartışırsak militarist zihniyetin temeli biter.” ( Misyon, Vizyon, Komisyon Ahlakı,Haber7.com)
TSK’da özeleştiri yapma ve kendisiyle yüzleşme devrimini gerçekleştiren bir devrimcidir Nevzat Tarhan.
"Biraz aynaya bakmalı ve kendinle konuşmalısın Sayın Generalim.”
“Kendi askeri savcılarına bile güvenmiyorsun. Hukuk denetiminden kaçırarak insanların ekmeği ile oynadığın için hiç mi vicadanın sızlamadı Sayın Orgeneralim?”
“Güneydoğu’da terörle savaşırken evine roket isabet etmiş bir yüzbaşını eşi kanser tedavisi görürken YAŞ kararı ile ne olduğu belirsiz bir irtica uydurması ile sokak ortasında bırakıyorsun. Hiç mi vicdan taşımıyorsun Sayın Orgeneralim?”
“Bazı generallerin ve askeri savcıların “Devekuşu sendromu” ile hareket ettiklerini görüyoruz. Bilindiği gibi devekuşu avcıyı görür, uçamaz ve koşamaz. Korkusundan başını kuma sokar. Ta ki avcı onu görmesin. Ama koca gövdesi dışarıdadır. Avcı, er geç görür onu.(Korkma Sayın General, Haber7.com)
“Genelkurmayımız huysuz ihtiyarlara benzememeli. Huysuz ihtiyarlar hep bir suçlu ararlar suçun kendilerinde olduğunu anladıklarında ise iyice yalnız kaldıklarını görürler.” (Genelkurmay huysuz ihtiyara benzemeye başladı, Haber7.com)
Türkiye’deki resmi ideoloji ‘Paternalist’tir. Yani babayı ve atayı kutsallaştıran anlayış üzerine kuruludur:
Peternalist yaklaşımlar, özeleştiri yaptırmaz ve gelişmeyi engeller. Yazılı olmayan kuralları, inançları ve kutsalları vardır. Bu nedenle travmayı çözemez.
“1950’de Tek Parti Cumhuriyeti’nden sonra yaşanması gereken değişimi yine yaşamadık ve fırsatı heba ettik. Türkiye, halen Cumhuriyetin kuruluşunda geliştirdiği o tarihlerin güncel ideolojisini resmi ideoloji adı altında mumyalaştırmış, kutsallaştırmış, değişime direnerek var oluş anksiyetisini çözmemiştir.
Devre arkadaşlarından bir haber gelir: “Nevzat’ı rahat bırakmazlar ama mecalleri kalmadı.” Nevzat Tarhan,6 Nisan 2009,Zaman Pazar Röportajı)
Her yazısı “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” mahiyetindedir. Gerçeklerin açığa çıkmasını sağlayan ateşli yazılar Türkiye’yi bir kırılma noktasına taşır. Askerin siyasete müdahalesini olağan karşılayan zihniyette bir dönüşüm gerçekleştirir. Askeri irade ve siyasi iradenin kendi alanlarını tanımasına yol açar. Akıl ve bilimin kök saldığı bir dünyada dogmalara yer olmadığının altını çizer. Bugün eşi başörtülü subaya generallik yolu açıldıysa bunda Nevzat Tarhan’ın rolü tartışılmaz.
“Tapınağa dönüştürülen bir Genelkurmayımız vardı. Hiç eleştirilmeyen, sorgulanmayan ve hesap sorulmayan Genelkurmay…” (Bölücülük ve referandum ilişkisi, Haber7.com)
“ İyi şeyleri pekiştir, kötü şeyleri değiştir!” ilkesiyle seslenişe geçer:
“JİTEM ve GNH başlığı altında TSK’daki karanlık cunta odaklarının halen aktif olduğu anlaşılıyor. Genelkurmay Başkanı ve TSK’da yurtsever, Türkiye’nin geleceğini düşünen yiğit subaylar, kahraman savcılar, bilge yargıçlar artık susmamalı. Gerçek neyse ortaya çıksın toplum başka bir şey istemiyor.”
Türk toplumunu dogmatik uykusundan uyandıran adamdır Nevzat Tarhan…
Leyla Yıldız
Risale haber
Okunma : 5688