Geleneksel aile eğitiminde özellikle kız çocukları iyi bir anne ve iyi bir eş olmaya göre hazırlanır.
Bu, evlilik bağlarını güçlendirici bir yaklaşımdır. Aileler bu şekilde davranarak kız çocuklarına bağımlılık eğitimi verirler. Böylece babaya bağımlılıktan, eşe bağımlı olmaya doğru bir gidiş ortaya çıkar. Fakat kadın açısından bireyselleşme sıkıntısı yaşanır. Kadının devamlı ‘veren’, kurallara uyan taraf olması, evlilik bağları açısından kendine güvensiz, söz hakkı olmayan bir annenin varlığını ortaya koyar ki; bu durum çocukların eğitimine yansır. Geleneksel yapımızda kadın, onu sevecek ve ihtiyaçlarını giderecek birini ister. Erkek de çeşitli ihtiyaçlarını karşılayan, evinin yiyecek içecek, tertip ve düzenini ayarlayan birini arzu eder. Hatta erkekler hanımlarına, ‘çamaşır makinesi’ diye takılırlar.
Erkekler evliliği fiziksel ihtiyaçlarını giderecek bir beraberlik gibi görürken, kadın psikolojik ihtiyaçlarının karşılanacağını düşünür. Burada erkek, kadının psikolojik ihtiyaçlarını, kadın da erkeğin fizyolojik ihtiyaçlarını anlamalıdır. Anneler kızlarını evlendirirken, ‘aman kızım idareci ol, sabırla hareket et’ eğitimi verirler. Bu tavsiye bir noktaya kadar doğrudur, ama artık erkeklerin eşlerine karşı eskisi kadar sadık ve adil davranmadıkları da bir gerçektir. Erkekler eşlerinden daha güzel, daha çekici bir kadın gördükleri zaman, kadına sırtını dönebilme eğilimini eskiye göre daha fazla taşımaktadır. Böyle olunca evlilik bağları bir müddet sonra sarsılabilir. Bu eğitimi alan kadın mağdur olur. Çağımızda, kadının evlilikle ilgili geleneksel eğitim tarzında bir takım değişiklikler olmalıdır. Sabırlı olmak iyidir ama, hakkını savunmak da lâzımdır. ‘Benim fikrim budur’ diyebilen, haklı ve mantıklı bir şekilde kendi düşüncesini savunabilen kadın kimliği ortaya çıkmalıdır. Anneler kız çocuklarını eğitirken, onları kocalarına körü körüne itaat eden robotlar tarzında değil, mantığıyla hareket eden, sorgulayıcı bir biçimde yetiştirmelidir.
‘Bağımsız ol, istediğin gibi yaşa’ yaklaşımı evlilik bağlarını zayıflatır. Fakat kadın evliliğini, bağımsız davranarak da sağlıklı götürebilir. Yoksa erkeğin hata yapmasına engel olamaz.
Evde eşi tarafından ezilen, değer verilmeyen, önemsenmeyen, ama annesinden, ‘kocan ne derse desin idare et, katlan, yuvayı diş kuş yapar’ diye öğrendiği için evlilikle ilgili sıkıntılarını yakınlarına dahi söyleyemeyen kadın, tavırlarını ayarlayamaz, davranışlarının sınırlarını çizemez. Böyle ruh sağlığı bozulmuş kadınlara tedavi sırasında sıkça rastlarız. Erkeğine evde taht kurmuş, ona kendisini özel hissettirmiş, fakat eşine kendisini özel hissettirememiştir.
Bizdeki erkek, evlendikten sonra eşini sadece ‘çocuklarının annesi’ olarak görür, kendi eşi gibi görmez. Fakat kadın da annesinden, evlendikten sonra sadece ‘çocuklarının annesi’ gibi davranma eğitimi aldığından; dişiliğini, erkeğiyle mutlu olacağı paylaşımları unutur. Sadece anneliği ön plana çıkarır. Bu arada erkek de ‘çocuğa fazla zaman ayırıyor, benimle ilgilenmiyor’ tarzında düşünerek, bundan rahatsız olur. Kadınlar o zaman, ‘çocukları kıskanıyor musun?’ diye sorarlar. Halbuki yaşanan kıskanma değil, kadının duygusal paylaşımının yanlış yöne sevk edilmesidir. Aileler çocuklarını yetiştirirken iyi eş ve iyi ebeveyn olma kavramlarını onlara ayrı ayrı anlatmalıdır. Yaşadığımız çağda kadınların eşlerini ellerinde tutabilmeleri için iyi anne olmaları yetmemektedir. Kadınlar, erkeğin psikolojik ihtiyaçlarının göz önüne alınması gerektiğini de bilmelidir. Bunu yapabilen kadınların evlilikleri daha kaliteli yürür.
Okunma : 7710