Evlilik ve insan ilişkilerinin temeli sevgi, saygı ve güvene bağıdır.
Bu bağlar aynı zamanda evliliğin temel ihtiyaçlarıdır. Bir erkeğin evde güven ortamı oluşturması, eve ekmek getirmesinden daha önemlidir. Evde sıcak bir atmosferin oluşması, iki tarafın da kendini değerli hissetmesine yol açar. Evlilik terapilerine gelen kadınların önemli şikayetlerinden birisi, ‘benim evimdeki eşyalardan hiç farkım yok, evimde değerli değilim’ şeklindedir. Kendini böyle kıymetsiz hisseden bir insan evliliği yürütemez. Bu bakımdan, değerli olma duygusu, evlilikteki temel ihtiyaçlardan biridir.
Evlilikte, yakınlık ve dayanışma duygusu da ön plandadır. ‘Sıkıntıya düştüğüm, hasta olduğum ya da güçsüzleştiğim zaman bana yardım edilebilir, sahip çıkılabilir, yalnız değilim’ düşüncesi kadına kendini güvende hissettirir. Bunun yanı sıra sorumluluk duygusu evlilikteki sorunların çözülmesine yardımcı olur. Eşlerde bireysel tepki yerine, ortak tepki gelişmeli, ‘eşimle beraber ne yapabiliriz?’ düşüncesi yerleşmelidir. Evliliğe hazır olmayanlar, tek kişilik tatil planları yapar, alışverişe gittiklerinde sadece kendileri için alışveriş yaparlar. Bu, ‘biz’ olamamaktan kaynaklanan bir olgudur ve değişim gerektirir. Çiftler değerli olma, kendini güvende hissetme, paylaşma ve sorumluluk duygusu gibi, evlilikteki temel ihtiyaçların farkına varmalıdır. Çünkü evlilik sadece aynı ortamı değil, aynı duyguları da paylaşmaktır. Evlilikte fiziksel olduğu gibi psikolojik beraberlik de, fiziksel iletişim gibi psikolojik iletişim de vardır. Mesela, Don Quijote (Kişot) ile Sancho Panza (Sanço), bütün dünyayı birlikte dolaştıkları ve fiziksel olarak çok yakın oldukları halde, ruhsal olarak birbirlerinden çok uzaktırlar. Birinin zevk, hayal ve düşünceleri başka, diğerininki başkadır. Evliliği evlilik yapan da fiziksel olandan çok, psikolojik beraberliktir. Psikolojik beraberlik, kişilerin birbirine değil, aynı noktaya ve aynı hedefe bakması demektir. Eşlere bu bilinç yerleşirse, evlilik kaliteli ve uzun ömürlü olabilir.
Aslında ideal üretim, iyi çocuk yetiştirmektir. Bu bir toplumun iyi fabrika kurmasından veya iyi sanatçı yetiştirmesinden önce gelen görevidir. Kadının evdeki rolü küçümsendiğinde, iyi nesiller yetiştirme de küçümsenmiş olur. Kadını kadın yapan rollerin güçlenmesi, kadını daha kuvvetli kılacaktır. Önemli olan, kadının erkek gibi davranması değil, aradaki farkların korunmasıdır. Bu sebeple evdeki işlerin yöneticisi kadın, dışarıdaki işlerin yöneticisi erkek olmalı, kararlar beraber alınmalıdır. Çiftlerin aileyi nerede ve nasıl temsil edeceği aradaki anlaşmaya bağlı olarak değişebilmelidir.
Kültürel ve dini değerlerimiz, evin ekonomik ve mali sorumluluğunu erkeğe vermiştir. Buna karşılık erkek, ‘koltuklar nereye yerleşecek, yemek ne olacak, tablo nereye asılacak?’ gibi konularda son sözü eşine bırakmalıdır. Böyle bir paylaşım, hem farklılıkları korur, hem de dengeyi sağlar.
Sonuç olarak; kadın erkek eşitliğinin gerektiği gibi yaşanabilmesinde, cinsel kimlik sınırlarının korunması önemlidir. Cinsel kimliği bozucu davranışlar hem kişilerin psikolojik doğası, hem de insanlığın geleceği açısından onaylanmamalıdır. Bu durum insanın mutlu olmasını engelleyecek, uzun vadede olumsuz toplumsal sonuçlar doğuracaktır.
Okunma : 41261