Bir insanın eşini kaybetmesi gerçekten çok ağır fakat önüne geçilemeyecek bir durumdur. Mutlu bir evliliğin sona ermesi ve eski günlerin bir daha yaşanamayacak olduğunu kişinin bilmesinin insanın yaşayacağı en büyük travmalardan birisi olduğunu belirten NPİSTANBUL Hastanesinden Nevzat Tarhan bu konuda tavsiyelerde bulundu.
Eşini kaybeden bir insan bir taraftan yarım kalmış işlerle, planlarla karşı karşıya kalırken diğer yandan da yaşadığı olaydan kaynaklanan üzüntüler, korkular ve heyecanlarla yüzleşmek durumundadır.
Suçluluk duygusu hissedilir
Kadın erkek herkes için katlanılması güç olan bu durum, kadınlara yüklenen toplumsal rolün etkisiyle daha da zorlu bir hale bürünüyor. Böyle bir olaydan sonra kadınların en çok hissettikleri duygulardan biri suçluluk duygusudur. Eşi vefat eden bir kadına gülmek bile suç gibi gelir. Etrafındaki insanların kendisinden -televizyon seyretmemek, eğlenmemek, nikah yüzüğünü takmaya devam etmek gibi- birtakım beklentilerinin olduğunu ve çevresindekiler tarafından her hareketinin izlendiğini düşünür. Gerçekten de toplumda böyle bir eğilim vardır. Çevrenin geride kalan eşi sahiplenmesi aslında kendiliğinden kötü bir şey değildir. Ancak bu sahiplenme baskı ve kontrol biçimde gelişiyor ya da o şekilde algılanıyorsa sorunu büyütmekten başka bir şey yapmaz.
Depresyona sık rastlanır
Vefatın ardından geride kalan kişinin yaşamı bu olayı kabullense farklı, kabullenmese farklı şekilde seyreder. Eşleri vefat eden hanımlarda depresyona çok sık rastlıyoruz. Depresyonu muhakkak terapitik bir yaklaşımla aşmak gerekir. Sadece ilaç gerekecek derinlikte bir depresyon da yaşanabilir ama yardım almak çok önem taşır. Çünkü eşini kaybetmesi insanın hayatını derinden etkileyen ve kendisine yeniden bir yol çizmesini gerektiren bir durumdur.
Matem Dönemi
Ölüm gibi travmalara yol açacak olaylarla baş etmede insanın daha önceki kişilik birikimleri ön plana çıkar. Böyle bir durumda matem doğal bir tepkidir. Bir insan sevdiğini kaybettiği için travma geçirecek, ona karşı yoğun bir özlem duyacak, onunla ilgili bir örselenme yaşayacaktır.
Matemi yaşamak, cenazeye katılmak, kabristana gitmek, matem elbiseleri giymek, ağıtlar yakmak vs. aslında ruh sağlığı açısından faydalı şeylerdir. Çünkü acıdan kaçmamak, acıyı zamanında yaşamak gerekir. Acı zamanında yaşanmadıysa duyguları bastırmanın sonucu olarak başka ruhsal sorunlar ortaya çıkabilir. Matemi vaktinde yaşayıp acıyı tüketmek daha iyidir. Acıyla yüzleşen insan zamanla bunu gerçekçi bir şekilde göğüsleyip aşabilecektir.
Stres bozuklukları yaşanabilir
Bu dönemde sık sık eşini, onun ölümünü rüyasında görenler, iştah kaybı, kilo kaybı, uyku düzeninde bozulmalar yaşayan kişiler olur. Bunların dışında sürekli o konuyu düşünme, korkularda artış (yere bir şey düşse hemen irkilme, sıçrama) gibi stres bozuklukları yaşanabilir.
Yalnızlık duygusu yaşanır
Eşi vefat etmiş kadınların hissettiği duygulardan bir tanesi de yalnızlık duygusudur. İnsan ölümden çok ayrılık nedeniyle acı çeker. Sevdiğine ulaşamamanın verdiği ayrılık duygusunu doğru yönetmek gerekir. İnsanın ileride eşine kavuşacağına ilişkin sağlam bir inancı olan varsa rahatlaması çok daha kolay olacaktır.
Ruhsal olgunluk
Bu türden olaylarda kişinin ruhsal olgunluğa erişmiş bir insan olması önem taşır. Kişinin ruhsal olgunluğuna göre verdiği tepkiler değişir. Bütün sorun, yaşam felsefesini hayatın yeni akışına uygun olarak değiştirmek, yani kendine uygun yeni stratejiler geliştirebilmektir. Bu acıyı yaşayanlar ölümü hayatın kaçınılmaz bir gerçeği olarak kabul etmeli ama bunu bir yok oluş şeklinde algılamamayı başarabilmeliler.
Yargılanacağı düşüncesi
Eşlerini kaybeden kadınların hayatlarına devam etmeleri halinde suçluluk duygusuna kapıldıklarını ifade etmiştik. Dışarı çıkmak, kuaföre gitmek bile kişinin büyük bir suçluluk duygusu hissetmesine yol açar. Gitmek istemez, gitse de insanların kendisini yargılayacaklarını düşünür. Eşinin sevdiği yemeği yerken bile kendisini suçlu hisseden insanlar dahi vardır. Bütün bunlar insanın eşine duyduğu sevginin derinliğini gösteren şeylerdir ama bir taraftan da hayatın devam etmekte olduğu, varsa insanın çocuklarına karşı sorumlulukları olduğu da unutulmamalıdır.
Çevrenin Etkisi
Ölümün ardından aileler ve çevre yalnız kalan kadına destek olmalılar. Bütün ailenin yalnız kalan kişiye sahip çıkması, hem duygusal hem de ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaya çalışması gerekir. Bazı kadınlar güçlüdürler, o zamana kadar hiç çalışmamış olsalar bile bir yolunu bulup ekonomik olarak kendilerine yetmeyi başarabilirler. İdeal olan da budur zaten. Ancak kişi ekonomik ihtiyacını karşılasa bile duygusal bir desteğe ihtiyaç duyacaktır.
Büyük kararlar verilmemeli
Böyle bir acıyı yaşayan kişi ilk başta depresif bir dönem geçirir. O dönemde muhakeme gücü azalır, sağlıklı düşünüp karar veremeyebilir. Kişinin ileride pişman olacağı şeyler yapmaması için depresif ruh halindeyken büyük kararlar vermemesi, hayatının seyrinin nasıl olacağı konusundaki kâr-zarar analizini o dönemi atlattıktan sonraki bir zamana ertelemesi daha doğru olur. Matem dönemini yaşayan kişinin yakınlarının bir yandan acıyı paylaşırken diğer yandan da kişiye hayatına çizeceği yön konusunda tavsiyelerde bulunmaları yerinde olacaktır. Bu dönem kişinin manevi desteğe en fazla ihtiyaç duyduğu dönemlerden biridir.
Sahip çıkmayı abartmamalı
Fakat çevrenin ve özellikle ailenin sahip çıkma işini abartıp kişiyi adeta bir cenderenin içinde hissettirecek tavırlardan kaçınması gerekir. Aile büyükleri bazı durumlarda aşırı bir baskı ve koruyuculuk içerisinde kişinin nefes almasını bile kontrol etmek istermişçesine davranırlar. Bu tavrın açıklaması da çoğu zaman “ Aslında biz sana güveniyoruz ama çevreye güvenmiyoruz” şeklinde olur. Kişinin kendisine güvenilmediğini hissetmesi ani kararlar alıp bu duruma son vermeye çalışmasına neden olabilir. Kişinin alacağı kararlar, yaşamına vereceği yön ailesinin isteklerini karşılama amacıyla değil kendisi için doğru bir hayat kurma motivasyonuyla biçimlenmelidir.
Aile baskı yapmak yerine sevgi ve bağlılığını hissettirmelidir. Bir kişiyle hem ilgilenmek hem de aynı zamanda onu özgür bırakmak mümkündür. Yakınlar böylesi dönemlere karşı duyarlı olmalı, iyilik yapmak isterken yanlış kararlara vesile olmaktan kaçınmalılar.
Ölüme verilen anlam ve yeni dönem
İnsanın ölüme verdiği anlam o insanın hayatının yeni dönemde nasıl şekilleneceğini belirler. Böyle bir olay insanın kendisini tanıması ve kendini geliştirmesi için bir fırsat da olabilir. İnsanın yaşadığı travma onun yaşam felsefesini doğru ve güzele götürebilir.
Ölüme gösterilen ilk tepki kadere isyan ve bunu kabullenememe şeklinde olur. Ölümü bir son, bitiş gibi algılayan insanın bu acıyı yaşaması ve onun üstesinden gelmesi çok zordur. “Öldükten sonra yok olup gitmeyecek, toprakta çürümeyeceğiz. Bu sadece bir boyut değişimidir. Ölüm tesadüfi, başı boş bir olay değildir. Hayatı veren de alan da aynı kudrettir” diye düşünen kişi ölüm acısını da ölümle ilgili korkuları da daha rahat atlatır.
Geçmişte Yaşarlar
Çok sevdikleri birini kaybedenlerin en çok yaptıkları hatalardan birisi geçmişte yaşamaktır. Kendi kendine “acaba”lar “keşke”ler ile geçmişle hesaplaşarak, “Doktor öyle yapmasaydı, böyle yapmasaydı. Keşke ameliyat olmasına engel olsaydım” deyip durmanın hiçbir faydası yoktur. İnsan düşününce kendi hayatındaki ufacık şeylere bile hakim olamadığını görür. Başımıza böyle bir olay geldiyse, artık kaçınılmaz olan bu gerçeği kabul etmekten başka yapılabilecek bir şey yoktur.
Bağlanma korkusu yaşarlar
Bu dönemde tekrar birine bağlanma korkusu söz konusu olabilir. Yeniden aynı acıyı yaşamaktan korkan kişi bundan sonra hiç kimseye bağlanmamaya, kimseyi hayatına almamaya çalışabilir. Bu şekilde aynı acıyı yeniden yaşamamak için kendince bir çare bulduğunu düşünür. Ama tabii ki bu, gerçek bir çözüm değildir.
Matem dönemini atlatan kadın bir yol ayrımındadır. Kendisine yeni bir hayat kurması gerekir. Hangi yolda yürüyeceğini belirlerken kendi önceliklerinin ne olduğunu ortaya koymalıdır. Bu olayda doğru tek değildir. Kişiye göre, kişinin hayata bakış açısına göre bulunacak çözüm değişir.
Öncelikler belirlenmeli
Bazıları “Ben artık sadece çocuğumla birlikte bir hayat geçirmek istiyorum” derler. Bu bir tercihtir ve kimi insanlar bu şekilde mutlu olabilirler. Kişi kendisinin ve çocuğunun ihtiyaçlarını karşılayabiliyor ve bu şekilde mutlu olabiliyorsa bu seçime saygı duymak gerekir. Önemli olan hayatı yeni şartlara göre yeniden düzenleyebilmek, kendi önceliklerine göre yeni bir hayat kurabilmektir.
Ani kararlar verilmemeli
Bazı insanlar ise tercihlerini evlenme yönünde kullanabilirler. Çocuklarının yanı sıra bir hayat arkadaşına da ihtiyaç duyarlar. Böyle bir insana “Evlenmeyeceksin” demek doğru değildir ancak onu doğru evliliğe yönlendirme konusunda bir şeyler yapılabilir. Evlilik kararı alacak kişiler, bazı sorunlardan kaçmak için evlenirken yeni sorunlarla karşı karşıya kalabileceklerini de unutmamalıdırlar. Evlenilecek kişi yeni sorunları beraberinde getiriyor olabilir. Evlenmeye niyetlenen kişi buna hazır olup olmadığını iyice tartıp düşünmelidir. Sorunlardan yılıp ani bir karar vermemek gerekir. Kişi kararını vermeden önce çevresindeki güvendiği kişilerin fikrini almalı fakat sonuçta bunları bir süzgeçten geçirerek kendi kararını kendisi vermelidir.
Matem yaşanmalı ama bitmeli
Matem dönemi yaşanmalı ama bütün bir ömür de matem havası içinde geçmemelidir. Ölümle yüzleşmek ve ardından gelen duyguları, korkuları yönetebilmek kişinin ruhsal olgunluğuna, ölüme verdiği anlama göre zorlaşır veya kolaylaşır. Önemli olan insanın bu durumu kaçınılmaz bir gerçek olarak kabul edip kendi öncelikleri doğrultusunda kendisine yeni bir yön tayin edebilmesidir.
Okunma : 6051