* Son yıllarda sizce psikolojik danışmanlık alan insanların sayısı arttı mı?
- Geçmiş yıllara oranla insanlar artık daha çok psikiyatra/psikoloğa gidiyorlar. Toplumdaki o algı kırıldı. Bununla birlikte de ilaç kullanımı arttı. Çok abartılı ilaç kullanımı var. Kadınlar günlerde birbirlerine antidepresan vermeye başladı. İlaç kimyasal silahtır, yerinde ve zamanında kullanılması gerekir. Bilinçli kullanılmayan antidepresan sorunuyla karşı karşıyayız.
* Peki erkekler için neden psikoloğa ya da psikiyatra gitmek daha zordur?
- Erkeklerdeki psikiyatra gitmeme olayı testosteron direncidir. Ben güçlüyüm, zayıf değilim, benim psikolojik yardım almaya ihtiyacım yok duygusuyla hareket ediyorlar. Kabul etmiyorlar. Çocuk yaşlarından itibaren kız ve erkek çocuklarına farklı roller veriliyor.
* Ne gibi roller?
- Erkeklere özerklik verilirken kızlara bağlanma ve annelik gibi roller veriliyor. Genlerimiz de bunu öngörüyor.
İlk insanlar zamanında bu böyle. Erkek avcı, kadın ise dişilik rolünde. Kadının korkuya direnci daha azdır.
Genetik olarak böyle. Korkuya direnci daha az olursa çocuğunu daha iyi korur. Çocukları erkekler büyütseydi çoğu çocuk sakat olurdu. Erkek anne kadar koruyucu olamıyor.
Annenin algıları tehlikeye karşı daha açık ve duyarlı. Annelik hormonu vardır. Oksitosin.
En yüksek salgılandığı dönem emzirme dönemidir. Bağlanma ve aşk hormonudur aynı zamanda. Aşık olunca da beyin oksitosin salgılıyor. Maymunlar üzerinde bir deney yapmışlar.
Erkek maymunlara oksitosin verilmiş. Ardından eşleriyle ve çocuklarıyla daha çok ilgilendikleri görülmüş. İsviçre’de spreyi çıktı. Çiftlere gece yatmadan önce burunlarına sıksınlar diye satıyorlar.
ERKEK, KADINI KÖLESİ GİBİ GÖRÜYOR
* Kadına karşı şiddet her geçen gün artıyor. Sizce erkekleri yeteri kadar konuşuyor muyuz? O şiddet uygulayan adamın geçmişi, sorunları bu konuda rehber olabilir mi? Onlar neler yaşadı da bunları yapabiliyor?
- Araştırmalar sonucunda en fazla şiddet görenlerin kadınlar olduğu ve şiddet uygulayan erkeklerin çoğunun ruh sağlıklarının bozuk olduğu ortaya çıktı.
Kıskançlık paranoyası, gizli depresyon olabiliyor.
Bunların dışında da kişilik bozukluğu olan erkekler oluyor. Aile içi şiddet, tedaviyle yüzde 70-80 oranında düzelir.
Kişiler tedavisiz kaldığı için şiddete yöneliyor. Kadınlar depresyonu ağlayarak ya da duygularını açığa çıkararak ifade edebiliyor.
Erkekler ise çoğunlukla öfke ile ifade ediyorlar.
Bu yüzden de şiddete yatkınlık ortaya çıkıyor.
* Eğitimle istenmeyen davranışlardan kurtulmak mümkün mü?
- Toplum olarak aile içinde sorun çözme stilini bilmiyoruz.
Sorun çözme biçimleri şunlardır; birincisi kişinin özbilinci- kendini tanıması.
İkincisi sosyal bilinç-empati. Mesela yaralı bir hayvana yaklaşamazsınız.
Hayvan hemen tepki verir.
Onun tepki vermesi sizi istemediğinden değil incinmekten korktuğu içindir.
Birçok evlilik içindeki problemlerde karşı taraf aşırı tepki verdiği zaman psikolojik bir yarasına dokunmuşsunuzdur ve canı yandığı için tepki veriyordur.
Kişiler beni sevmediği için tepki veriyor diye anlıyor ama aslında öyle değil.
Üçüncüsü ise ilişki yönetimidir.
Kişinin önceden bir kriz çıkar mı diye hazırlıklı olması gerekir.
Sonuncusu da uzlaşmacılıktır. Kişilerin uzlaşmayı bir değer olarak kabul etmesi çok önemlidir. Biz uzlaşmaya kafa yormuyoruz.
Sen-ben dili de çok önemlidir.* Sen-ben dilini biraz açar mısınız?
- Mesela erkek akşam eve geldi ve ev dağınık.
Böyle durumlarda sen dili kullanan “Sen ne biçim kadınsın, bu evin hali ne” der.
Kadın da savunmaya geçer “Sen de böyle yapmıştın” der.
Ben dilinde ise adam “Ev dağınık olduğu zaman kendimi kötü hissediyorum” der.
METROBÜS OLAYI
Cinsel hayatı sorunlu kişiler abartılı ve orantısız tepki verir
* Metrobüste şort giydiği için genç bir kadına tekme atan saldırganla ilgili neler söylersiniz? Bu korkunç davranışın altına yatan şeyler ne olabilir?
- O kişi sanıyorum hastaydı. Şorttan rahatsız olan erkeklere baktığımız zaman karşımıza o erkeklerin cinsel güçsüzlüklerinin olduğu çıkıyor.
Cinsel hayatı sorunlu kişiler, cinsellik çağrıştıran durumlarda çok abartılı, orantısız tepki verirler.
Çünkü kendilerini o yönde eksik hissederler.
PSİKOLOJİK İLKYARDIM İÇİN “ELİNİ VER”
* Psikolojik ilkyardıma dikkat çekmek için bir kampanya başlattınız...
- 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü dolayısıyla başlattığımız bir kampanyamız var. İnsanlar geçmişe göre daha varlıklı ama daha mutlu değil. Mutsuzluk, depresyon ve intihar sayıları artıyor. Bütün bunlar refah seviyesiyle paralel gitmiyor. Buna karşı neler yapılmalı ve dikkat çekmek için bu sene acil psikiyatri, kriz durumlarında ne yapılması gerekir temalı bir kampanya hazırladık.
Psikolojik ilkyardım, travmatik olayları yaşayan bireylere destekleyici müdahale anlamına geliyor. Kişilerin travmaya uğrayan bireylere ilk anda nasıl yaklaşılacağını bilmesi büyük önem taşıyor...
Bir fotoğrafınızı #EliniVer etiketiyle paylaşmanız kampanyaya destek vermeniz için yeterli olacaktır.
Ceza sistemi caydırıcı değil, bu durum erkeği tahrik ediyor
* Aile içi şiddet nasıl biter? Sizce yasalar yeterli mi?
- Şiddete sebebiyet veren davranışları araştırmamız lazım. Üç türlü iletişim var. Birincisi sağlıklı iletişim. Diğeri çatışmalı iletişim. Üçüncüsü ise iletişimsizliktir. İletişimsizlik çatışmalı iletişimden daha tehlikelidir. İki taraf da eve turist gibi gelip gidiyorsa böyle durumlar ortaya çıkıyor. Erkeğin şiddet uygulaması çok vahşice bir şeydir.
Ama ceza ile durdurulamıyor. Mahkemeye gidiyorsun eve 500 metre yaklaşmama cezası veriliyor. Sonra bir şey oluyor yaklaşıyor ve gidip kadını öldürüyor. Şu anki ceza sistemi caydırıcı değil. Bu durum da erkeği tahrik ediyor. Ceza sistemi bizim kültürümüze uymuyor. Şu anda kullanılan elektronik kelepçe filan da caydırıcı değil. Bir de şiddet esnasında kadının kendini koruması gerekiyor. Kadın sığınma evleri de bir çözüm değil. Çünkü o sığınma evlerinde de kadınları buluyorlar. Muhakkak erkeklerin eğitilmesi gerekiyor. Erkek kadını uzvu, kölesi gibi görüyor. Kadın itiraz ettiği zaman sen bana nasıl kafa tutarsın diyor. Erkek narsizmi var burada.
* Şiddet esnasında hangi duygular yaşanır?
- O esnada karanlığın beş atlısı diye tanımlanan beş duygu vardır. Kin, öfke, nefret, düşmanlık ve kıskançlık. Beyin ona özgün kimyasallar üretir. Şiddet uygulayanlar orgazmik bir duygu hisseder ama sonrasında yerini pişmanlık alır. Bunların hepsi heyecan veren duygulardır. Vücut o sırada dopamin salgılar. Bu negatif duygular kişide farklı hormonlar salgılattığı için ilk anda kişiye sahte bir zevk veriyor. Ama kişi onun sonuçlarını düşünmüyor. Zehirli bal gibi düşünün.
ÖĞRENMENİN YÜZDE 50'DEN FAZLASI 0-6 YAŞ ARASINDA ANNE-BABADAN OLUYOR
* Çocuk yetiştirirken özellikle de erkek çocuk yetiştirirken yapılan yanlışlardan bahseder misiniz?
- Bir örnek vereyim. Karadenizli bir ailenin oğlu vardı.
Çocuk evde şehzade gibi büyümüş. Bir dediği iki olmamış. Bu çocuk evlenmiş ve karısını kölesi olarak görüyordu.
Çünkü öyle yetiştirilmiş ve eşinden de aynı şeyleri bekliyor. Eşi eğitimliydi. Boşanma noktasına gelmişlerdi.
Çünkü o çocuk eşitliği bilmiyor. Mesela çocuğa hiç hayır denmemiş.
Hiperaktif dediğimiz çocukların böyle olmasının en önemli sebeplerinden biri ailelerin gevşek disiplinidir.
Lider anne değil çocuk oluyor. Çocuk da evin küçük hükümdarı gibi. 10 yaşından sonra da çocuk nerede duracağını bilmiyor. Hayır denildiğinde, kişiliğine hayır denmiş gibi algılıyor.
* Okul hayatının çocukların gelişimine etkisi nasıldır? Dünyadaki eğitim modellerini nasıl buluyorsunuz?
- Öğrenmenin yüzde 50’den fazlası 0-6 yaş arasında anne-babadan oluyor.
Ondan sonrasını okulda öğreniyor. Okulda sadece akademik bilgiyi değil aynı zamanda sosyalliği ve yaşam becerilerini de öğreniyor. Dünyadaki eğitim politikaları konuşulurken en çok beyin temelli öğrenmenin üzerinde duruluyor.
* Beyin temelli öğrenmeyi açar mısınız?
Beyin temelli öğrenmede beyindeki ödül-ceza sistemini en çok ne çalıştırır üzerine araştırmalar yapılıyor. Beynin çalışmasında network’ler vardır. Örneğin medyada kullanılan 5n 1k’yı bulan
Kanadalı bir psikologtur. Kim, ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin...
Kanadalı psikolog buna “Bir insanın bilgiyi beyne kaydederken hafızanın altı sadık bekçisi” diyor.
Kişi bunları söylerken altı network’ü beyninde çalıştırıyor. Bağımlılıklar da beyindeki ödül-ceza sistemi bozuluyor. Teknolojiden tutun da madde bağımlılığına kadar.
Teknoloji de artık bağımlılık ve böyle vakalar da gelmeye başladı. Beyindeki ödül-ceza sisteminin yönetmek için kişinin eğlenceli ve disiplinli olması gerekli.
SORGULAYAN VE SORU SORAN ÇOCUKLAR YETİŞTİRİN
* Sizce bu bizim eğitim sistemimizde var mı?
- Bizim eğitim sistemimizde politikasızlık var. Kendi sistemi yok.
50 sene öncesinin devamı. Eğitimin yeniden yapılandırılması ve reforme edilmesi gerekli.
Kendi kültürümüze göre eğitim sistemimizi geliştirmemiz lazım. Beyin temelli öğrenmede kişinin bilgiye duygu katması esas alınıyor.
Beynin duyguları harekete geçiren bölgeleri devreye girerse bilgi kalıcı oluyor.
Eğitim sistemimizde beyin temelli öğrenme model alınırsa daha alıcı olur ve daha az hata yapılır.
* Başka türlü bir eğitim mümkün mü? Örneğin; ekolojik eğitim ya da dışarıda eğitim gibi…
- Biz öğrenciyi eğitim sistemine çok fazla katmıyoruz. Klasik, buyurgan bir sistemimiz var.
Yeni kuşaklara uygun eğitim vermek gerekiyor.
Mesela akıllı tahtalara geçildi.
Bence bu önemli bir uygulama.
Bilgiye ulaşmak için bir kolaylık.
Bir de sorgulayan ve soru soran çocuklar yetiştirmemiz lazım. Böyle çocuk yetiştiriyorsak korkmayalım.
Eleştirel düşünce ders olarak okullara konmalı.
Bizde uslu çocuk yüceltilir, ödüllendirilir.
Kuralsız çocuk olmasın ama çocuğa da kendini ifade etme özgürlüğü vermemiz lazım.
Meslek odaklı değil insan odaklı bir eğitimin olması da çok önemli. İyi bir kimya mühendisi yetiştirirsin ama o gider uyuşturucu üretir.
İyi insan yetiştirmek iyi bir mühendis yetiştirmekten daha öncelikli olmalı.
TRANS CİNAYETLERİ
ONAYLAR YA DA ONAYLAMAZSIN AMA SAYGI DUYMALISIN
* Son zamanlarda artan trans cinayetleri ile ilgili neler söylersiniz?
Bu durum homofobi dışında neyle açıklanabilir?
- Bu da şiddetin ötesinde bir vahşettir. Cinsellik dışına çıkmış bir konudur.
Kişinin trans olması kendi tercihidir. Onaylar ya da onaylamazsınız ama saygı duyarsınız.
Homofobik insanlar böyle durumlarda saygı duymadıkları gibi onu yok edilmesi gereken bir unsur olarak görüyorlar.
Bunu da marifet sanıyorlar.
Bunun arkasında vahşilik dışında o kişilerde antisosyallik de var.
Antisosyal kişilerin en önemli özellikleri suçluluk ve pişmanlık duyguları hissetmezler.
Acı çektirmekten zevk alırlar. Empati yapamazlar. Sosyal normlara uymazlar.
Özgüveni eksik olan kişiler de şiddet uygular.
HÜRRİYET/Gülben Ergen
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Okunma : 7286