Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Beyaz TV’de yayınlanan Aslı Kılıç’la Beyaz Sayfa programının konuğu oldu. Bazı psikolojik hastalıkların bulaşıcı olabileceğinin altını çizen Tarhan, paylaşılmış psikiyatrik hastalıkların olduğunu söyledi. Dizilerde abartılı bir şekilde psikiyatrik rahatsızlıkların ele alınmasının etik olmadığını ifade eden Tarhan, bu durumda insanlarda psikiyatrik hastalık korkusu ve etiketlenme korkusu ortaya çıkabildiğini kaydetti.
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bağımlılık ve Takıntı” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“Sevgi çocuğun en temel ihtiyacıdır”
Sevginin en önemli psikolojik ihtiyaç olduğunu dile getiren Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sevgi ihtiyacı karşılanmadığında bazı sorunların ortaya çıkabileceğini belirtti. Tarhan; “Çocuğun iki temel ihtiyacı vardır. Biri fiziksel ihtiyaçlar diğeri de psikolojik ihtiyaçlar. Psikolojik ihtiyaçların en önemlisi sevgi ihtiyacıdır. Çocuğun sevgi ihtiyacının karşılanmaması onun gelişmesini durduran bir durumdur. Mesela yuvalara terk edilen çocuklar sık sık bakıcı değiştiği zaman çocuklarda ani ölümler ortaya çıkıyor. Çünkü birisiyle sevgi bağı kuracağı güvenli bir ilişki olmadığı zaman çocukta temel güven duygusu gelişmiyor. Temel güven duygusu gelişmeyince de korku hâkim oluyor. Korku hâkim olunca da beyinde büyüme hormonu yerine stres hormonu salgılanıyor. Stres hormonu salgılanınca beyin büyümeyi yavaşlatıyor. Büyüme zayıfladığı için çocuk sık sık hasta oluyor. Sık sık ateşleniyor ani şeyler ortaya çıkıyor. Fizyolojik rahatsızlıklar ortaya çıkıyor. Ani ölümler oluyor. Bunlar yapılan araştırmalardaki bulgular. Bu nedenle sevgi çocuğun en temel ihtiyacıdır.” diyerek sözlerine başladı.
“Kuralsız sevgi ile büyümek, sevgisiz büyümekten daha tehlikeli”
Sevgide tutarlılığın önemini vurgulayan Tarhan; “Sevgi, çocuğun psikolojik olarak alması gereken bir gıdadır. Çocukluğunda ‘Sevgi görmedim.’ diyenler aslında sevgi görüyor ama bu sevgi tutarsız bir sevgi. Anne farklı baba farklı davranıyor. Anne sabah farklı akşam farklı davranıyor. Burada içinde sevgi olan bir disiplin gerekiyor. Bir insan sevgiyi disiplinli bir şekilde almazsa o sevgi kuralsız sevgi oluyor. Kuralsız sevgi ile büyümek, sevgisiz büyümekten daha tehlikeli. Kuralsız sevgide çocuk hayatın sınırlarını öğrenemiyor. Duygusal sınırları öğrenemiyor. Kimi sevip kimi sevmeyeceğini öğrenmiyor. Duygusal okur yazarlığı gelişmiyor. Karşı tarafın duygularını okumuyor. Birçok ruhsal sorunlar sevgisizlikten değil, yanlış sevgi almaktan kaynaklanıyor.” ifadelerini kullandı.
Sevgi sınırlarının öğrenilmesi gerekiyor…
Sevginin güven oluşturması için kurallı bir ortam olması gerektiğini belirten Tarhan; “Bazı çocuklar iki, üç kişilik sevgi alıyorlar. Böyle olunca sevgide doyumsuz oluyorlar. Herkesten o sevgiyi istiyorlar ama herkes annenin, babanın verdiği kadar bol sevgi veremez. Veremediği zaman kimsenin onu sevmediğini zannediyor. Burada sevgi sınırlarının öğrenilmesi gerekiyor. Yani sevgi bir su gibidir, kaynak gibidir. Sevgiyi kurallarla sınırlandırmak, saygı kabına koymak gerekiyor. Böylelikle o kişiyi hayata hazırlar, problem çözme becerisi kazandırır, özgüven geliştirir. Kuralsız, tutarsız bir sevgi olduğu zaman o çocuk sevilmemiş gibi hissediyor. Sevilmeden büyütüldüğünü zannediyor. Mesela çocuk sevgisiz büyümemiş ama birçok travmaları var. Onun için sevgi önemli bir bileşen ama tek bileşen değil. Sevginin güven oluşturması için kurallı bir ortam olması gerekiyor. Hayatın sınırlarını öğrenmesi gerekiyor. Mesela nezaket demek her şeye evet demek değildir. Nezaket karşı tarafın haklarına saygı göstermek, kendi haklarını savunabilmek ve dengeli bir ilişki kurabilmek demektir. Sevginin daha büyüğü şefkat, saygının daha büyüğü ise nezakettir. Muhakkak ikisinin içerisinde de bir ölçü ve denge vardır.” şeklinde konuştu.
“Nefs içimizde kötülüğü emreden parçadır”
İnsanın içindeki kötü parçayla mücadele etmesi gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Obsesif kompulsif bozukluğuna halk arasında vesvese denilir. Şeytan vesvese veriyor denir. Psikanalizin son temsilcilerinden Otto Kernberg, psikanalizde bir devrim yaptı. Daha önce psikanalizde ‘İnsan doğuştan iyidir.’ diye kabul ediliyordu. Kernberg burada ‘İnsanın içerisinde iyi parça da var, kötü parça da var.’ dedi. Yani ‘Sadece insan iyidir, başkaları kötüdür.’ tarzındaki yaklaşımı değiştirdi. İçimizdeki bu kötü parçanın farkına varıp onu terbiye etmemiz ve eğitmemiz gerektiğini söyledi. Obsesif kompulsif bozukluğu olan kişilerin içindeki kötü parça beyin bütünlüğünü etki altına alacak şekilde saçma düşünce ve fikirler üretiyor. Buna dinimizde nefs deniyor. Nefs içimizde kötülüğü emreden parçadır. Onu eğitmek bizim vazifemizdir. O saçma şeyler üretecek biz ona hayır diyeceğiz. İlgilenirsek büyüyor. Ne kadar beslersek o kadar büyüyor. Büyük görsek büyüyor, küçük görsek küçülüyor. Önem verirsek artıyor, önem vermezsek azalıyor. İçimizde vesveseyi üreten bir parça. Onun için o parçayı terbiye etmeyi başarırsak içimizdeki vahşi atı da terbiye etmiş oluruz. Vahşi atı terbiye edersek bizi hedefe götürür, etmezsek bizi yarı yolda bırakır.” dedi.
“Bazı psikiyatrik hastalıklar bulaşıcıdır”
Dizi ve filmlerde psikolojik vakaların çok açık bir şekilde işlenmesi konusuna değinen Tarhan, bunun topluma olan etkisinden bahsetti. Tarhan; “Bazı psikiyatrik hastalıklar bulaşıcıdır. Paylaşılmış paranoyalar vardır. Paylaşılmış psikiyatrik hastalıklar vardır. Birisinde olduğu zaman herkes onu paylaşır ve modelleme yapar, aynı şeyleri tekrarlamaya çalışır. Programlarda psikolojik hastalıkların konuşulması bir merak uyandırıyor. Bazı yapımcılar benim vakalarımı da konu olarak işlemek istediler. Ben mesafeli durdum. Çünkü etik değil. Anlatırsam birçok kişi etkilenecek, onlara zarar verecek. Bize güvenip özelini anlatan kişilerin onayı bile alınsa da sakıncalı bir durum. O tarz dizilerde psikiyatrik hastalıkları abartıyorlar. Olmayan bir şeyi var gibi gösteriyor. Mesela bir insanın 10-15 günü kaplayan bir olayı bütün hayatını kaplıyor gibi anlatıyorlar. Dizilerin doğası gereği abartılarak anlatıyor. Bu sefer insanlarda psikiyatrik hastalık korkusu ve etiketlenme korkusu ortaya çıkıyor. Bu yüzden psikiyatrik hastalıkların abartılarak anlatılması etik değildir. Kısa, öz kitap halinde, vaka raporlamaları tarzında gerçekçi anlatmak ve bilgilendirme yapmak topluma fayda sağlar. Abartarak anlatmak toplumu ve zihinleri kirletir.” ifadelerini kullandı.
“Narsist kişiler insanları ölümle korkutup sıtmaya razı eder”
Narsist insanların özelliklerinden bahseden Tarhan; “Narsistik kişilik bozukluğu ile narsistik kişilik özelliği ayrıdır. Narsistik kişilik özelliği herkeste az çok vardır. Bir kimse ‘Ben narsist değilim.’ diyorsa kendini tanımıyordur. Çünkü primer narsist çocuktur. Sekonder narsist şizofrendir. Şizofren kendisi dünyanın merkezinde zanneder. Yağmurlar yağdırır, savaşlar çıkarır ama başka şeyle ilgilenmez. Bir de öğrenilmiş narsisizm vardır. O kişilik bozukluğudur. Kişi eğer farkına varıyorsa bu düzelebilir ama farkında değilse ve herkesi kendine benzetmeye çalışıyorsa bu kişiler narsistik kişilik bozukluğuna sahiptir. Narsist kişiler insanları ölümle korkutup sıtmaya razı eder. Karşı tarafı aşağılar ama bunu onun için yaptığını söyler. Köle efendi ilişkisi ister. Böyle kişilere peki derseniz satın alınırsınız. Sizi birdenbire değersizleştirir ama değer verdiği şey ne ise onu kaybetmekten de korkar.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Okunma : 38
ÜHA