Merak ve hayret, başarının motoru. Eğitimcilerin ise can suyu. Merak ve hayret duygusunun ortaya çıkması için ise ihtimal ikliminin oluşması gerekiyor. Atalarımız ‘Merak ilmin hocasıdır’ demiş. Eğitimcinin vazifesi bilgi yüklemek değil, öğrenciye ihtimal iklimi oluşturmaktır. Merak ve hayret duygusunun ortaya çıkması için bu ihtimal ikliminin oluşması lazım. Bu da ancak eğitimcinin liderliği ile sağlanabiliyor.
Eğitim sisteminde üç önemli hastalık bulunuyor. Bunlar; Totalitarizm, Paternalizm ve Ümitsizlik.
Eğitim sisteminde öğrenciyi tek tip düşünmeye zorlama, gizli potansiyelin ortaya çıkmasını engelliyor. Öğrencilerin farklı özellik ve yetenekleri olduğunu kabul etmek ve bunları öne çıkarmak, gençlere şanslarını değerlendirmeleri için fırsat vermek gerekiyor. Yoksa köreliyorlar. Bu totalitarizmdir.
İkinci hastalık paternalizm yani babacılık. Kurtarıcı bekleme hastalığından kurtulmak gerekiyor. Bir sorunu aşmak için kurtarıcı beklemek yerine kişisel çaba sarf etmek önemli. Komut alan-komut veren bir yapımız var. Efendi köle ilişkisi artık bu çağın yöntemi değil.
Üçüncü hastalık ise ümitsizlik, bu da eğitimcinin ve öğrencinin önündeki fırsatları kaçırmasına sebep oluyor. Aziz Sancar Türkiye’de olsaydı büyük ihtimal bir yerde hekimdi, bir üniversitede hocaydı ama Nobel Ödülü alamazdı.
Bunun nedeni fiziksel altyapımızın eksikliğinden değil, zihinsel altyapımızın eksikliğinden. Kişinin önündeki fırsatlar için ihtimal iklimi oluşturmak gerekiyor. Öğretmenin vazifesi bilgi yüklemek değil, öğrenciye ihtimal iklimi oluşturmaktır. Merak ve hayret duygusunun ortaya çıkması için bu ihtimal ikliminin oluşması lazım. Bu da ancak öğretmenin liderliği ile sağlanabiliyor.
Demoratik değerler olan eleştirile bilirlik, özgürlükçülük, çoğulculuk ve katılımcılık ilkeleri ışığında özgür bir eğitim ortamı sunabilmek yeteneklerin gelişmesi için çok önemidir. Bu değerlerin öğretilmesi de aileden başlamaktadır. Eğitimci Öğrencilerin iyi bir meslek sahibi olması yanında, iyi bir insan olması için de çalışımalıdır.
Yetenek ve beceri odaklı eğitim gerekiyor
Şuanda bilimsel veriler yetenek ve beceri odaklı eğitim sistemini işaret ediyor. Taklit tekrar tarzı öğrenim çocuğun okul öncesi dönemde öğreneceği yöntemdir. İlkokul ve daha sonrasında beceri ve yetenek odaklıdır. Bütün dünyada yaratıcı düşünceler böyle çıkmıştır, üretken düşünceler böyle çıkmıştır. Bu bizim eğitim sistemimizde yok maalesef. Mesela Nobel’e aday çıkmıyor bizde. Neden bizde yeteneklere fırsat verilmiyor. Eğitim sistemimizin taklit tekrara dayalı olmasıyla ilgili. Üniversiteler bunu yasalardan bağımsız olarak aşabilirler.
Şimdi yeni nesil üniversiteleri konuşuyoruz…
Gelişmiş ülkelerde 3. Nesil üniversiteler gündemde. Eskiden üniversitelerde yükseköğrenim olarak eğitim verilirdi. Bunun ikinci ayağında araştırma projesi üretmek var. Bu da şimdi bir üniversite için yeterli değil. Bir üçüncü ayak toplumu bilgilendirme.
Mesela son 10 yılda batıdaki üniversiteler toplumdan kopuk değil. Toplumla birlikte sosyal projeleri olan üniversiteler… Şimdi yeni 3. nesil üniversitelerde üniversite-sanayi işbirliği var. Yani üniversitelerin ticarileşmesi, bilginin sanayileşmesi…
YÖK bunu teşvik ediyor. TÜBİTAK önemli bir fon ayırdı. Bu nedenlerle, 3. Nesil üniversiteler yaygınlaşırsa bu üniversitelerin ürettiği projeler bilim dünyasında ses getirmeye başlayacak. Bugünkü yasalar buna engel değil. Yani üniversitede iyi yönetim varsa, bu vizyonu taşıyorsa ve rektörler gelecek kaygısı taşımıyorsa bunu başarmak mümkün. Eğer ki, rektör gelecek kaygısı taşıyorsa veya başka şahsi ikbal peşindeyse bunu engelleyebilir. Bu şekilde dünyadaki gelişimi kaçırabilir.
Bu nedenle bürokratik tutuculuk üniversiteyi engelliyor. Yani üniversiteler özgür düşüncenin yer aldığı yerler olmalı. Vakıf üniversitelerinde mütevelli heyetinin kişiliği ön plana çıkıyor. Mütevelli heyeti burada projeye açık değilse, araştırmaya açık değilse veya bilginin sanayileşmesine açık değilse, bu yolu kapatır. Çünkü böyle bir durumda güçlü karar vericilerin güçlü desteği gerekiyor. Vizyonu gerekiyor.
Zihinsel değişim şart!
Zihinsel değişim olmadan toplumsal dönüşüm olmuyor; toplumsal değişim olmadan da siyasi değişim olmuyor. Onun için zihinsel dönüşümün üzerinde durmak gerekiyor. Mütevelli heyetinin zenginleşmesi gibi veya üniversiteyi kuranın şahsi kazançlar elde ederek, başka alanlara yatırım yapması gibi bir durum olursa bu üniversiteye zarar verir ve ana hedeften sapma olur. Yani bir üniversitede ticarileşme olacaksa o üniversitenin konseptine uygun olmalı. Kazanımlar üniversiteye geri dönmeli.
Üniversitelerde Ar-Ge laboratuvarları kurulmalı. Yeni alanların açılması yönünde çalışmalar olmalı. Bu tarzda olursa bu üniversitenin ticarileşmesinden değil, büyümesinden söz edilir. Ve bu üniversite için ideal sistem olur.
Bunun için de oradaki karar verici, yönetici ve yahut yatırım sahiplerinin bu bilinçte olması gerekiyor. Bir kimse “Karlı bir iş, ben üniversite açayım da buradan kazandığım parayla mermer ocağı açayım, arsa ofisi açayım” diye düşünürse bu üniversiteye saygısızlık olur.
Bu üniversite için de aynı, sağlık alanında da aynı… Kazanımlar aynı alanda yatırıma dönüşürse etik olur. Türkiye’de özel üniversite kurmak isteyenlerin ticari yaklaşımlarını uygulamada görüyoruz.
Yani onlara bakıyorsunuz, doğru bir kütüphane kurmuyor; doğru dürüst Ar-Ge laboratuvarı kurmuyor; bilim üreten adamlara sahip çıkmıyor. Bu tarz kişilerle üniversite kurmak doğru değil. Aslında eğitim ve sağlık devletin sorumluluğunda.
Mesela Osmanlı döneminde vakıfların toplam bütçesi Osmanlı hazinesinden daha fazla olmuş. İşte o vakıflar eğitimi vermiş; hayvanları korumuş; sosyal sorumlulukları karşılamış. Yani toplumsal barış o vakıflarla devam etmiş.
Bana göre özel üniversite kurma düşüncesi üniversite konseptine aykırı. Yani bu anayasa değişikliği ile bile kurulsa, üniversitelerin ticarileşmesi demektir. Üniversite özelleşmemeli, sanayileşmeli.
Üniversite üzerinden kişisel zenginleşme çabası olanlara YÖK engel olmalı. Devletin buradaki vazifesi düzenleyici, denetleyici olmalıdır.
Yükseköğretimde kalite nasıl olmalı?
Tüm bu tartışmalarla birlikte üniversitelerin eğitim kalitesi de tartışılıyor…
Üniversitelerin fonksiyonlarından biri de nitelikli meslek elemanı yetiştirmektir. Fakat üniversitelerin asli görevi bu değil. Bilimsel alanda iyi insan yetiştirmek ve bunun mesleğe uygun olmasını göz önünde tutmak önemli. Toplumda karşılığı olmayan birçok alan var. Mesela şuanda temel bilimle ilgili bölümler öğretmenlik bölümleri dışında boş. Üniversitelerde meslek edinme anlayışı gelişmemiş bir anlayış. Bakıyorsunuz Doğu Bloku ülkelerinde mesela Rusya’da insanların yüze 70-80’i üniversite mezunu.
Gelişmiş ülkelerde de aynı. Bizde neden böyle değil, sorgulamak gerekir. İki sene önce ilk defa lise mezunlarıyla üniversiteleri öğrenci kontenjanı eşit oldu. Daha önce böyle değildi ve okumak isteyenler yurtdışına gidiyordu.
Devlet okumak isteyenlerin önünü açmıyordu. Rekabetin önünü açmak gerekiyor yükseköğretim sisteminde. Kaliteyi böyle yükseltebiliriz. Daha iyi öğrenci alma, daha iyi eğitim verme, fiziksel altyapının iyi olması, mali altyapının iyi olması, gelecek projeksiyonu olan bir üniversite olması önemli. Bunları sağlayabilen iyi üniversite olabilir. Biz Üsküdar Üniversitesi’nde sadece akademik başarı değil, hayat başarısı diyoruz. Bize gelen öğrenciler kendini tanıma, empati, sorun çözme stili, öfke yönetimi, uzlaşmacılık gibi psiko-sosyal becerileri öğrenerek mezun oluyor aynı zamanda. Etik standartlarının olduğu; hayatı iyi tanıyan, iyi insan olmayı hedef seçen üniversite olma hayalimiz var.
Öğrencilerin insani değerleri de öğrendiği, pekiştirdiği, hayata geçirdiği bir alan olmasını istiyoruz üniversitelerin.
Üsküdar Üniversitesi tecrübesi,
Nasıl ki iyi futbol iyi futbolcularla oynanıyorsa, iyi üniversite de iyi bilim adamlarıyla ortaya çıkar. Onun için kendini bilime adamış bilim adamlarına ihtiyaç var. Bilimsel üretimde 7/24 emek gerekiyor. Laboratuvara girdiğinde cennete girmiş gibi hissetmezse bir insan bilim üretemez. Üniversitede proje heyecanı olacak, bilim heyecanı olacak. Bu heyecan olmadan olmaz. Mesela; biz Deney Hayvanları Laboratuvarı kurduk. Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi kurduk.
Bu araştırma merkezinde ilaç geliştirmeyle ilgili çalışmalar yapılıyor. Mesela ABD Başkanı Obama bir açıklama yaptı: “Gelecek beyin bilimlerindedir. Beyin görüntüleme tekniklerini kullanarak beynin sırlarını keşfettikçe geleceğin tedavilerini bulacağız.
Alzheimer, şizofreni, otizm, parkinson gibi hastalıkların tedavisini bulacağız. Daha önce genetiğe yaptığımız yatırım Amerika’ya innovasyon olarak geri döndü. Nöroteknolojiye yapacağımız yatırım da innovasyon olarak Amerika’ya geri dönecek. Onun için bunu siyasi olarak destekliyoruz.” Üsküdar Üniversitesi de bu hedeflere dönük çalışmalar yapıyor.
Hangi alanlarda lisansüstü eğitim
Yüksek lisans için “Bir tarlada 1-2 metre kazı yapmak gibidir.” doktora tezleri için de “Tarlada artezyen açmak gibidir.” denir. Yani belli bir konuya zihinsel odaklanmak demektir. Bilginin çok yaygınlaştığı, bilgiye kolay ulaşıldığı noktada artık yeni bilgi üretmek çok daha zorlaştı. Yeni bilgi üreten, belli bir konuda çok yoğunlaşan üniversiteler oluyor. Mesela Yale Üniversitesi felsefecilerle nörobilimcileri bir araya getirmiş. Biz mesela önceki yıllarda Nöropsikoloji Sempozyumu yaptık.
Nöropazarlama yüksek lisans bölümü açtık. Bu YÖK’te tartışıldı. Bu nörogörüntülemenin pazarlamaya yaptığı bir katkıdır. Bu yeni bir alan… Biz bunu yapıyoruz ama buna karşılık siyasi irade, Türkiye bilim politikaları bunu desteklerse uçuşa geçeriz. Yoksa hayal sınırlarında kalırız.
Biz vizyon olarak Nobel ödülüne adaylar çıkarabilmeyi hedefliyoruz. Ve Türkiye’de sanayi değeri olan bir ürün ortaya çıkartmak istiyoruz. Bunun için nöroteknoloji alanında bir ürünümüz olsun, dünyada referans alınacak, kullanılacak bir ürünümüz olsun istiyoruz.
Bir üniversite olarak özgür bilim ortamı sağlamalı, çağdaş çizgisi olmalı. Onun da 4 temel ilkesi var. Birinci ilkesi eleştirile bilirlik, ikinci ilkesi özgürlükçülük, üçüncü ilkesi çoğulculuk, dördüncü ilkesi katılımcılık… Öğrencilerin iyi bir meslek sahibi olmasıyla birlikte, iyi bir insan olması için de çalışan üniversite gerçek üniversitedir. Üniversiteye kendini geliştirmek isteyen öğrenciler gelmeli diploma peşinde olanlar değil.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Üsküdar Üniversitesi Rektörü
Kaynak: Meyve Dergisi
Haber linki: //www.meyvedergisi.com/basari-icin-ihtimal-iklimi-sart-prof-dr-nevzat-tarhan/
Okunma : 9605