Kitabınızda çocukerkil ailelerden bahsetmişsiniz ve ebeveynlerin kendi gerçekleştiremedikleri isteklerini çocuklarını yetiştirirken hayata geçirmek, yapamadıklarını çocuklarına yaptırmak yolunu seçmesinden bahsetmişsiniz. Sonuçta örneğin iyi eğitim alamamış bir annenin çocuğunun bunu yapmasını istemesi normal değil midir?
Anne-baba olma şeklimiz genetik kodlarımızda yazılı. Annelik, babalık vizyon gerektirir. Eğer çocuk ego tatmin etmekse, çocuğun üzerinden kendini ifade etmek gibiyse bu durumlarda anne ve baba çocuğunu sadece kendi uzvu olarak görür. Halbuki çocuk ayrı bir birey olarak görülmeli. Kimi anne-babalar çocuklarım "Şu meslekte olsun, şunu yapsın" şeklinde eşya olarak konumlandırıyor. Çocuklarım, ihtiyaç ve yeteneklerine göre değil de kendi isteklerine göre yetiştiriyor. Çocuklar birey olarak görülmeli. "Ben okuyamadım o okusun, ben çok ezildim o ezilmesin, kadınlar hor görülüyor o görülmesin" gibi dayatmalar yapmak doğru değil.
Çocuğun ne istediği önemsenmeli. Anne-baba benmerkezci bir eğitimden uzak durmak. Anne-babanın rehberliğine tabii ki ihtiyaç var ancak çocuğun ihtiyaç ve yeteneklerini iyi tanımlamak ve görmek gerekiyor. Anne-baba baskısıyla bir meslek seçen çocuk mutlu olmaz hatta anne-babaya düşman olur.
0-6 yaş sürecinde öğrendiklerinin sonradan öğrendiklerinden daha fazla olduğunu söylüyorsunuz. Bu dönemde özellikle eğilmemiz gereken konular nelerdir?
0-6 yaş çocuğun kişiliğinin, temellerinin atıldığı yaş olması nedeniyle çok önemli bir dönem. Aile de çocuğunun iskeletini bu zamanda kurar. Kişinin taşıyıcı yapısı oluşur, ileri yaştaki bilgiler bunun üzerine gelişir. Çocuğun gelişiminde bu dönemlerde anne ve babanın canlı örnek olacağı unutulmamalı. Evde baskın konu ne ise çocuk o yönde şekillenir. Kılık kıyafet mi, para mı ya da yemek mi konuşuluyor daha çok. Anne-babanın önce bir aynaya bakması gerektir. Annelik ve babalığı öğrenmesi, kendini sorgulaması gerekir. Bunu yapabilirse çocuk yetiştirmekten korkmamalı. Saatlerce konferanstan çok daha etkili davranışlarla örnek olmak.
Çocuk ne kadar TV seyretmeli ve ne kadar bilgisayarla oynayabilmelidir? Bunu nasıl belirleyeceğiz?
İhtiyaç harici eğlence amaçlı bilgisayar kullanımında haftalık 20 saat üst sınır olarak ifade ediliyor. Çocuğu internet kullanımı ve TV’de zamanla sınırlamak yerine seçici kullanıcı olmayı öğretmek gerekiyor. Anne-baba iyi örnekse çocuk bunu uygulayacaktır. Eğer çocuk negatif duygularım gidermek için internet ve TV’ye yöneliyorsa burada dikkat edilmeli. Çünkü bu bağımlılığa götürür çocuğu. Eğer ailede mutlu ve huzurlu bir ortam yoksa paylaşım da yeterli değişse stres azaltma tekniği olarak çocuk bilgisayar ve TV’ye yönelir. Aile olarak bununla kesinlikle savaşmamak gerekiyor. Onun yerine, evi nasıl çocuğun sevebileceği daha sıcak, kendini güvende hissedebileceği, değer gördüğünü göreceği ortama dönüştürebiliriz, buna kafa yormaları gerekir.
KIYASLAMA ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİNE YOL AÇAR
Son zamanlarda en çok dile getirilen konulardan birisi de öğrenme güçlüğü. Çocuğumuzu nereye kadar teşvik etmeli, nereye kadar ısrar etmeli, nerede o konudan vazgeçmeliyiz?
Başarıda kıyaslayarak öğretmek çocukta özgüven eksikliğine neden olur ve mutsuzluk getirir. Bir süre sonra hayatında değerlilik olarak onu görmeye başlar çocuk. Başarısız olduğunda çocuk o kişiye düşman da olabiliyor. Kıskançlık duygularını harekete geçirerek başarı öğretmek yanlış bir yöntem. Çocuğa ideal hedef koymak gerekir. Geleceği planlamayı öğretmeli.
Barışçıl ve kardeşçe rekabet olabilir ancak kıyas, savaşcıl rekabetten uzak durulmalı. Çocuğa başarılı olabilmesi için ego idealini vermek gerekir. Hedef vermek gerekir. Önce soyut hedefler verilmeli. İyi insan, topluma faydalı olmak gibi insani soyut hedefler koymalı. Hedef piramidinde soyut ve iyi insan olma hedefi üst sırada olmalı. Hedefe karşı çocuğa istek uyandırmak gerekir. Başarı için çalışma ihtiyacı hisseder ve kendini harekete geçirir. İstek uyandırmaya kafa yormak gerekir.
Siz de biliyorsunuz ki biz de çok ideal ailelerden gelmiyoruz ve bizim de eksiklerimiz var. Denge için tavsiyeleriniz nelerdir?
Bir sofra düşünün. Acı, ekşi tatlı her şey var. Bunu bilen insan kendisiyle barışık olur. Hatalarını da görür. Bunu yapınca sosyal yapının parçası olduğunu unutmayız. Öz yönetim kendini yönetmeyi öğrenecek. Her insan bir liderdir.
Her insan ilk başarısını, zaferini kendi isteklerine karşı kazanır. Hatalı arzuları, baştan çıkarıcı dürtülerine karşı kişi zaferini kazanır. Önce kendinin lideri olacak daha sonra yaşadığı toplumun, ailenin lideri olacak kişi. Liderliği çocuğa öğretmek için önce kendini yönetme ve ilişki kurma öğrenilmeli. Sağlıklı ilişki kurabilmeli. Zıtların dinamik dengesinden geçiyor bu da. Hep iyi ya da hep kötü, hep aydınlık ya da karanlık, hep güzel ya da çirkin yok. Hepsi bir arada var. Tek doğru yok. Kişi dengesini kendi oluşturacak. Anne-baba zıtların dinamiğini ruhunda yaşatabiliyorsa çocuk kendi öğrenecektir.
ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİNİ DEĞİL ÇABA VE DAVRANIŞLARINI ÖVÜN
Kitabınızda kibir ve özgüven ayrımına değinmişsiniz. Bu ayrımın farkına varabilmek ve dozunda özgüven verebilmek için özellikle neler önerirsiniz?
Kibirli insan kendi iç dünyasında kendini değersiz görür. Diğer insanları değersizleştirerek kendini güçlü görür bu tipler. İç dünyalarında kendini değersiz hisseden, egolarını şişirenler kendi kusurlarını yok sayarlar çoğu zaman. Bu kişiler narsist olarak tanımlanır. Alçakgönüllü olmak kendini diğerlerinden küçük görmek değil onlarla eşit görmektir. Gerçek üstünlük hayatın sonunda belli olur. Anlık başarılar kişinin başarılı olduğunu göstermez. Bir lig düşünün. Başarı için ligin sonucu beklenmeli. Hayat da öyle. Kişilik olarak çocuğu övmek çocukta kibir, büyüklüğe neden olur. Doğrusu çaba ve davranışları övmek. Çocuğu bu geliştirir. Kişiliği eleştirilse çocuğun özgüveni gider, kendini değersiz hisseder. Eleştirilecekse davranışları eleştirilmeli.
HAYATIN OLUMLU YANLARINI GÖSTERMEK YAPAY MUTLULUK
Çocuk sorundan da besleniyor olabilir mi? Onlara sorunlarımızı yansıtmayalım derken yapay bir dünya mı sunuyoruz sizce?
Anne-babanın görevi mutlu çocuk yetiştirmek değil onu hayata hazırlamaktır. Acısıyla tatlısıyla her şeyi çocuğa anlatmak gerekir. Çocuğa sadece hayatın olumlu yönlerini göstermek ona yapay mutluluk verecektir. Ancak onun taşıyacağı şekilde öğretirsek güçlü, kendi gemisini yönlendiren kaptan olur.
"Çocuğa öfkelenmeyi öğretmemek gerekir" demişsiniz. Bunu nasıl yapabiliriz?
Çocuk zaman zaman öfke sergileyebilir. Öfke doğal bir duygudur. Öfkelendiren fikir ne o araştırılmalı. Ve konuşulmalı. "Seni bu kadar ne öfkelendirdi?" diye sorulabilmeli. "Sebebini konuşalım" denmeli. Böylece öfke karşısında çocuk fikir üretmeyi öğrenir. Zihin teorisini çocuklara öğretmiş olursunuz bu şekilde.
Pınar Özyiğit
HABERTÜRK
Okunma : 6126